Kıskanmaya Dair İki Kelam

Şarkıda dediği gibi "Dayanamam kıskanırım, seni paylaşamam."

Ne menem şeydir şu kıskanma adeti. Birini ilk kıskandığımda yedi yaşımın yaz tatiliydi ve o kişi babamın arkadaşının kızıydı, onu bir lavuktan kıskanmıştım, sonradan gelen, güya daha iyi oyunları olan bir lavuk -gerçi sonra nasıl olduysa kanka olmuştuk, ama bir daha olmaz- onu çekip almıştı...
Yaş ister yedi ister yetmiş yedi olsun, lavuk daima lavuk kalır; yedi yaşında senden başkası ile oynamaya başlarlar, on yedi yaşında senden başkalarını sevmeye, başkalarının numarasını ezberlemeye falan... Kişiler aynı olmasa da hikaye daima aynıdır, birileri birilerini senden (ç)alıp gider, o da yazık ki buna bir anlamda bile olsa razıdır. Tamam onun yeri ayrı seninki ayrıdır bunların hepsi kabulüm ama mesele de burada başlar. Sen onu daha çok seversin ama otobüste tanıştığı el adamı onu senden daha çok mutlu edebiliyordur, bu bir gerçektir, hatta bana sorarsan bu bir baltadır, tüfektir... O bunu inkar etse, ikinizi bir tutsa bile bilirsin; mutlu eden vardır, mutlu bile olamayan vardır.
Hiçbir kötülüğü olmasa bu yüzden kötüdür o çocuk, bir çocuğun elinden şekerini almak kadar basit değildir ki bu, farkında olmadan da yapılsa, bir halttan haberi olmasa bile bir nevi almaktır sevdiğini elinden; yok yok almaktır, vallahi almaktır, alırlar.
Deliye dönersin işte, her şeyin üstüne bir de bu acıtır canını, bilirsin o lazım değil çocuğun adını anmasak dahi her sabah onunla aynı otobüse binmek için bekleyeceğini mesela, senle konuşmadığında onunla konuşacağını, her an onu göreceğini, onunla sürekli bir şeyler yaşayacağını ve seninse bir bitki gibi kalacağını. O yüzden sorarlar bazı hasta yakınlarına fişini çekelim mi diye, senin bir parçandan da fazlası olan hayatın sensiz akışını bilmek kadar kötüsü belki de yoktur.
Kötü olması için gözle görülür bir kötülük yapmasına gerek yok kişinin, kıskanan kıskandığı vakit kötüdür o, biter.

Allah'ım mukayese etsek dersin her şeyimizi, ben galip gelirim; ama bazen onun bir şansı vardır, örneğin senin sahip olmadığın kadar yakınlık (mesafe anlamında ama diğerini de katsanız yanlış olmaz) bile belli eder kaderin ondan yana olduğunu. Her şey ondan yanadır, sevdiğin onun yanındadır, belki de bir gün kollarında... Kızma bana arkadaş, ben de aynı yolun yolcusuyum, kızma.
Bu belki'li ihtimal yalnız senle beni üzer belki, yalnız kıskananı; o sevmediğin çocuk mutsuz mu olur sanıyorsun, olmaz, sevdiğin de eğer böyle bir ihtimal var olabiliyorsa bile bil ki mutlu olacaktır gerçekleşirse. Sen ben yine güvenemeyiz o çocuklara, yapımız bu.

Çok kıskanıyorum ve arkadaşım da yok sayılır artık, sabah akşam onu düşünmek zaten vardı, şimdiyse düşünmeyi aştı gibi. Kötü bir şey mi kıskanmak siz söyleyin, senin olamadığın her şeyi olan biri var, senin harcadığın çabayı harcamamış, hatta istememiş bile; gökten bir elma düşmüş sadece eline, sense elma diye diye yaşamaz olmuşsun... Uğruna yaşadığın insanın aklında, yanında, canında başkaları; bilmiyorsun etmiyorsun hiçbirini, gerçekten başına bir şey gelse sen bunu öğrenip bir müdahale düşünüp bu fikri oradaki arkadaşlarına ulaştırıp gerçekleştirinceye kadar geçen zaman kıskanmaktan bile daha zor belki zaten onun yanında "onlar var" senin olamadıkların. Sen kimsin?!

Herkes ister kötü demeyin şuna artık, herkes ister, "sadece" değil tabii ki ama mümkün olduğunca çok zaman ondan ayrılmamayı hiçbir şekilde, en fazla değeri görmeyi ister, en fazla düşünülmeyi ister... Çünkü istediklerinden daha fazlasını yapmıştır. Bu bile sadece soran olursa diye bir cevaptır, asıl çünküyü kendimden örnek vereceğim: Çünkü ben o kadar çok sevdim ve sevmekteyim ki;,eğer dedikleri kadar iyiyse, biraz olsun bana benzeyen biriyse iyi yönlerden o içimin hiç ısınmadığı ve zerre güvenmediğim adam, sevdiğim kadını ona emanet ediyorum, başka kimseye değil...
Şayet değilse ya Ankara ya İstanbul, birinden biri yanıp gidecek birileri için ama bilin ki muhtemelen Ankara, çünkü -afedersiniz- bir bok yok burada benden başka. Bir gözüm bir kulağım sevdiğimdeyse eğer, diğer tüm organlarım da onun üzerinde artık, "tüm"e dikkat çekerim bak, anladınız siz onu!

Çaresizlik burada başlıyor işte, canından kıskandığın canını, canı yanmasın diye, senden onu canını alır gibi alan adama, canını emanet eder gibi teslim ettiğinde boynun bükük...

Başka biri olmak isterdim, o çocuk olmak isterdim, ondan da öte olmak isterdim, en fazlası olmak isterdim, açık net sevdiğim kadının biricik aşkı olmak isterdim, bu gün bu mevzuları hiç konuşmayalım isterdim, karnım tok sırtım pek olsun, herkes yanımda olsun, onunla da eskisi gibi olsun isterdim; ben istedikçe başkaları oldu mutlu, ben kıskandıkça kaybettim ama siz söyleyin, içini bildiğim kadını ne edeyim de kıskanmayayım?!
Benim yapabildiğim tek şey, durup yavru kediler gibi şuracıktan, sanki bi'camın arkasından bakar gibi kıvranarak kıskanmak be güzelim, kaderimizi bahane edip dahasına imkan tanımadığın için. "Gerçek anlamda" ilk kıskandığım insan sendin zaten, ikinci yine sensin bak işte bu daha da kıskandırıcı. Bu hayatta sadece "tatlı" olmak da varmış, teselli gibi, olsun...
Sırf kıskandığım için, başka hiçbir sebep olmasa da kin tutacağım onlara ama buna rağmen seveceğim seni be küçük kız; çünkü istediği kadar bilse dahi yine benim kadar bilemeyecek senin değerini; burada senin şimdini ve çocukluğunu tatmış, hala yüreğinde taşıyan, seni de sensizliği de bilip, hatalarından arınmış, kendine çeki düzen vermiş seni seven bir adam bil ki yaşayacak, bu içine ettiğimin Ankara'sında kimseciklere dönüp bakmaksızın. Bırak da kıskansın, varsın sevsin, beklesin, belki hala gelebilirsin.

Arada bir hala düşünürüm bunda kimsenin suçu yok: Ben neden öyle olmadım diye, hak etmedim mi diye, eksiğim neydi diye, döner dururum ve elbet akşam olur. O akşamlarda tek huzurlu eden vardır beni, kıskanmamın içten içe onun hoşuna gitmesi...

LÜTFEN BU VİDEOYU İZLEYİN.

0 Yorum:

Yorum Gönder