Paslı Elektrik Direği

*Bu yazı resim dersinde bir kağıda alelacele yazılmış notlardan oluşmaktadır

Şimdi ben tıpkı okulun karşısındaki -biraz da ilerisinde- paslı elektrik direği gibiyim üzerine kar yağan, bana mısın demeyen fakat ölü gibi duran. Birinin bu düzeni alaşağı etmesini beklerdim oysa klişeler gereği; bakarsın tam da bu yüzdendir klişeye nefretim, başımı türlü sinematik durumdan (kötü anlamda) kaldıramıyor olmamdan.

Ben paslı elektrik direği, ben etkisiz eleman, ben kendi halinde; aşık belki, fakat maşuk değil. Kendimi bir direğe benzetişim mi? Bunun sebebiyse şüphesiz "değişememek"; bir şeyler olur, birileri bana bir şeyler eder, bir haltlar yer ve bense kimi zaman öfkelenir nefret etmeye çabalarım, kimi zaman incinir değer vermemeye özen gösteririm ve bu ikisini yaparken de inanırsınız; fakat belki herkesin de bildiği şekilde, yine sevmekle kalırım, beceriksiz hiddetlerin altında yatan öldürülmüş bir "sevmek" haliyle...
Aşkta öyle değilse dahi mesele sevmeye erince dindiremediğim bir süreklilik vakıf tüm hücrelerime -göz kapaklarım dahil değil- ve öyle ki şimdi anlatsam size -anlattım da çoktan- "Ben olsam suratına bakmam!" benzeri cümleler sarf edebileceğiniz pek çok insanım var, hele birini ben de uzun zamandır görmüyorum -iyi ki- fakat onu da diğerlerini hatta yaptıkları her şeyi de düşününce; içimde hadsiz bir nefret birikse dahi, diğer yandan sevmek nüksediyor mutlaka; bu aşk hatta arkadaş anlamında bile değil belki ama, ne edebiliyorsa artık işte...

Paslı elektrik direği ben, işte böyle böyle paslandım tam olarak yaz kış, şimdi düşününce bakarsın şiir kitaplarının da -özellikle Ali Lidar'ınkiler- payı vardır bunda.
Paslı bir direğin üzerinden daha ne kadar enerji geçer ve direk ne zaman direkliğinden ödün verip kendini soğuk karlara -yahut mevsim değişmişse kurumuş betona- bırakır bilmeden ve sorgulamaksızın devam eden şu pek tabii naçiz hayatım da benden elektrik alıyor mudur acaba, örneğin ben dakikalardır sınıfta sessiz sedasız bu yazıyı karalarken tek başıma.
"hayatım da" dedim ya, oradaki "-da" fazla olmuş, yaşlanınca fark ettim; zira 16 sene oldu, çarpılmak pahasına olmaksızın kimsecikler bu direğe sarılmayı göze almadı, bilirsiniz; ya da vazgeçtim be dostlar, nereden bileceksiniz.

Bağırdığım için özür dilerim, sevdiğim insanların benden alamadığı her elektrik -izdivaç programı anlamında almak- hiddetleniyor ansızın içimden, özellikle de şu sıralar; ben sinirli ya da öfkeli biri olmayı beceremedim aslında hiç -hatta bunu kullandı dahi düşmanlarım- ve o sizin öfke -ya da her ne ise artık- olarak gördüklerinizse, benim mütemadiyen yalnızlıklarımdı yalnızca, ki ben de dahası değilim zaten. İşte tam şu anda o direği anladım ve acıdım; sarılınmamış elektrik direkleri daha çabuk paslanır, bizim çarpılmaktan korkup dokunmadığımız direk, bizi sevip bize hasret yaşıyor olabilir, bu mümkün...
Ne olur sanki beni bir direk -hem de paslı- haline getirmektense o lüzumsuz ve sizi her defasında üzmekten başka işi olmamış hakiki, odun direklere sarıldığınız gibi sevip o kadar sarılsanız? Bu bir kağıda yazdığım en uzun soru ama cevabını biliyorum.
Ben sevilirsem paslı bir direk değil, en kötü tozlu bir şiir kitabı olurum, o da sevmekten kendime özen göstermeyişimden belki.

Sanmıyorum ama, şimdi bana sarılır mısın sayın okuyucu,
Ha bir de, beni biraz sever misin?☺

0 Yorum:

Yorum Gönder