Çabayı Vurmasınlar

Çaba bizim sanayinin köpeğidir, bir de kaportacı Zafer'inki var o da Nihayet. Çaba'nın gözleri kördür ama adı bundan Çaba değil, Nihayet'ten kalma bir Çaba o. Çabalıyor çünkü, çabalardı yani, vurulmadan önce Zafer'ce... Çaba, Nihayet'inde Zafer kazanmadı, Çaba zafer kazandı.

Ne hareket eden ne havlayan Çaba'mızın tek tasması sevdaydı, Nihayet'ine, sadece Zafer'inkine değil her şeyin nihayetine olan bir sevda. Bizim Çaba'mız kör kütük, yönsüz mesafesiz bir Çaba'ydı ama beklemesini iyi bilirdi, hep uzaklara bakar gibiydi. Nihayet yaklaşırdı ona, nihayet kavuşurdu Nihayet'le kirin pasın ortasında da olsa; o teselli ikramiyesi bırakırdı bulduğu kemiği, kör Çaba sevinirdi. Sen şimdi diyeceksin ki kokusunu alıyordur falan, de bakiyim bana kemiğin kokusu oluyor mu? Gerçi seni de haklı çıkartabilecek bir özellik var, o da kemiğin her seferinde göğüs kafesi kemiği olması; atmayı bitirmiş o kalp, her attığında temas edip kemiğe, bırakıyor mudur dersin kokusunu? Çaba işte, anladın mı? Çaba Nihayet'inde kalbe aşıktı, asla kalp yemezdi, dokunmazdı bile ama kalbe değen kemiğe doymazdı.
Zafer sinirlenip vurduğunda ben orada yoktum Çaba'yı, kimse de oralı olmamış, Çaba tam da Nihayet'inde can vermiş sessiz usul, hala çenesi sımsıkı kapalı, arada bir adet kemik, hala aynı.

Çok ders var Çaba'dan çıkaracağımız, ilk olarak bir kalbe erişmek için onu incitmek gerekmediği belki, belki bazı çabaların da nihayetsiz kalabileceği ve daha neler neler ama en önemlisi şu: "Çabayı vurmasınlar!"


0 Yorum:

Yorum Gönder