Haksızlıktı

Bir dizinin bir repliği var: "Senin canını yaktı diye, canını yakmak istersin ama sonunda yaktığında o canı, asıl haksızlık; ona bu kadar üzülmeden edemezsin." Bu hesaptı benimki de, içimdekileri yalan bir şekilde dökmeyeceğim buraya.

Haksızlıktı bu anladınız mı? Çok içerledim bir şeyin kader gibi sunulmasına, bir kararın, "Böyle olması gerekiyormuş" kadar saçma bir cümle duymadım. Masal mı okuyorsunuz siz? Eğer öyleyse dikkat edin, uyursam bir daha uyanmam. Haksızlıktı bu, benim iyiliğimi düşünen sözüm ona "arkadaşımın", benim gerçekten iyiliğimi düşünen birine, bana hiç sormadan, beni düşündüğü için ama benden zerre habersiz bir şeyler anlatmasıydı; çiğnedi o beni, anlattığı için değil ama bildiği için başından beri tek yapmaya çalıştığımın bir şeyleri birilerinden uzak tutmak olduğunu, bilmesine rağmen ateşe attığı için hepimizi. Tek istediğim o kişiyi mutlu etmekken, bu bana yetiyorken oyunu bozdu arkadaşım, onu bana beni ona kullandı, nedenini merak bile etmiyorum. Onu yanında kalmam için kullandı, beni onun gitmesi için. Bu haksızlıktı!
Haksızlığa kızdım, haksızlığa kızdım ama en çok kırıldım, bugün bu ülkede en temiz ben kırıldım. Kırıldım çevrilen işlere ardımdan, kırgınlığımı kızgınlığa sakladım, gitmek diye bir bok uydurdum, hepsi gitsin istedim; o arkadaşım dediğim hala gitsin, asla dönmesin ama diğeri kalsın istedim, gem vuramadım dilime işte! Herkes gitsin istedim, tepeden tırnağa; neden diye soranlar oldu, anlamaya çalışanlar oldu ama çekip gidenler çoğunluktaydı. Arkadaş mı kaybettim, şehit mi verdim anlamlandıramıyorum.
İçimin en çok cız ettiği noktayı biliyorsunuz zaten, o kişi; değil ki onu diğerlerinden daha çok sevdiğim ya da önde gördüğüm için, vallahi değil! Ben zaten göze almıştım yalnızlığı bütün hücrelerimle, fakat o olacaktı, o mutlu olacaktı, ben yalnızlığı böyle göze almıştım; şimdiyse ne o mutlu, ne o var ama yalnızım istediğim gibi, işte bu haksızlıktı.



Bunun haksızlık olmadığını söyleyin bana, suçlu olduğumu söyleyin. Git dediğimi söyleyin. Aklınıza bile getirmeyin ne hissettim, içimde nasıl bir ateş yandı da dilime kavuştu, telefon başından göremediğiniz gece yarısı salya sümük halim ne kadar acıklıydı asla düşünmeyin. Canımın hala ne kadar yandığını umursamayın, ne de olsa ben size haksızlık ettim gitmenizi söyleyerek, haksızlıktı bu; canımı yaktınız diye canınızı yaktığıma üzülürken, siz bir daha yaktınız, size uyup başkaları da...
Ben yandım, dilim yandı, aklım fikrim yandı, kalbim yandı; eğer bir kömürden razıysanız, hepinizin içi sonuna kadar rahat etsin. Kabahat odur ki, şu an Ankara'da bir sokaktaki bir okulun istimlak duvarının üzerinde alt alta iki isim var, ikisi birbirinden uzak, biri hepsinden ve kendinden de ırak. Duvara yazık, ben de duvarım ama bana yazık-mazık değil, haksızlık. Duvarım tabii, duvarım çünkü herkesin görüp duymak istediği neyse oyum bugün, kiminin nefreti, kiminin sadece basit bir anısı, kiminin bilmem nesiyim. Oysa tek bir ben var, o da burada sıkışıp kalmış, mağrur, okuması gerekenlerin asla okumayacağı bir ben tanesi. Bu da bir haksızlıktı işte, haksızlığın en büyüğü bir kader uydurup birini o kadere bırakmaktı, kurban bendim, haksızlıktım.

Hepsi haksızlıktı da, iki kişininki değildi; onlardan biri ihanet etti, biri öldürerek azad oldu, ikisi de sevdiğinden, ikisinin de canı sağolsun, benim canım haksızlıktı belki.

0 Yorum:

Yorum Gönder