Bırakılma

Bilemiyorum, bana her daim garip gelmiştir. Ya da siz bana garip geleni siktiredin (affınıza sığınıyorum) ama daha ciddi şeyler var. Hissedemiyorum, mutlu, pişman, kızgın, kırgın... Olmuyor, anlamlandıramıyorum nedir bu gidişat. İnanasım geliyor birine, inandırıcı geliyor birileri ve olmuş olan gerçek zaten yeterince keskin bir acıdır boğazımda, henüz gerçekleşmemiş olansa en az bir o kadar sert ve büyük. Çekip gidesim geliyor herkeslerden, hiçbirinin suçu yokken kesesim geliyor iletişimi her biriyle ve kendi kendime kalasım; yalnız kalmak değil yalnız olmak istiyorum bu güne kadarımla çelişerekten, buna dair yegâne gerekçemse akıl almaz yorgunluğum.
Başka biri olduğumu hissettiğim zamanlar hep ürkerim ben, siz de ürkersiniz; konumuz bu değil ama sanırım azar azar yaklaşıyoruz buna, ne geçmiş geçmiş -hatta ne de "geçmiş"- ne de biz geçmişten geçebilmişiz. Geçmiş başka, biz başka, bambaşka, olmasaydı bu kadar başka, ağlatıyor beni bu başka; değişmek ne kadar yıkan ve elde olmayan bir şey çoğu insan bilmez bunu, zaten en şanslılarımız da bunu bilemeden ömrü bitirenler değil mi?
Şarkıdaki gibi ıslak ıslak bakıyor ondan sonra insan, bilakis bakmayan adam değildir diye düşünüyorum ben kendim, kendi başıma, bir başıma, yalnız başıma...
Beni şu feleğin çarkına çomak sokamamak öldürüyor, zamanı geri almak değil derdim ama görüyorum ki bunun "nispeten" mümkün olmasına karşın herkes benim kadar pişman olmuyor belki bu da öldürüyor, belki de içten içe iki yabancı gibi olmak koyuyor, tıpkı en baştan bütün bu rezilliği sağlayan şekilde "emin olmamak" dokunuyor belki; ya da bütün bu belkilerin belasını versin Allah, kesinlikle dokunan asıl şey şu: Benim iyi bir yalancı olamamam, istemeden mutsuzluğumu sağlayan ama mutluluğumu görmesi gereken, görmezse belki de beni edebileceğinden kat ve kat daha fazla mutsuz edeceğim ve belki de sağlığını da -daha da- kötü etkileyebileceğim, asla mutsuz olması gerekmeyip istemediğim o kişiye karşı mutluymuş gibi davranamamam.
Böyle de beceriksizlik olmaz yahu di'mi? Bir insan bu kadar donuk olmamalı, bu kadar karamsar -ya da adına ne derseniz işte- olmamalı, bu kadar olmamalı!

Anıları değil, onu değil, bizi yahut beni de değil, sadece eskiyi özledim ben. Farklıydı, şimdiyi bu kadar farklı kılan birtakım mühim şeylerin sorumlusu da bendim ve bu gerçeği hep taşıdım o platinli dizimle birlikte. Keşke aynı devam etseydik, ben masum o değişmiş, ben yalnız o kalabalıklaşmış, en önemlisiyse o alışmış ben hala dokunsan ağlayacak çocuk olmasaydık. Birisinin her şeyinden anlarsın kendini sana borçlu hissettiğini, öyle hissediyorum ben de işte; sanki bana borcu var, beni üzen olmazlarına rağmen mutlu etme çabasında, ben de rol yapamıyorum ya işte, anlayıp hüzünlenme aşamasında ve o hüzünlendiği vakit ben yeniden ve tıpkı yaralı bir asker gibi mutlu rolünü üzerine devralmakta, ondan habersiz yıkık dökük kalmaktayım. Keşke bu yaşadığım bir tiyatro oyunu olsaydı, kurmaca metinleri bu yüzden sevdim zaten; olabilecek her şeyi yaparsınız bir öyküde, romanda senaryo ve vesairede ama asla canınız yanmaz, oyundur ve biter.
Arada sırada ummuyor değilim herkesin çıkıp "Biz seni deniyorduk" demesini, o zaman da kimsenin suratına bakmazdım ve ihanete uğramış falan hissederdim ama en azından derdim ki "Oh be gerçek değilmiş." İşte o bir "Oh" o kadar değerli ki, bense en son ne zaman oh dediğimi hatırlamaktan acizim bir nevi.
Esasında bu kadar yazıp döktüğüme bakmayın, tüm bu kelamın özü şudur: Benden bir cacık olmaz.
Ulan sen neye yanıyosun gerizekalı önce bir onu öğren, pişmanlık mı, her şeyin düzelebilecek duruma gelip düzelmemesi mi, eski güzel günler mi, hangi biri? hangi birine yanacaksın? hangi birine inanacaksın? ne yapacaksın? ne zaman soru işaretinden sonra büyük harfle başlayacaksın?! Özleme oğlum sen hiç bir şeyi, sevme, yapma, etme... Kimsenin suçu değil, aha da her şey bir bir senin halt yemen; olup bitene, çektiğine ettiğine lafım yok ama çırpınma bu kadar... Bırak, havaya bırak kendini, suya bırak, sessizliğe bırak; ya varsın artık sen sen olma, bırak. Sen bırakmasan da seni bırakacak birileri, bir şeyler, onlar bırakmasa kader bıraktıracak. Biliyorum diyorsun içinden "Kader yapsa hayıflanmazdım." Bu da bir kader, bizim kaderimiz de Bırakılmak...

0 Yorum:

Yorum Gönder