Aydınlık Tünel

Kim söylemiş işlerin böyle yürüdüğünü,ya da daha önemlisi kimin yürüttüğü?Madem biliyorsun nasıl yürüdüğünü,öyleyse söyle de önümüzü görelim;ben diyorum sonsuz karanlık,sen diyorsun tünelin sonu.Ne yazık ikisi de aynı şey,boğazına kadar karanlığa çıkıyor bu tünel.Kim soktu beni bu tünele,yahut neden ilerledim böyle?Böyle alışmadık ki biz,akla da mantığa da dağlar kadar ters düşüyor bu;hiç korkmadık ki çocukken tünellerden,elinde sonunda hepsinin daim aydınlığa çıkacağını bilirdik.Ama bilmezdik o zaman;her ışığın bir aydınlık,her aydınlığın aydınlık olmadığını.

Hiç tünelde olduğumuzu,tünelin uzunluğunu falan düşünmezdik ki,öyle ya da böyle aydınlığa çıkacaktık bir süre sonra.Tek korkumuz yıkılmasıydı tünelin;oysa ki şimdi anlıyoruz,asıl yıkılırsa aydınlanacağını.Paniğe kapılmazdık,çünkü çevremizdeki her insanın yaptığı gibi boyun eğmiş ve sorgulamaz olmuştuk sistemi,üstelik sadece onlar yaptığı için.
Neye ihtiyacımız olduğunu bilmiyorduk,öylesine aç durumdaydık ki aydınlık ateşiyle tutuşurken gördüğümüz en ufak bir parıltı bile gözümüzü kamaştırıp bizi karanlığın en derinine hızla sürükleyebilirdi.Bunu biliyorduk lakin korkmuyorduk,çünkü olabilecek en kötü şeyin o olduğunu,daha ötesi olmadığını adımız gibi biliyorduk.

Gün oldu karanlığa heves ettik,zaten bunca hayatımız sahte aydınlıklarda gerçeği arayarak kendini kaybetme macerasının ötesinde değildi.Bir kez olsun karanlığı merak ettik hepimiz,korkmadık çünkü yaşayıp inandıklarımızdan farklı birşey ümit ettik.Ama girince anladık karanlığa,anladık ki aydınlığı ararken bile karanlıkmışız.Daha kötü olmadı,ama hiç de iyi olmadı;ne beklersin ki insanoğlundan,bırak debelendin dursun sahte güzellik uğruna...

0 Yorum:

Yorum Gönder