Adı Lazım Değil Yazı

Bazen anlamak için yaşamak gerekmez, seven her daim anlar zaten; bu da öyle işte, içten içe çatırdayışlarını durmak bir şeyin, başından beri biliyor olup da inkar etmek çaresiz, "Bu defa öyle değildir!" adlı bir çırpınmak belki son nefesine kadar. Bitiyor işte... Bugün olmasa yarın, bir şekilde gidecek ve bitecek; önce soğuk cevaplarla başlayacak, sonra konuşmamalar baş gösterecek, aralar -hatta bende bir de yeni yaralar- açılacak falan, devamını da siz getirin artık...
En başından bellidir bazı şeyler ki inanın öyleydi bu da, bal gibi bildiğim ihtimali hatırlattıkları için, erkenden gerçekleşmesini istedikleri için kırıldım; kötüydü son ama gidebildiği yere kadar gitsindi n'olurdu ki? O ihtimali unutabilirsem başıma gelmekten vazgeçer dedim bütün çocukluğumla. "Başımıza" değil "başıma" dedim çünkü "Ben gidiyorum!" dese bile gidemeyen, "Git!" dese dahi gitmesini istemeyen, hatta herhangi bir insanla herhangi bir kavgasında yüzde yüz suçlu olunca bile ara bozulmasını hazmedemeyip gidip özür dileyen de sadece bendim hep, ne mutlu.

Anlaşılabileceği üzere hazırım bu bitişe, zaten hiç başlamamıştı hiç bir şey, özen gösterip yorulduk yalnızca ama iyi yaptık yine de, tarih bizi iyi bir çaba olarak yazsın bari. Oldu mu diyebilirsiniz, değdi mi diye; değmedi değil ama hiçbir şey değişmedi, iyi hiçbir şey olmadı ama yıprandık çoğu dostla, benim hatam zaten o da.
Asıl soru şimdi sorulmalı bir bakıma: Bundan sonra ne yapacağız? Zaten iki kere iki bir başkasını sevip bir başkası tarafından sevilmeyeceğim, benim onu ya da onun beni değil de bir başkasını sevdiği denli güzel ve kalıcı. Eyvallah, çoğuna da affolundum dostlarımın ama yine de bu iş biraz farklı, öyle ki tüm bunlar yaşanılırken dün, ilk sevmiş olduğum kadının da doğumgünüydü ve kutladım, hiçbir duygu hissetmeye değer olmasa dahi.
Neden ben bırakamazken herkes bırakabildi asla anlam veremedim buna, sanırım bir bu bir de marsta hayat var mı sorusunun iyice boku çıktı afedersiniz. Dedim ya kendim sıfır nokta sıfır hatasızken dahi özür diledim insanlardan, onlar nasıl en ufak şeyde "Tamam sensiz de yaparım" moduna girebildi. Onları suçlamıyorum ama kendime de anlam veremiyorum anlayın.

Benim adım Alptuğ Dağ, ben ne aşkla yapabilirim ne de aşksız yaşayabilirim ve bunu da siz bilirsiniz en iyi sayın okuyan insanlar, bu da demek oluyor ki tavsiyelere uyup kendimi düşünmeye niyet etsem bile bunun yolu da muhakkak aşktan geçiyor ve ne yazık ki aşk da bizim "yaşayamadığımız" üzere iki kişilik. O ikinci kişiyi bekledim ben bir ömür, ona yazılar yazdım ve insanları -hala dahi- hep o sandım; çünkü iki elin sesi, neşesi, aşkı, sevgisi, her bir şeysi vardı da tek elin, artık arkadaşım olmuş kalem dışında yoktu pek bir şeyi.
Kendimi düşünecek olsam bu bile olmazdım ben, öyle bir ezer geçerdim ki, şimdi hiç istemeyerek sebep olduğum tüm bu yıkımlar yanında saman alevi kalırdı, kötü bir adam derdiniz bana, neticede yine hak görmezdiniz aşkı, mutluluğu ve vesaireyi; şimdi görenleriniz var mı var ama görüyorsunuz, görüp geçiyorsunuz, benim onlarla kaldığım kadar kalmıyor kimse bende belki bilmiyorum.
Kaç fırtınaya daha göğüs gerebilir ki şu kapkara ve paslı hurda yığını gemi? Liman sandığı her bir güneşli görünen kara  parçasına sığındığında fırtınanın Allah'ıyla göz göze geldiği düşünülürse üstelik... Bazı şairler limanı, gemileri yakmaktan söz eder durur ama yanlış, çünkü zaten yanmakta gemi ve hiç de sönmemişti.

Bir şarkı sözü "...Çünkü kaptanlar korkar isyandan, fırtınalardan bile fazla..." diye devam eder, kaptan Atlantis kralı falan mı olsun bu son liman da, son gemi de, son mürettebat da boyladığı vakit derinlikleri, tıpkı tüm umut ve hayallerinde olduğu üzere o da mı karışıp boğulsun zift rengi kader suyunun erişilemeyecek derinlerine?

Şimdi siz bekliyorsunuz ki giriş-gelişme-sonucu olsun bu yazının da okuyup dağılalım... Sonucu olan şeyler yazılmaz diye bilirim genelde, aşkın her şeye rağmen aklımda yazılı olmasına karşın hala. Bir taraftan hep de istiyorum aslında, her gün ilk defa aşık olan yüzlerce çocuk vardır belki bu dünyada; belki biri bir şekilde okur ve "Bu salak böyle yaşadıysa bana da bir şey olmaz!" diye aşk korkusunu, en çok da kadın korkusunu alt eder diye umabilmeyi. Biliyorum bunun olması dünyada akan kanı vesaireyi durdurmayacak ama en azından tüm bunların arasında bir de iki insanın birbirini kırıp dökmesine engel olacak.

-Asıl şimdi başlıyoruz-

NOT: Buradan sonra okuyacaklarınız sanılacağının aksine kimseye gönderme değildir, herkesi hala sevmekte, kötü düşünmemekteyiz.

Bu defa konu bütünlüğü zerre yok, ben yazacağım ve dayanan adam oturup okuyacak. Zira taşınmıyor hepsi birden siz de biliyorsunuz, yine de tüm bunları bir başlık altında birleştirme ihtiyacı hissederseniz lütfen söz konusu başlık "Geçim Sıkıntısı" falan olsun...
Ondan da geçtim geçeceğim anlaşılan, gittiği vakit onu durduramayacağımın çaresiz bilinciyle yine her zaman en iyi şekilde yerine getirebildiğim vazife olan dilemeyi gerçekleştirebiliyorum yalnızca. Diliyorum ki o olsun, ama o değilse bile biri lütfen beni de onların değiştiği kadar değiştirsin ki ben de artık geçmişe "Sen yalnızca geçmişsin" diye "Seni unutmayacağım!" benzeri klişe ve içi o kadar da dolu olmayan laflar edip o kadar da önemsemeyebileyim... Başka önemlilerim olabilsin benim de, ben de bir zalim gibi ama aslında zalimce olamayacak bir şekilde beni seven birini herkesin ötesinde tutup ezip geçebileyim ve buna da kader adını vereyim. Tamam ezip geçmeyeyim ya da, yine kimse acı çekmesin benim için fakat n'olursunuz beni kaybetmiş bir kimsenin keşkesi olayım, pişmanlığı, çabası, yeniden kazanma arzusu olayım bir defalığına olsun; buna güvenip kibirle hareket etmem bakın söz, hemen affederim, benim zaafım bu zaten, dile getirmekten dahi asla çekinmedim...
Hep ben istedim biraz da başkası istesin be, biraz da benim kıymetimin farkına varılsın, artık lütfen ben olayım kaybedilen; artık eminim ki birinin bu hisse kapılması gerek, zira kimlerinin böyle hissetmesi için ben bütün iyilikleri onlarsa bütün kötülükleri yapmada kusur etmedik.

Bu söylediklerimden sonra da sakın ha tek bir kimse beni bencillikle yargılamasın, ona sustuklarıma sayarım ve bir konuşursam dilerseniz herkesin tadı kaçsın ve başıma bela alayım, o kadar eğlenirim ki!

Farkına vardım ki geçti kaybeden olma mevsimi, hatta belki hiç olmamıştı ama şimdi tam zamanı birileri tarafından kaybedilen ve diğerlerinin kazanacağı kişi olmanın, umarım "diğerleri"nden sayabileceğim birileri artık çıkar. Galiba ben gerçekten kaybedilebilecek kadar iyi biriyim, hatasız demedim bakın, iyi... Kurcalamıyorum bile, hata yahut suç kiminse kimin, inandırabildiler çünkü birileri beni iyi olduğuma, örneğin Havva hoca, örneğin Arzu hoca ve örneğin Burcu abla. Belki her şeyin sebebi kaderdi ama bu bile ilgilendirmiyor inanın beni, yine de her şeye rağmen doğru veya yanlış, iyi ki gitmişim inandığımın peşine; çünkü gün gelir de tarafımdan sevilme isteği ve ihtiyacı olup beni sevecek biri çıkarsa şayet -çıkmazsa canı sağolsun tabi- önceden beni ve herkesi üzmekten başka bir işe yaramamış bu huyum, aşkımızın diğer her aşktan daha mutlu, güçlü ve düzgün oluşunun belki tek teminatı ve sırrı olacak; başından beri her şeyi buna göre hesapladım, o kişi yerine pek çok üzüntü gelmesi hariç tabi.


Yine de hala ve hala tek bir arzu,

Gitmesin, kalsın ki kimseye ihtiyaç olmasın;
Gidecekse de kanaya kanaya yad ellere,
Biri bu kanı durdursun lazım gelir artık.

Gitmese de yetmez belki ama çok güzel yetmiş gibi yaparım ben, bilmezsiniz işte.


0 Yorum:

Yorum Gönder