El Olmak

Bir şey daha öğrendim bugün, aman eksik kalsın, evlerden ırak denecek denli bir halt. Meğer seven insanın canı en çok sevdiği insanı başka biriyle yanak yanağa görünce acırmış; bir zamanlar birbirine ait hissettiği, onsuz eksik gedik hissettiği, onunla keyif bulduğu sevdiğini. Öyle ki bugün şarkı çaldım söyledim, yazılar yazdım, şiirler okudum, neler neler yaptım fakat bu acıyı zerre geçiremedim; uykum geliyor sürekli, ölürcesine geliyor suratımda berbat bir ifadeyle, çok üzüldüğümde böyle oluyor hep. Bugün imza günü olan Ali Lidar'dan alıntıyla: "Dün seviş bugün el ol ne garip değil mi hayat?". Merak ediyorsanız imza gününe gitmedim, sadece o değil Emrah Serbes ve Behzat Ç'nin Hayalet'i, daha kimler kimler vardı fakat ben gitmek için sınırsız imkanım varken kullanmadım. Pişman değilim, her şeyin bir oluşu var, bu hüzünle o sevinç aynı anda yaşanmazdı, bu daha baskın gelirdi ve ben de sattım mutluluğumu yine. Bir de şey beni düşündürdü açıkçası, mesajlarıma cevap vermemesi fakat takip isteğimi kabul etmesi, ilk fotoğraf da öyle yanak yanağa olunca tabi vaziyet az çok belli; gör istemiş oğlum işte kız, bariz canın yansın istemiş ve haksız da değil, biliyorum sen de çok, belki de ondan çok haklısın ama bu durumda haklılık bir işe yaramıyor. Mutluysan haklı olmak keyfine keyif katar belki, lakin mutsuzsan kusura bakma ama dünyanın en haklısın ol bir s**ime yaramaz. Kimse tutup da "Buyur Alptuğ bu da senin hakkın, çok bekletmedik inşallah." falan demez, sen kimseyi değil yalnız onu istersin zaten, oysa hepten istemez. Ne olacak ne bitecek umrum değil, bu zamana kadar çoğu şeyim muallaktı zaten, düşünmüyorum artık, tek düşündüğüm şey geçmiş ve belki biraz da berbat hissedişim. Keşke geçmişe gömülebilsek...

El olduk zaten bak, el adamıyız, dış kapının dış mandalının dahi dışındayız; bir el olmadığım o kalmıştı, kadro tamam, bir tek onun ikinci şahsıydım bir zamanlar, şimdi dördüncü dahi olmaz benden herhangi okey masasına. El olduk elalem olduk, kendi alemimizde unutulduk daha ne diyeyim. Büyüyen ve uzayan boktan meselelerin de yanı sıra içimi yakan en güzide gerçek, bu zamana kadar -artık kaç sene geçtiyse- onu aramamamın tek sebebi, beni engellediği için asla bulamayacağımı sanmak ve buna yeltenmemek, puştun biri gibi "Belki bir gün" diye dolaşmış olmaktır.

Herhangi biriyim be, ulan herhangi biriyim, hiç bir şey yaşanmamış herhangi biriyim, hiç bir şey hissettirmemiş herhangi biriyim! HERHANGİ BİRİYİM, YOKUM, HAYALETİM, ELİM! Valla ben diye bir şey yok ya, sofistler miydi birileri bunu savunuyordu işte, onlardanım. Ulan bok yoluna gittik be, karşılıklı iki söylenmemesi gereken söz vuku buldu bir şekilde; o mesut ama ben bahtiyar değilim artık, el denen biri ne ifade ederse onunla sınırlıyım fakat geçmişteki ve şimdiki hislerimse sınırsız. Bu bile iyi bir şey değil işte, zira o sınırlar bu sınırsız hislerimi parmak keser gibi küt küt kesiyor zerre acımaksızın işte; belki bundandır yazan parmaklarım, hatta el oluşumu simgelercesine ellerim ağrıyor, peki ya göz kapaklarımı kim açıklayacak? Herhangi biri açıklamasın, hatta kimse bana herhangi birinden, kimseden söz etmesin. Ben yanarım kendi kendime -olan da bu zaten- ve ben belli etmeye çabalasam bile belli olmaz, çünkü bu benim kendi hiçliğim. Hiçliğime bir soru olarak, er geç falan filan ben her yaramdan özür diler oldum bu sağolsun geçmişi aratmayan (!) 2017 yılında, peki neden onlar da aynı nezaketi bana hakkım olan ufak bir özürle dahi göstermeyi bir an olsun geçirmez akıldan? Bir akıllı ben miyim? Pardon pardon, bir "el" diyecdktim; deyimi bile var ya: "Bir elin nesi var, iki elin sesi var." Dikkatimi çekti de, deyim olduğundan olsa gerek kimse buna cevap vermemiş, ben vereyim; bir elin bir boku yoktur, olamaz, olması teklif dahi edilemez...

Bunu da gördük ya, diyemiyorum bir şey, kısa kesiyorum.
Ben feleğe neylemişim?


0 Yorum:

Yorum Gönder