Parlak Gece

Gözlerim kamaşmış bir biçimde geceye uyanmak,o serin ve tenha sokakta kendini arayan başkaları da vardı.O an o saatte kendini veya bir başkasını,birşeyi düşünen elbet ki olmalıydı benden başka.Sokak lambalarından kısık gözlere amansızca hücum eder gibi yayılan kızıl ışıklar.O denli bir karanlıkta sanki dünyanın en cesur insanıymışcasına ve bir hiç pahasına tereddütsüzce ilerleyen o adam;o bile korkardı gök kuşağından,tüm o renklerin ardına birikmiş zehir dolu bir hava olabilirdi ve bilemezdi.

Hissedebilmeyi istemek,gerçek iyiyi ve gerçekten güzeli hissedip az da olsa tadına varabilmek.Herşeyin sahte olduğudan emin gibi cüretkar bir ukalalıkla oynuyordu bu hayat oyununu.Ama bir gün olsun şüpheye düşebilmeye dahi muhtaç hissediyordu kendini,fazla bilmek ya da düşünmek tıpkı diğer herşey gibiydi,her zaman işe yarayacağının garantisi yoktu.
Öte yandan da böylesi hiç olmadığı kadar iyiydi de bir bakıma.Sonradan öğrenmek daha çok acı verir ama başından beri biliyor olup kılını dahi kıpırdatamamak ise çok daha can sıkıcı.

Bu iki kötü ihtimalin arasında bir seçim yapmaktansa tıpkı pek çoğumuzun yapmış ve yapacak olduğu gibi o da gözlerini kapatıp olacak olan her ne ise onu beklemeyi tercih etti.
Bunun ise tek bir kötü yanı vardı,ne yaparsanız yapın asla ama asla tam olarak hazırlıklı hissedemeyecek ve bu yüzden de kendinizi her an için diken üzerinde bilecektiniz.

Bütün olay bu işte,şu koca hayatın onca numarasından biri de bu.Bitti,bu kadardı;eyvallah dostlar,hayatı anlayan son bir perde daha kapandı...

0 Yorum:

Yorum Gönder