Yandı her şey, yakan temmuz değil; kötü şeyler hep kışın geldi başıma, bütün yazları da kafamdan onları atmak için bir sürü şey yaparak geçirdim, şimdi olduğu gibi. İşe yarıyor mu, hayır, zaten yarayacağını da hiç düşünmedim; sadece vakit geçiyor işte, yani bilirsin oyalanmak oyalanmak ve sonunda... Onu bekliyorum diye değil, hayatın gerçeği bu.
Beklemek demişken, çok başka şeyleri beklediğim oluyor bazen; ulan diyorum bir şey olacak bu aralar, her şey değişecek, iyi bir şey olacak. Ne yalan söyleyeyim beni pek de doğrulamadı hislerim, hatta gel gelelim hiç hesapta olmayan bir sürü kötü şey bile oldu.
Bilmiyorum okuyucu, galiba iyiden iyiye delirdim artık ha? Bunun en belirgin alameti: Garipsemiyorum. Yeterince deli olan kim bunu kabul eder ki? Herkes biraz biraz inanılmak, takdir edilmek, birileriyle bir biçimde birlikte yürüyor olmak ister aynı yöne; ben bunu yaşamasam da hevesimi aldım.
O kadar başka bir yol çizdim ki, kimseye uymayacak en az bir yanı, kimse de kendisine uymayan yanlarını göze alacak kadar benimle çıkmak istemeyecek zaten yola, işin esprisi orda. En standardından marjinaline herkesin "bu ne be" diyeceği ölçüde bir hayatın tam ortasında olduğumu görebiliyorum artık, yalnızım ve beni acıtan bu değil. Beni acıtan, bambaşka daha iyi ihtimallerim varken, bana bunu bırakanlar.
Yerimde olsan dayanamazdın, ha bok mu var diyeceksin afedersin, bunla övündüğüm yok yanlış anlama; dayanmıyorum artık yani, sen kuvvet gösterir ve kendi kuvvetini geri emredin belki her defasında ama ben artık sarılıyorum. Çünkü başka bir şeyim yok.
Artarak devam edecek bu başkalığım için kimseden özür dilemeyeceğimi peşin peşin bil sen de. Hadi Allah'a emanet.
Sen beni bulsan da, kaçmamış bir fırsat gibi diksen de gözlerini tam karşımda, göremem.
Şarkımızı kaybettim artık ruh eşim, ne seni bulabilirim ne kendimi.
Kimseyle konuşmak bile gelmiyor artık içimden, adeta adetten diye yapıyorum çoğu şeyi, tadı yok. İstemeden oldu bu, istemesem de anlamsız geliyor her şey, elimde değil böyle hissetmek. Vücudum bile çok ciddi şekilde bırakıyor beni, bunun müsebbibi en çok ben olsam bile görüyorum onun da bana benzediğini.
Burda sana yazdığım onca mektubun her biri, en umutsuzları bile bir yerlerde varlığına dair öyle inanç taşıyordu ki, buysa doğrusu sadece sana konuşabilecek kadar yalnız hissettiğimden ötürü yazılıyor bu defa. Bunun suçlusu sen değilsin, ben içten içe eriyip bitmişim meğer, dışımda tedbiren sana kadar sakındığım gülücükler de olsa.
Esasen en kötüsünü şimdi söyleyip rahatlamak istiyorum: Belli ki herhangi bir şey gibi, senin gelmenin de bir önemi yok artık, en kötüsü oldu çünkü: Kabullendim ve alıştım. Batan bir şey değil bir süredir bu yalnız, bitkin, aşağı doğru ilerleyen hayat benim için. Sadece öyle işte, olmasa daha iyiydi ama öyle.
Senin için kurduğum onca düş, birbirimize her manada sarıla sarıla, tazelene tazelene, hüzünleri geçe geçe yaşayacağımız şeyler vardı, hepsi için her şeyim hazırdı. Ama ben değilim artık, kafamı bile kaldıramadığımı fark ettim.
Hayatın değil belki ama ona benzer pek çok şeyin sonuna geldim. Utanıyorum bunun için senden, yeterince dayanamadım... Ama bunun böyle olacağını daha ilk günden biliyorduk değil mi aslında, sadece denemek ile beklemek çok tutkuluydu, içten içe vakit geçiyordu.
Her kimsen, neredeysen, sana rastladığımda muhtemelen bunu asla dile getirmeyecek bir duruma gelecek olsam da şimdi peşin peşin: Seviyorum seni.
Başlığı görsen şaşırır kızarsın galiba, "olmayan birine de kırılınır mı be adam?" diyebilirsin, bunu anlarım; ben sevdiklerimi hep anlarım zaten bir şekilde, beni sevmeyişlerini bile... Sen? Sen beni severdin belki sevgili ruh eşim ama konumuz bu değil. "Belki" demem acıttı di'mi canını, yani benim gibiysen acıtmıştır, özür dilerim. Kırgın olan ben, özür dileyen ben, Alptuğ Dağ olmak bu işte.
Bilemezsin gerçi, çünkü geç kaldın bana, yetişemedin, derhal burada olman gereken çok an, çok gün, çok gece oldu ama kim bilir kimdin.
Bana geç kalmış olman, artık gelmen gerekmediği anlamına gelmiyor bu arada, kızgın da değilim, kırgınım sadece. Bu ne demek biliyor musun? Aslında açık açık, gel ve bari teselli et demek, buna bile ihtiyacım var demek.
Denemedim mi sanıyorsun diyebilirsin, evet öyle sanıyorum ama bunun için bana kizabilir misin sen söyle güzelim. Bulunduğum şeyin adı durum bile değil artık sen düşün. Alıngansam, bil ki elimden dahası gelmediğinden.
Aslında biliyor musun bunu şuan fark ettim ki yokluğun beni rahatlatıyor galiba, olmayan biri hiç gidemeyeceğinden, ister istemez daha güvende hissediyorum sana karşı.
Eşim dostum her an bırakıp boşluğa atlayabileceğim ince birer dal sadece, var olan bir yokluğun, bir kızımız ihtimali.
İşler bu noktaya geldiyse bilmen gereken birkaç önemli şey var çiçeğim, aslında bu konuşmayı yüz yüze yapacağım fakat olur ya unuturum diye burada da bir kopyası bulunsun.
Öncelikle geçmişimi sorma bana, farz et ki yok senden öncesi; korkma, öyle unutamadığım eski sevgili falan yok -unutabildiğim de öyle- sadece seni zerresine değdirmek istemediğim eski, çok kötü hatıralar var. Sana asla bahsetmeyeceğim bunlardan ama bu sebeple aramızda sır varmış gibi kendini benden uzak hissetmeni istemem, bu sadece ama sadece bembeyaz bir sayfamız olması için.
Bilmen gereken tek şey, beş eski dost ve bir şarkı, senin hiç bilmeni istemediğim o çok kötü zamanları beş eski arkadaşıma borçluyum. Bunları söylüyorum çünkü her şeyi bir kenara bırakmış olsam bile bir gün tanıdık bir yüz görüp bulunduğumuz yerden hemen gitmemizi istersem seni aldattığım ve benzeri bir şüpheye kapılmanı veya kendini sorumlu tutmanı istemem. Bil ki sen yanımdayken üstesinden gelebileceğim basit geçmiş atakları bunlar, sana her ne söylemiyorsam kendim de onları unutmaya çalışıyorum.
Bazen benimle çok mutluyken birden yüzümü asılmış goreceksin, geçici olacak ama söz veriyorum; sadece bil ki senle alakası yok, bil ki aklıma bir şey gelmiş hepsi bu, lütfen alış buna.
Sakın ola beni mutlu edemediğini, yetemediğini düşünme, biliyorum mantıksız geliyor ama sana anlatmam bunu aşmamın yolu değil, yanımda olmanın yegane yolu benim ani moral bozulmalarıma kapılmadan hep pozitif olman, benkmle dertleşmek için grileştiğin an bir daha toparlayamayız.
Çok sorma bana eşimi dostumu, olanları illa ki tanırsın zaten, şimdi onlardan birinin adını anmak istemiyorum belki bir gün onlar da bırakıp gider diye ama çoğu kız bile olsa emin ol kıskanmazsın, seni üzmeye yaklaşan en ufak bir şey yapmaya yeltensem önce onlar öldürür beni.
Bırakalım o bilmediğin kendine zarar veren, bitik, ölü adam da onu o hale getirenler de hiç olmamış gibi uzak kalsın.
Şirazesi kaydı bu kitabın gönlü güzelim, ayrı düştü sayfaları ama ha kapandı ha kapanacak... Neredesin beyaz ihtimalim? Uzun zaman oldu yazmayalı sana; dostlar gitti, dostlar kaldı, yine de çürüdüm bir başıma. Sensizlik -kimsin bilmesem dahi- ağrı iyice omuzlarımda; öyle ki gelsen, sırtımı dayasam göğsüne, yıkmaktan korkarım ikimizi birden.
Kimim bilmiyorum bile uzunca zamandır, sen gibi oldum yani; kimde neyim, ne kadarım, bir akşam üstü unutulmaya hazır, yaşayıp gidiyorum öylece. Aşağı bakar oldum iyiden iyiye yolda, karşıma çıkacağına vermediğim ihtimalleri üç kuruşa okutuyor gibiyim umutsuzluğuna.
İnsanlarım var, insanlarım bol, güneşim yakın ama... Ne içlerindeyim ne dışarıda, ne güneş değiyor ne vuruyor ışığı.
Ne çok ihtiyacım vardı sana, ne değiştim, ne yabancıyım bir bilsen; sen gibiyim dedim ya, sen ne kadar varsan ben o kadar, sen ne kadar kimsen ben öyle kimse... Hududum kendimi aşamıyor, duruyorum öylece; sabit bir noktadan gelmeyişine bakıyorum, pili konmamış saatler gibi unuttuğunu hissediyorum ihtimalimi.
Bilseydim burada bir yerdeliğini, iltimat etseydim çekip çıkaracağına belki; biraz daha saklardım günü de geçse hayalleri, daha derin nefes alırdım, gözümü bile kapatırdım belki... Oysa uzaksın belli ki, güzeller uzak olur; hoş, her şeyin, herkesin, bilhassa en yakınların uzağındayım ya uzun zamandır, olsun. Belki sonu güzeldir, diye diye geçiyor ömrüm.
Bugün de yine bilmeye bilmeye özledim seni
Bir gün gelirsen affet, yokluğundaki duvardan duvara beni
İçimde sönen ihtimaller var, boynumu kesen emniyet kemeri gibi bir şey belki de yalnız olmak; alamadığım bir risk gibi beklemek, gariptir ki zaman hala geçmekteyken. Yaşlı kabul et beni, huysuz, bitkin, bilhassa yaralı. Elleme ama gitme anlıyor musun?
Öylece seyretmeyi teklif ediyorum sana sakince, en fazla elimi tutabilirsin başkası güç; koşma işte benim için, ben zaten koşamam bacaklar malum...
Öylece durmayı sev benimle, dahası değil; şiir okur şarkı söyleriz, sarılır uykuya dalarız ama hayır. Elini kalbime sokup onu temizleyemezsin orda dur. Dur ki bana değil, afedersin, çok çok afedersin sikik geçmişime değil bize kalalım.
Benim için fedakâr olunmaz, unutulmak tabiatım, sen de uy buna, yanıbaşımda bile olsa.
Böyle alıştım ben kızım, korkutur sıcağın beni, öyle ani büyük bir sevgi.
Ben seni beklemekten başka bir şey bilmedim, kızma ama bazen diyorum gelmesen mi?
Hayır başkalarının beni ötelediği uzakla yahut bana yaşatılan veya yaşatılmayan, gözümün yaşına bakılmamış şeylerle cezalandırmıyorum seni; aptalca da gelse, gerçek bir yakınlık korkutuyor işte beni... Çünkü yanmak nedir biliyorum... ama yakmaya alışamam.
Ben senin yaramı sarmak için kedi gibi öylece gözümün içine bakmandan, ben senin için aynısını yapmaktan asla tereddüt etmeyecek olsam da benimle efkarlanıp karanlığa dalmaya, solmaya hazır olmadan katiyen hoşnut değilim.
Ben istiyorum ki içimdeki bu kof ihtiyarı senleşerek söküp atayım, tut çek beni neşene silah zoruyla ama n'olursun... Yağmurlu bir günde ansızın benleşme...
Hiç en büyük ihtiyacına hazır hissetmediğin oldu mu? Şimdi tanış benimle, belki öp bile, zira anca hazırlanırım.
...Yapma bence, kan olacak ellerin çünkü, geçmeyecek üfleyince. Tedavisi yok bunun, kaçınılmaz olanı geciktireyim derken ömrünü heba etme; sen bugün bu yarayı sararsın, yarın yara olur o sargı.
Durdurma kanamayı
Kaynatma kırıkları
Yalnız başımı okşa
Düşünme yarınları
Gelme üstüme, bu sonsuz merhametini giderek çileye döndürecek bir karanlık gömülü içimde; hayır daldırma elini öyle, tutup çekebilseydin geçmişimi tümör gibi keşke ama yapamazsın işte.
Feda etme kendini bana, girmeye çabalama yarama; sonra bir şey gelecek başına, sen olacaksın -kendime açtığım- en büyük yara.
Duracak öylece orda geçmiş, o bise bakacak biz, kızımızı başımızı çevireceğiz; tek başıma yapamadım senle de savașamam, birkaç giden ve yakan için seni ateşe atamam. Dayanamıyorsun biliyorum, gözlerinin önünde eriyip bitmemi bana sor bir de; bir şey gelmeyişi kahrediyor elinden, bilmiyorsun, sen ki başıma gelen en güzel şey.
Yeter elin omzumdaysa, kafi kalp atışın burdan hissediliyorsa, dahası süstür anca.
Sen geleceksin ve ben, daha iyi olacağım en azından, adını öğrenmekle meşgul olacağım, sevdiğin şeyleri keşfedip sevmediklerinden kaçarak vakit geçirip, söz mutluluktan öleceğim; senden önce olsun isterim, hele bir gel de bunun için özür dilerim.
Etrafımdaki ateş çemberi vuruyor gözlerime, bir parıltı varsa sensin; yarı güzel, epey yangın.
Kuşatma altında sanki hayat, elleri ceplerinde yürüyor şairler başları düşmüş. Neredesin sevgilim?
Bize pek yer yok gibi burda ama kaybolmuş çocuklar gibiyim, yerimden ayrılmasam mı seni aramaya mı çıksam bilmiyorum doğrusu nedir, doğruya en yakın şey iki dudağının birleşiminden süzülen nefesin uğruna ölmektir.
Kalabalık içinde bașbașayız sevgilim;
Benzeyip unutmadan bizi
Kurumadan kirleri üstümüzde
Sinmeden sevgisizlikleri, çıkıp gelsen
Bizi sevmiyorlar sevgilim, șiir okumuyor bu insanlar, birbirlerine sakınarak ve özenle bakmıyorlar, hasret nedir bilmiyorlar, hiç yalnız kalmamışlar. Neredesin sevgilim? Sensiz aşamam bu çabasız çağı... Tutabileceğim mesafede olduklarını bilmem gerekiyor ellerinin, dokunamasam da.
Burda kin güdüyorlar sevgilim, içten pazarlıklı buralar, biz buradan değiliz, neredeysen gel gidelim. Yalnız çıkamam yola, kalbî kanatlarım eski yaralar içinde; bilmem yeter sarmaya, yalnız düşmediğimi. Şiir büyük yazılır bilirsin, nerdesin?
Bizim gibi değiller sevgilim,
Kıyısına vurmuyoruz umurlarının
Söyle yetiyorken mahçup nefesim
Nerdesin, ne kadar kalasın bana?
Fazla yalnızım sevgilim,
Gel artık.
Yorgunum ama gücüm var
Gözlerine bakarak unutacak kadar
Bir şeyler ısınıyor orda bir yerde her kimsen, hani küçükken soğuk - sıcak diye bir oyun vardı, ordaki gibi sıcak ama bul desen bulamam, bulur muyum dersin? Orda bir yerdesin işte, aksime dingin ve duru suyun, benim aksime sen benden haberdar gibisin nasıl anlatsam.
Üstümüze biriken aynı gece, şuan belki de tam benim şehrimde, benim çoktan unuttuğum bir şiiri karanlıktan göremediğin tavana bakarak mırıldanıyor ve bu yaptığına anlam veremeyip gülmeye başlıyorsun. Buralarımda bir yerimde bi'halin var neden? Yalnızlık mı delirtti yoksa iyiden iyiye iki kalp atıșımdan biri sana mı ait?
Sen olmadın olmayalı çok okudum çok yazdım, çok geliştirdim kendimi, çok büyüdüm, çok hata yaptım, fazla bile iyilik yaptım... Çok kadın sevdim yirmi yılda ama seni aldatmadım, sen olmadıklarını bilsem tek nefes harcamazdım. Şimdi seni karşılamaya dönük, içi umuttan kırılan ama metabolizması için aynı şeyi söyleyemeyeceğimiz bir Alptuğ duruyor burda, gelirsen sarıl ben anlarım, mektupları eskitme alınırım. Öptüm.
Bir mermer gibi durarak bekliyorum seni, arayasım yara zira; hoş, denk gelmemiz de epey zor ben kendimi kapattıkça. Başka çarem yok ki en güzel mevsimim, bana adım atan kadınlardan bile korkar oldum, haklıyım sen de biliyorsun.
Duracağım ben böyle mermer soğuğu, en kalın zırhı kuşanıp sen gelene, sen olduğundan emin olana dek çıkartmayacağım insanlara karşı...
Sen geleceksin sonra, çekip alacaksın beni bu çukurdan, artık bileceğim "geçti" , bileceğim "her şey güzel olacak".
Mermer ağırlığında radikal kararlar alacağım, seninle Aşk Tesadüfleri Sever 2'ye gitmek gibi, kızımızın adını Şiir koymak gibi, bir sonraki arabamı daha büyük almak gibi, küfür etmeyi bırakmak gibi...
Mermer beyazı olacağım sevgilim, artık kirlenmemek üzere; dikili duracağım gölge diye sana, benden sekecek hedefi sen olan türlü keder, sırtını dayadığında yıkılmayacağını bildiğin bir mermer olacağım.
Köşeleri, kenarları yumușatılmıș bir mermer olacağım, ne sana ne başkasına batmayacağım söz.
Umarım sen benim kadar hassas olmazsın canım kızım, irili ufaklı her şey ve herkes bu denli derin izler bırakmaz üstünde, umarım acı hafızan bu kadar güçlü olmaz, dilerim en ufak bir tepkide kökten değişebilen ruh halin düşüncelerinin üstünde tahakküm kurup yanıltmaz seni de...
Çareyi veriyor, nasılını diyemiyorlar.
Hayalini antetli kağıtlara minicik yazılarla işlediğim, bir köpek kadar yalnız lakin bilhassa huzurlu da olduğum günlere gidiyor aklım, her insan bir yara gibi durmuyordu o zaman.
Duramıyorum Şiir, böyle bir şeye gerek yok ama herkes gitsin istiyor bir yanım, öyle ki bunu dahi yalnız sana anlatabiliyorum.
Çaresizim babacığım, anlıyorsun di'mi sen beni? Yeterince yalnız olursam kendimi bulabilir ve mutlu olabilirim gibi geliyor ama bir yandan da... Eller uzanıyor bolca, yardım gibi görünen ve muhtemelen öyle de olan eller... Dokunamıyorum kızım. Kendinde tıkılıp kalmış bir baban var affet,kendini sevmeye bile cesaret edememiş.
Hani Simge teyzenden bahsetmiștim, o da yok artık, tek Beyza halan kaldı seni emanet edebileceğim, hep olduğu gibi; aslında onu da üzüyorum, yani ona bir şey yapmıyorum tabii asla ama benim üzülmeme üzülüyor, var olsan senin de yapacağın gibi... Umarım bu sebepten ötürü, bu tabut gibi boğucu halimle yorup kaybetmem onu, dedenlerden sonra açık ara en değerlim, onsuz önümü bile görebileceğimi sanmam. Bu konuştuklarımız da aramızda kalsın ayrıca... Efendim? Ha yok, buraya gireceğini sanmıyorum, yani öyle umuyorum, ha bak bu arda 14 Aralık onun doğum günü, seninki ne olacak acaba.
Daha çok orası kesin, annen gelmedi henüz; bazen düşünüyorum, acaba geldi, hayatımda da onun o olduğunun farkında mı değilim diye de yok be, hayatımın herhangi bir köşesinde beni sana ulaştıracak kadar mükemmel bir kadın yok... Bu yüzden kararsızım ya, herkes çekip gitsin derken onu bulma ihtimalini sıfıra indirgeyerek sana da ona da hainlik etmiş olur muyum? Ya da amaaaan...
Bekleriz be kuzum, sabahı bekler gibi, yemek bekler gibi bekleriz birbirimizi; unutmayacak güzel şeylerim olur sonunda, annenle tanıştığımız gün, ilk buluşmamız, ilk elini tuttuğum gün, ilk öptüğüm gün, doğum günü, ona ömrümü teklif ettiğim gün, eş olduğumuz gün, senin haberini aldığımız gün, doğduğun gün, bana ilk baba dediğin gün... İlk dertleștiğimiz gün, ilk bu mektupları öğrendiğin gün... Yaşayacak çok günüm varmış be!
Babacığın derdini atabileceği tek hayalin, özür dilerim.
Ah benim en güzelim,
Değmesin sana bahtım kederim.
Belki de en doğrusuydu lafa sondan başlamak, böylece son sözü söylemek için vaktim bollaştı. ŞU YAZI için özür dilerim sizden. O günün şartları onu gerektiriyordu, al kanlar içindeydim o gün; hoş, halen daha öyleyim lakin, bugün de galiba özlemeyi gerektiriyor. Kendime "En son ne zaman hayal kurdun?" dedim, en aşağı bir yıl var, son hayalim de sizdiniz.
Unutmak istedim sizi evet, eğer hayalinizi kurmazsam canım sizi istemez ve bu da eksikliğinizin açtığı yarayı indirger sanmıştım; doğruyu söylemek gerekirse inanamıyorum da hala geleceğinize, eskisi gibi değilim, hatta bunun için üzgün bile değilim ama... Ben baba doğdum, baba öleceğim!
Kabul ettim bunu, babayım ben, ruhum baba benim; çok belli bu, çok açık saçık, kime sorsan gösteriyor; arkadaşlarım için bile ortaya çıkan o üstün koruma içgüdüm -ki kendisi işleri daha kötü de yapabiliyor bazen- bunun en büyük kanıtı belki de, küçük çocukların beni görür görmez üstüme atlaması gibi tatlılıklar da... Üstelik mecazi bir babalık da var üstümde: Bana gelen kimseyi geri çevirmedim, özellikle yakın arkadaşlarımın her ihtiyacına/isteğine en önce koşmak için yaşadım. Söyleyin şimdi, kim benden daha baba olmayı hak ediyor?
Affet beni güzel kızım, gerçi biliyorum darılmamıştınız ne sen ne annen, beni anladığınızı, hep yanımda olacağınızı biliyorum; göreceksiniz yaralarımı var olduğunuzda, kızamayacaksınız ama acımayın da olur mu? Güzel günler bizi bekliyor, bekliyordur yani bilmiyorum.
Uzun uzun konuşuruz zaten bunları, sen yirmilerindeyken çıktığımız bir Fethiye tatilinde akşam yemeğinden sonra sahilde yürürken; dondurma da alırım size, sen limonlu seversin gibi geliyor nedense... Arkanıza geçerim bir ara yavaşlayıp, seyrederim sizi, hayatımı düzene sokan iki birbirine çok benzeyen canlının usul ilerleyişini. Öyle bir gün olur mu dersin? olur da bu günleri hatırlayıp güler miyim, n'olur olsun çünkü. Dayanmak fazla zor, bugünlük elveda.
Özür dilerim kadınım. ȘU YAZIDA daha iyi anlayacağın üzere... Aldılar kalbimi, sen sandım, sen olduğuna inanmam için elinden geleni yaptı çünkü; elinden gelen dediğim de sevgi gösterisi işte, belli ki dışarıdan da görünüyor artık sevgisizliğim, neyse. Neden mi özür diledim senden...
Artık beklemeyeceğim seni, geleceğin de yok zira. N'olursun kırılma bana, derdim seninle değil bakma böyle konuștuğuma, anlamaya çalış, samimi söylüyorum hiç bu kadar yanmamıștı canım.
Pes ettim güzel kız, güzel günlerin hayalini kurmaktan pes ettim, seni beklemekten, sana ve kızımıza yazılar yazmaktan.
Korkarım zor günler seni de bekliyor benim yüzümden, çünkü artık gelen gerçekten sen de olsan güvenemem, artık hiçbir insana güvenemem.
Yalvarırım kızma bana, herkes yeterince kızıyor zaten; neymiş efendim onlar demișmiș, yahu dediler ama ben de bir kerecik olsun karşımdaki insanın masum olduğu ihtimaline inanmak istedim suç muydu, içimdeki güvensiz bekçi köpeğini biraz olsun devredıșı bırakıp güzel duygular hissetmeye kalktım ki... Harammıș.
Can bitti güzel kız, o kadar çok yeniden kalktım ki ayağa, pes etmek en acı hakkım bu defa. Yorgun olduğum için beni affedebilecek misin?
Seni hep özleyeceğim.
-
En çok senden korkuyorum aslında, sen affedebilecek misin babayı? Edemezsin di'mi? Ben de edemeyeceğim. Bunu sana anlatmak zor ama babanı üzdüler kelebeğim, o kadar üzdüler ki senin o nefes aldıran hayalin bile canını yakıyor artık. Umut etmemem lazım sizi daha fazla, seni, anneni, güzel günlerimizi... En kötüsü oldu çünkü: İnancımı kaybettim ben size. Daha sen var bile olmadan seni böyle üzdüğüm için çok özür dilerim, beni affetme.
Adını Gece Şiir koyacaktım ama Elem Şiir de olurdu, bu hayatta bana en yakın şey elem çünkü.
Elem'im... Güzel kızım... Veda ediyorum sana, her ne kadar bu veda aynı zamanda senin olma ihtimalini de hiç ettiğinden canımı kor gibi yaksa da, anlayamayacağın ve anlamanı asla istemeyeceğim sebepler yüzünden buna mecburum. Bir hayal de kalsan, baban olmak çok güzeldi canım kızım.
İyi geceler benim meçhul ve asil sevgilim, epeydir ihmal ettim seni farkındayım. İyi değilim aslında, kızımıza yazdıklarımda saklasam da senden saklayamam, gerçi var olmayan birinin canı nasıl acısın ki.
Olmuyor işte güzelim, yetiremiyorum hayatı kendime, sıkıșmıșım, durulmuyor sularım, devamlı bir geceyim.
Üçtür üzgünken bir şeyleri görmediğimi fark ettim; bir keresinde üzerime gelen bir arabayı, bir keresinde bir insanı -ki kim olduğunu bile bilmiyorum- ve hatta bu sabah ise yanıbașımda olmasına rağmen kardeşim Beyza'yı.
Gönlümün körelmesine evvelden alışığım da bunun gözüme vurması ürkütücü. Neyse ki o dostlar, o can kardeșler hep yanımdalar; her birine eskiler gibi her an gidebilir gözüyle baksam yahut bazen aklıma esip yalnız başına acı çekmek için kovsam dahi zorla, inatla yanımdalar. Hoşuma gidiyor mu? Gitmiyor aslında ama buna ihtiyacım olduğunun ben de köpek gibi farkındayım, özellikle de Simge'yle otururken bir anda omzuna çöküp oluk oluk ağladığımdan beri.
Yokluğunda yaşam destek ünitem onlar anlayacağın, bu hiç kolay olmasa bile.
Oysa ki senin için bile zor artık, hemen yarın bile hayatıma girsen ve bütün kırıklarımı almaya çabalasan mesela; her ne kadar bunu beni ürkütmemek adına binbir özenle gerçekleştirsen dahi emin ol kovardım seni de. Korkuyorum çünkü iyi şeylerden artık, hele sevgiymiș, așkmıș, iyi gelip kötü gidiyor hatta götürüyor... Şiddet görmüş yavru köpeğin her türlü insandan istisnasız ve ölümüne kaçışı kadar ürkeğim, kertenkele olsam kuyruğumu atmıştım çoktan.
O sebepten ötürü bu yazı sana bir kılavuz olacak sevgilim:
Aniden sokulma bana, benimle ilgilendiğini belli etmek için üstüme titreme, korkarım, altında başka sebep ararım. Yalnızca yanıma otur, beni ne kadar merak etsen de soru sorma, kendini de anlatma; öylece susalım ama bunu yaparken sakın gözlerime uzun süre bakma, kendimi ele vereceğimi hisseder rahatsız olurum. Baktın ki yıkılıyorum, göz yaşım döküldü dökülecek; hiçbir şey yapma sakın, dökülsün istemem çünkü. Kurcalama, anlatmamı isteme, çare arama, benimle birlikte yaşamak isteme o acıyı. Sadece dur, hepsi bu.
Zaman geçecek, bayağı zaman geçecek ve hala umrumda olmadığını düşüneceksin, bil ki bu yanlış olacak. O sırada kapalı olacağım çünkü ben, emin olamadığım için senden ama bunda senin günahın yok, sevdiğini gözüme de soksan kalacak baki bir şüphe. Benim için çabalama ama beni de bırakma dersem zor mu olur?
Korkma bir gün sıcak bir gün soğuk davranırsam, bil ki muhtemelen senden bağımsız olaylar yüzünden bu; yoksa strateji falan hiç yapmam ben, keşke yapabilseydim. Bir korkum da bu, ya oyun oynadığımı falan sanarsan seninle?
Her neyse yeter bu kadar ele verme sevgilim, mevsimimiz kış artık.
Nasılsın canım kızım? Ben de iyiyim, zaten babaların kötü hissetmeye hakkı yoktur bilirsin... Yalan söylediğimi de nereden çıkardın, iyiyim ben; yani tamam minicik bir şeyler olmuş olabilir ama boşver be güzelim. Çok özledim seni ben, düşünü kurmayı bile yani; eskiden seni ilk yaşlarında bir çocuk olarak hayal ederdim ama şimdi bir genç kız gibi düşünüyorum nedense, kendimi de ellili yaşlarda gri sakallı şişman biri gibi.
Nasıl büyüyeceksin kim bilir, bir yere kadar elinden tutacağım ama bir yerde karıșmamam gerekecek biliyorum ve bu daha şimdiden ne denli zor geliyor tahmin edemezsin canımın içi. O vakit biri seni incitirse ne yaparım hiç bilmiyorum, senin için birilerine zarar verirsem kızıp küsmen en büyük korkum.
Çok pis bu dünya güzelim, kimse annen ve ben gibi değil, ya canını yakarlarsa senin, ben n'aparım?
Keşke kaderini yönetebilseydim de daha ihtimalin dahi yokken böylesine evham yapmasaydım. Bu arada kısacık bir not: Sakın sigara içme olur mu, blogu okuduysan az çok biliyorsundur neden bunu istediğimi; içki de içmesen çok hoş olur ama sıkmak istemiyorum seni.
Olsan şimdi "Babacım!" derdin belki de "Ben kimin kızıyım, kimse bana zarar veremeyecek, hep yanımda olacaksın." sarılırdık sonra da. Korkularımı Simge halan, Beyza halan gibi giderebilsen ne güzel olurdu şimdi... Haybeye ağlattın güzel kız. Bir gün senin için endișelendiğimden kendimi kaybedip sana kızmam umarım. Biliyor musun bazen senin kalbini de kırdıklarını hayal edip sinirleniyor ve kafamda o kişilere neler yapacağımı düşünüyorum, annen duymasın ama ha.
Şaka bir yana ikinizin de içi rahat olsun, baban kötü biri değil güzelim, bunu bildiğini biliyorum, umarım aklın erdiğinde sana bıraktığım tüm bu yazıların bir önemi olur senin için.
Halalarının bir kısmından bahsetmișken, sen baban gibi yalnız olmayacaksın asla tamam mı benim biricik kızım, biriktirdiğim insanlar emin ol senin de yanında olacak, benim yetemediğim yerde annen olacak, umarım benimkilerin aksime senin seni asla bırakmayacak dostların olacak...
"Baba tüm bunları biliyorum, hem sen bana yetersin." dediğini duyar gibiyim, sahiden yeter miyim? Tamam kızma sen de hemen, sadece en kıymetlimi garanti altına almak istiyorum hepsi bu. Çok bekletme beni olur mu? Yani tahminen ben 25 iken falan doğmuş olman gerek ki torunumun büyüdüğünü de adam gibi görebileyim. Gerçi nasıl vereceksem seni ele, bu düşünce uyutmaz da bak şimdi.
Alış babanın bu haline, üstüne titreyiși seni sıksa da onu asla bırakma olur mu?
Çünkü onun senden başkası yok, sen yokken bile.
Bu defa darağacımın gölgesinden yazıyorum sana sevgilim,
Henüz tanışmadığım ve muhtemelen de tanışmayacağım.
"Sana anlatamıyorum; bütün bu köşeler, bu karanlık, bu ıslak, bu gürültü." Dinmiyor da sana anlatamamanın acizliği, varlığına dair tek bir kanıtım olmaksızın yazdığım bu satırlar dahi soğutmuyor artık hücrelerimi. Senin suçun yok oysa, benim beceremeyen, seni beklerken hayatını gitgide kaybeden. Üzgünüm, kırgınım, sebep çok, her zaman öyleydi, sen de biliyorsun bunu...
Asıl mesele sen değilsin bebeğim, sadece ben öyle bir noktadayım ki... Şu dünyadaki herhangi bir insan istediği kadar çaba sarf etsin, hatta hepsi birden; ne en ufak anlayabilirler beni, ne faydaları olur. Beyza'ya falan da anlatmaya çalışıyorum, beni kırmamak için tamam falan diyor ama idrak edemiyor... Sen bile gelsen fayda edemezsin bana ne yazık ki farkındayım, zira şarkıda dediği gibi: "Öyle bir yerdeyim ki..."
Boşa harcamayın ne gücünüzü, ne umudunuzu, ne de sevginizi. Çok uzun süredir yalnızca bataklığım ben, dahası değil, olmayacağım da; öyle deli dolu durduğuma ne bakıyorsun sen, olduğu yerde durunca iki ayağı aynı anda ağrıyan birinin acıyı yarılamak maksadıyla koşmasından farksız benim bu göstermelik olduğunu seve seve kabul ettiğim mutluluk.
Bir mahallenin temiz olması gibi gerekli çünkü mutlu görünmek, mutlu olmanın zerre önemi yok, etrafının enerjisini, sevincini, mutluluğunu emmemek için susmak bir borç.
Okey yalnız değilim kabul, toplumun içinde hayli de belirgin bir yerim var üstelik; ama bu yonca tarlasının içinde tek beş yapraklı yonca benim anlıyor musun, o beşinci yaprak benim canımı nasıl yakıyor biliyor musun? Bilemezsin, bilme, git mutlu ol. Beşinci yaprak derken neyi kastettiğimin bile önemi yok, ne koysan sırıtmaz emin ol. Şu gün seni tanıma ihtimali, seninle mutlu olmaktan çok seni de perişan edeceğimi anımsatıyor bana.
İyisi mi gelme aşkım,
Gelme yanacaksın
Gelme ölümün hüznümden olacak
Gelme n'olur, hiç bilmediğin gibi solup gideceksin
Yalvarırım gelme, başkalarının bende açtığı boşlukları doldurayım derken sen biteceksin
Ölümü gör gelme, bir ben kaybedecekken zahiyatımızı arttırmaktan başka işe yaramayacaksın.
Eğer gelirsen bana yetemediğini düşüneceksin sevginin ilk başta,
Gelirsen hayatının hatası olacağım sonra ama acıdığın yahut gururundan bırakamayacaksın belki de,
Geldiğinde benimle hatta korkarım benden hızlı tükeneceksin ve ben bunu seyredemem
Sen buna fazlasıyla razı hatta bundan hoşnut dahi olsan, hayatında bir yara izi gibi kalmak ihtimali her gece titretiyor beni. Buraların tek delisi ben olmalıyım sen değil, kendini ateşe atmak da neymiş benim gibi birini severek. Neyim mi varmış benim? Kötü değilim ama kötü durumdayım, yetmez mi? Korkarım yetecek, fazla bile gelecek. Gün olacak taşıyamayacaksın muhtemelen beni, sevginden ağır basacak benim mutsuzluğumun ilk günlerde seve seve evlat edindiğin tohumları, zamanla batacaklar, korkarım bana olanlardan daha derine.
Biliyor musun bugün doktora gittim, yok yok önemli bir şey değil endişe etme, kafa derime yaklaşık elli iğne sapladı sadece. Acımadı be, korkma, hatta kadın da nasıl acımadığına şaşırdı.
Diyemedim tabii ben kadına:
Ölmüş kız kardeşimin yerine koyduğum insanlar beni satmış, senin iğnen mi acıtacak?
Sevdiğim kadınlar beni kandırmış, senin iğnen mi acıtacak?
Bacağımda bilmem kaç santimlik bir metal, senin iğnen mi acıtacak?
Onca yılı bir başıma geçirmişim, bugün destekçimmiş gibi duran kimse dönüp bakmamış senin iğnen mi acıtacak?
İnsanların bana dair tek hevesi hayatlarında asla beceremeyeceklerini kendilerinin de bal gibi bildiği şeyleri bana yaptırmakmış, senin iğnen mi acıtacak?
Var olmayan bir kadını bekliyor ve onunla olacak kızımız için yaşıyorum, senin iğnen mi acıtacak?
Gelme diyorum ama sana, benim için, kendin için, hatta kızımız için. N'olur gelme, burası çıkmaz sokak. Bırak içimdeki bu ateş daha fazla insanı yakmadan, ağır ağır, kendi kendine sönsün; inan bana, ben külken de ben olacağım.
Anlamı yalnızca içimde karşılık bulmaya müsait, adı kim bilir ne olan, şuan dünyanın her neresinde ve daha önemlisi kimbilir kimle ve en önemlisi ise nasıl olan biricik sevgilim ve kızımın annesi... İyiden iyiye özledim seni, üleștim hasretini havayla ki epey sıcak şu zamanlar.
Sana yazmayalı birini sen sandım yine ama bana kızma, kendini bu denli belli etmezsen olacağı bu. Aslında bakma sen olmadığı iyi kötü belliydi ama insan ilk defa birinden "Seni seviyorum" duyunca tuhaf oluyor ister istemez, inanmak atlısı şaha öyle bir kalkıyor ki bulutlardaki kalp sureti uzadıkça düşüşün sertliği de artıyor. Onun bunca yazılar yazıp beklediğim sen olmasını gerçekten dilerdim, tıpkı karlı bir kış günü tanıştığım ve içimde tatlı bir acı kalan Beyza gibi... Bu kızın sen olmadığından nasıl mı eminim? Eminim iște, en umutlu direnen insan bile ansızın emin olur, bakarsın yorulmuștur...
Hayatımın neresinde beni bekliyorsun kim bilir, aksesuar dükkanlarının kapısında asılı durup kapı açılınca birbirine çarpıp ses çıkaran renkli deniz kabukları gibi beni bekliyorsun belki, karșılıklılığımız yalnız sevgiyle sınırlı basit kalırdı zati, aynı yağmurda ıslanmıșlığımız bakidir belki, belki aynı gün doğmușuzdur ve umarım aynı gün ölürüz; senden önce ölmek zalimlik, sonra ölmek zulümdür zira...
Muhtemelen bir daha duyamayacağın lakin alt metni fevkalade mühim bir anıyı da iliștireyim o vakit: Bugün laf her neredense ölüme geldi ve ben babama seni Çankırı'ya gömmeyelim dedim birden; çoğu insanın sanacağı üzere orayı sevmediğimden değil de aile mezarlığımıza erişmem fiziki güçlük olduğundan... Bunu sana şundan anlattım, sana yeteceğimi düşünüp eksiğime tüm kalbinle bir ömür eksiksiz razı olabileceksen gel, dahası zor... ȘU YAZININ son paragraflarından biri fazlasıyla anlatıyor esasen, her neyse. 😂
Nasıl bunca ürkek ve çekince yüklü olmayı becerdim sana karşı bilmiyorum, her kimsen içimde devamlı bir sana yetemeyeceklik hissi ve beni beğenmeyeceğin kaygısı muhafaza ediyor bakiliğini; hatta o kızı sen sanarken çok net anladım ki var olsan artacak bu korkularım belli ki,seni herhangi bir kimseyle o her ne sıfat taşırsa taşısın zor gelecek anlaşılan paylaşmam, ya sana nefes aldırmazsam? Ya benden en ufak ilgi kestiğinde bu korku devreye girip bizi boktan bir tartışmaya sürüklerse?
Altı yaşında bir çocuk var galiba içimde sevgilim, üzme bizi olur mu, çabaya da gerek yok yalnız sevgin kafi tabii. Sensen başka bir şeyi olmayan biriyim ben işte, neticede sen de yoksun ama orasını karıştırma; beni beklerken uykunu al, bulunca da sakın ayrılma.
Seni seven
Sana okumayacağın mektuplar yazan
Ve en az senin kadar kimse
Bir bekleyenin var sevgilim,
Hisset ve rastla artık bana.
Nasılsın canım kızım? Ha ben mi? Ben her baban işte n'olsun kuzum. Yok yok iyiyim be, halaların iyi bakıyor bana merak etme. Yalnız ben seni çok özledim yahu, hani hatırlıyor musun bir gün bir rüya görmüştüm de yazmıştım, seni kucağıma alıp kalp atışlarını hissediyordum... Sanırım beni bundan ötesi adam etmez be güzel kızım, nitekim hem 19 çok ufak bir yaş sana erişmek için, hem de annenden iyice umudu kestim... Beni en iyi sen anlarsın babacığım biliyorum.
Baban daraldı sadece anlıyor musun, yok yere de olsa daraldı; hani o babanın çok canını yakanlar vardı hatırlıyor musun kuzum, işte onları anımsamaya başladım tekrardan, bir iki eski mahluka denk geldim bu günlerde, ben onları gördüm ama onlar beni görmedi; yok yok bu kötü bir durum değil aslında iyi bir durum meleğim... Bilmiyorum be, geçmişteki insanların "zararsız özelliklerini" dahi olsa yenilerde görmek böyle yapıyordur belki de beni.
Yani nasıl bir şey biliyor musun, hem yeniden birileriyle bir olmak istiyor hem de kendimi onlara açmaya asla cesaret edemiyorum; bazen yeni birileriyle tanışmak istiyorum ancak kendime dair hiçbir şeyden söz etmeksizin falan, nitekim sonra da yeterince bütünleşemediğimizi görüp anlamsız hissediyorum. Beni anlıyorsun değil mi? Beni anladığına sonsuz derecede inana inana bile bu soruyu tekrar edişim her şeyi ortaya koyuyor aslında, bir organa ihtiyaç duyup bulunca da reddeden küstah bir beden gibiyim sanki ama elimde değil bebeğim.
Belki de sen olsaydın, annen olsaydı daha kolay olurdu bilmiyorum; ama şunu öğrendim ki bir şeyden yeterince kopmak için diğeriyle yeterince bütün olabilmek şart tatlım, bense sizden başka kime kendimi bir daha teslim edebilirim, böyle bir gücüm olur mu inan emin değilim. Şimdi yanımda olanlarla eskiden yanımda olanlar -yahut öyle sandıklarım- çarpışsa bile... Kaybetmek dahil hiçbir sonuç çıkmaz biliyor musun, işte beni üzen de bu.
Sadece senin bir parça umudundur sebep bir şeylere, beklemeye falan; ama o kadar sadece sen ki ve üzgünüm ama sen o kadar sadece hayalsin ki... Doğrusunu bilmen gerekirse -ki gerekmez- sanki sen de uzaklaşıyorsun bana ihtimal olarak... Kızma bana olur mu? Realizmim tuttu şu sıra, realiteyle alıp veremediğim bir gün olmasa şaşardım zati. Bu baban da ümit tekkesi değil ki biliyorsun, dünyayı bu baban mı kurtaracak, baban biraz da kendine, sana dönse ne olur sanki ha her şeyden... Boş, ne gelir elden. Şimdilik hoşçakal, arayı açmayacağım diyorum ama biliyorum açacağım, saçlarından öperim güzel kızım.
N'aber benliğimin radyoaktif çekirdeği? Bir haftada iki oluyor bu sana yazışlarım, kaldı ki böyle olması iyiyi mi kötüyü mü işaret ediyor bilemedim. Var olmayan biriyle, dünyanın herhangi bir yerindeki Türkçe bilen herhangi bir canlının kolayca erişip anlayabileceği bir biçimde, bu kadar özel konulara dair sıkça iletişime geçmem bir tür ifşa mıdır? Duygularımı ifşa etmeyi seviyorum çünkü benim gücüm de bu, insanların onca acizlik ve duygu saklama çabasına rağmen bir küfür gibi ortada durmak, inkar edilememek...
Neyse sevgilim, seninle daha bunları çok konuşuruz, kim bilir belki kırmızı lambalı bir odamız olur bizim de, bu muhabbet oraya yakışır ancak. Sana bir filin en memnun olmadığı uzvunu andıran bir beyazlıkta yazıyorum; neden memnun değil biliyor musun, en değerli parçası yüzünden ölmek zorunda bırakıldığı için, onu o yapan şey laneti olduğundan... Kafamın karışık olduğunu anladığını biliyorum ama acaba ofsayt da beni anlıyor mudur? Ben futbolun m'sini bilmem bebeğim aldırma, yalnızca gol olmamak için çırpınıyorum, olmadıkça vuruyorlar olsam da vuracaklar biliyorum, çünkü ben top değilim ama topunu...
Seni seviyorum işte, önemli olan ve öyle kalması gereken bir bu bir dostluklar değil midir? Tamam dostluk demeyelim, senin yanında kendi yaralarımı kaşımak, seni ona dahil etmenin de ötesinde onu sana dahil etmekleşiyor ki emin ol bu ikisi farklı ve ikincisi daima korkuludur... Sen diye biri yok bunun en iyi ben farkındayım, üstüme gelme işte, sadece hiç birine pişmanlıksız seni seviyorum demediysem demek ki... Bu kadar iç içe konuşmak zorunda mıyım değil mi? Muhtemelen öyleyim benim atom altı parçacığım, Laura Marling ablamızın "What He Wrote" isimli güftesinde de belirttiği üzere: "That suits us well, that suits me well."
Beni anlamak zorunda olmadığını hisset isterdim, sen ve beni sevmekte ısrarcı olan herkes daha doğrusu; beni anlamadan da paylaşabilirsiniz tüm bunları, illa ben olmak gerekmez: ısınmak için ateşe dokunur musunuz, elinizi uzatsanız da olur. Ki el uzatmak, el vermek hem deyim olarak hem de reelde o kadar fazla şeye karşılık geliyor ki kendi kafamı dahi kaldıramıyorum bazen. Şu benim seninle kurduğum boşluk öylesine güzide ki, bu yüzden sana hep gece, her yer kararıp sessizleştiğinde yazdığımı anladım, zira ancak o zaman bütünüm ve bu da sana müsaitleşmek demektir, kim kimin yarısıyla niye yetinir de sen benle yetinesin.
- - - - -
Sadece sen, ben ve hisler olalım artık olmaz mı? Bedenlerimiz yan yana olsun ama konuşmayalım, hiçbir konu açmayalım, sen öyle gökten düşer gibi birden var ol ve ikimiz de birbirimiz hakkında nice meraklar taşısak da bir süre kenara bırakalım... Sen bana bak, ben sana bakayım -hem belli mi olur belki gülümsersin- sonra uyuruz, bakarsın nefesin nefesime karışır... Düşündüm de belki bil yıldır uyuyor sayılmam sevgilim, yorgun bitip yorgun başlıyor her dönümüm sensiz, haklısın belki bir yıl öncesinde de yoktun ama artık kimse yok benim için... Sen hariç.
Sadece ummak istiyorum, bunu anladığını umuyorum mesela ama yine de açıklamak istiyorum. Sormayayım, öğrenmeyeyim; beni sevip sevmediğini mesela, nasıl bulduğunu yahut öyle sorular... Sadece iyi cevaplar umayım, o kadar umayım ki üstüne bir daha düşünmeyeyim sevgilim. Korkumsan bu iyi bir şeydir aslında.
Her kimsen senin de beni böyle gecelerde bir yerlerde hissettiğin fikri büyütüyor, o toparlıyor beni, dahası değil, kop gel artık, dinesim var. Benimle diner misin? Kavuşmamız belki hayatımızın çareleriyle lehimlenmemiz olur buna inanırım ben, ben senin var olduğuna inanırım, güzel olduğuna inanırım, geleceğine inanırım. Din benimle bir tanem, bir acı olarak din, keder olarak din, doğru bulmadığın bir parça kendinden benimle arınmış hisset ne kadar da isterim. Seviyorum seni, gelirsen dinerim, dinelim sevgilim.