Geç Kalınmış Bir Hikaye

*Aşağıdaki şarkı eşliğinde okuyunuz.

Bir gün bir adam bir de kadın varmış söylemesi ayıp, adam ölmüş sonradan ama bu önemli değil. Bu ikisi birbirini çok sevmişler, ama nasıl sevmek; aralarında yedi yüz kilometre varmış bana mısın dememişler, çok güzel anlar biriktirmişler, anlatmak olmaz şimdi...
Derken bir gün olmaması gereken bir şey olmuş, her ilişkide birtakım tartışmalar olur fakat bu defa biraz farklıymış; oğlan o kadar hiddetlenmeseymiş keşke, kız da bilseymiş boştan yere kıskandığını, her şeyi bir kenara bırak, bu yüzden gitmek de neymiş? Böyle bir hata etmişler işte, kimi gençlik der buna, kimi de ne derse desin. Ayrılmışlar, oğlan aramış ama bulamamış izini, üzülmüş kız da birkaç ay, sonra o da herkes gibi davrandı diye soğumuş içi; oğlanın hayatı düzene girmemiş ondan sonra, türlü sağlık sorunları, dostlardan alınan darbeler, geçmişe dair öğrenilen acı doğrular. Kimse olmamış hayatında, sevmiş ama kimse olmamış, asla da unutmamış kızı, her an aklının bir köşesinde durmuş, en özel anları ezberindeymiş, ama aramaya kalkmamış nasılsa bulamayacağım diye... Seneler geçmiş aradan, oğlan yine harap bertaraf; düşünmüş, beni seven kim vardı diye, bir tek o kız. Can gelmiş, son bir can; aramış kızı, düşünmüş her şeyi, zaten af dilemeye dünden razı... Derken bulmuş, dev fotoğraf arşivindeki eski bir ekran görüntüsüne inmesi gerekmiş soyadını hatırlamak için ama bulmuş; bakmış kızın böyle bir sürü gülen fotoğrafı var, Kasım'da bir şeyler olmuş, daha üç ay önce, güzelleşmiş de, ama hiç değişmemiş; bir de kendine bakmış oğlan, bu ne böyle denecek cinsten. Önce gitmeyi denemiş sessiz sedasız, dönmeyi denemiş kaldığı yerden hayatına ama becerememiş. Bir mesaj atmış, cevap yok, ikiyi atmış duramayıp ve cevap gelmiş...

Elleri titreyerek yazmış, anlatmış olanı biteni, hislerini tek celsede; saçmaydı demiş, aradım bulamadım demiş, hatalıydık demiş, sevdim demiş, bir başkasıyla bir şey yaşamadım demiş...  Özür dilemiş. Kız kırgın değilmiş fakat oğlanın içi derya, ne idik ne olduk davasında. Kız şaşkın tabi, birden bire geçmiş karşısında; o ne diyeceğini bilemedikçe oğlan sayıyor en özel anları, bütün yaşanılanları gücü yettiğince. Kız demiş olan oldu, elden bir şey gelmez, sen mutlu ben mutlu; oğlan karşı çıkmış, mutlu değilmiş, olmamış. Kız ilk başta inanmamış, sonrası meçhul... Derken doruk noktasına ulaşmış her şey, saçılmış bütün geçmiş ortalığa, herkes neyi neden yaptığını söylemiş, affını dilemiş ve diğeri daha dilemeden kabul etmiş. Kabullenmeler bir şeyler, kızdan biraz iç cızlatmalar ister istemez, oğlanda yalnız hatırlanacak bir mazi olmanın verdiği derin acı ve her ikisinde de en azından iç dökmüş olmanın, içten içe özlemiş de olmanın verdiği garip, ufacık rahatlık. Derken bizim oğlan demiş, hala seviyorum; umutla da söylememiş bunu, dünyanın binbir hali var diye, açıkçası olur da kız bir gün o çok sevdiği gençten ayrılırsa diye. Ayrılsın da istememiş ama asla, böyle arada berede, sıkışmış kalmış, belli etmemiş, nereden etsin... Kız da demesin mi, olmasaydı olurdun, arkanda dururdum falan; düşman olmak işten bile değilmiş o gence çocuk için, ama olmamış, hafızası kuvvetlidir bizim oğlanın, kızın hatrı fazlaymış. Bir yandan da çocuk masumiyetinde kötü bir şey istemek kadar "Bir gün..." diye ummuş içinden, şayet eğer o gün kızın aklına gelirse. Derken Issız Adam'ı aratmayacak şekilde iyi dileklerde bulunmuş kız, duygulandığı belli bir şekilde davetsiz misafirine; gülümsemiş oğlan, içi ağlarken öyle olması gerekirmiş. Seneler sonra ilk defa güçlü olup, her şeyi bir "Hoşcakal"a sığdırmış, kafasında "Belki bir gün..." ile yaşamaya devam etmiş...

Kız için de oğlan için de, bu geç kalınmış bir hikayeymiş, oğlan Kasım'da yetişemedi diye bile, kız gerçekten mutlu olsa bile onun da içinde bir ukte tabii...

Ne sevmiştiler be...


0 Yorum:

Yorum Gönder