Oysa...

*Bu yazı öğle arası ile beden derslerinde, Dil Anlatım defterinden yırttığım kağıt üzerinde kaleme alınmıştır.

Oysa dilerdim yaralarımızdan söz edelim; öyle eşitlemek gibi değil, açıkçası unutturmak falan babında. Oysa beklerdim ki gelirsin -bu yazıyı yazarken olduğu gibi- ve de itiraf etmem gerekir, kağıda eğilirken bu yöne gelen her bir adım gölgesi sanki seninmiş gibi ağır ve aldatıcı. Ben isterdim ki daha farklı olsaydı,vücudu çoktan geçtim fakat buna sen de bir tutam olsun ihtimam gösterseydin ki kalplerimiz birleşseydi. Nereden bilirsin ki sevgimin, ancak özellikle de bekleyişimin kanatan ehemmiyetini, yanımdan geçerken dahi. Tamam en az olmaması gerektiği kadar paldır küldür sevmek bu, fakat benim suçum değil; sen dahil bir Allah'ın kulu da sevmeme imkan tanımadı ki seve seve, sevdikçe öğrenip büyüyeyim. Böyle daha mı iyi oldu sanki, sakallarımın hala beyazlamamış olması insanlık için çok yanıltıcı. Oysa -dramatize olmasın ama- harbiden de gençliğimin baharındaydım ben, şimdiyse tarif et desen oraları, belki adımı dahi heceleyemem. 

Bana şimdi gençlikten ne anlıyorsun deseler cidden verecek cevabım yok, hiç düşünmediğimden de değil, aksine aklımı alamadığımdan. Ne bileyim, çocukluktan mıdır nedir, bacaklarıma rağmen bile daha farklı şekillenmişti aklımda hayat, sürekli sevmek-sevilmek, şiirler ve benzeri şeylerden ibaret, kendi halinde bir hayat; tek kendi halindelik kısmı gerçek oldu tabi bunun, o da zannedersem çok oldu, kaldırabileceğime inanmamın nesnel sebeplerce dahi engellenebileceği ölçüde çok. Ben de dilerdim ki oysa, bir tek güzel söze muhtaç biri çıksın hiç olmadı, en azından eşitleyelim yaralarımızı, gösterelim birbirimize; o bana sevgi yumağı olsun, ben ona dilerse sözler kralı, dilerse aşk efendisi. Böyle biri yok, sanırsın herkes sevgiye ve vesaireye birbirinde doymuş, umursamaz olmuş da bir biz yarım bırakılmış, bir biz yarım akıllıyız. Bu bir yalan -yarım bırakılmış olmamız değil- fakat ne yazık ki bunu ispata yetecek denli bile sevilmek isteyen yok aramızda, öyle görünseler bile inanmam, inanmamalıyım artık ve sebebi de sen sadece.
Ciddiyetimi de, ardında bıraktığın bu ben kaosunu da görmemen pek tabii normal, kızamam sana; zira kimse hiç beni görmez ki, sen de görmedin muhtemelen, yanıma geldiğin o günse aslında sen bana değil ben senin dalgınlığına geldim, asla daha fazlası olmadı, asla seni anladığıma inanmadın, asla da beni gerçekten anlamak istemedin. Sen sadece bu aptal yazıları karalayan adama bir iki kelime söylemek istedin; bense çok yalnızdım, fazla ileri gittim. Oysa sen "Anlat, anlarım." dediğin vakit başka düşünüyor insan; ben gibi sevgi yoksunları misal, sanıyor ki "Seviyorum!" dese karşılık vereceksin, vermesen bile adam yerine koyup dinleyeceksin, hatta razı da bağırıp çağırmana, atacağın tokada falana filana, o zannediyor ki sen onu kaile alacaksın en azından bir şekilde, ona da bu yetiyor zaten. Üstelik bu dev yanılgıları ilk olmasa dahi umutlanıyorlar işte, durduramıyorsun; zira ben, bak hala o koltukta bekliyorum. Gelirsin diye bile değil bu saatten sonra, hiç; biraz da yeter ki beklemek olsun işte, karşısındaki taş olsa bekliyor insan, hem de "oysa"larının kaldıramayacağı bir buket sabır ile elinde. Ben birine çiçek almıştım da, onun eline değmemişti -almamıştı diyemedim işte- oradan biliyorum yani.
Neden akıllanmadıysam o vakit, bana da yazıklar olsun; oysa akıllansam barınaktan köpek alırdım annemle hararetli bir kavga pahasına, kadın sevmek de neymiş sürünmek, ölmek pahasına. Hem tatlılığı sahici köpeğin -snapchat köpek filtrelerinde kendilerini iyi/güzel göstermeye çalışan kızlaraydı bu- hem de bin şey yaptığın kadın suratına dahi bakmazken onu kucağına alman yetiyor sevmek ve seni sevmesi için.

Kalemim bitiyor ve arka sayfaya geçtim, okuman umudumdan da değil. Oysa aklımdan geçirmediğimi iddia etmek de günahtır bak; bir şekilde bir gün okuyup gelirsin diye, tek kelime etmesen, yüzüme bakmasan bile -ki nedendir bilmem- gelip o kalorifere oturursun diye. Ben de tam okunacak adamım da işte, okuma okuma, ben sana yaramam; yarardım oysa da yaranamadım, senin suçun yok ama; ben sevmeseydim, seni de değil sadece, başta onu, ardından dün o zamanlar beni reddedip sonradan da yazdıklarıma üzüldüğünü öğrendiğim Yaren'i ve kim varsa işte, hepsini. Hatam bu ya, biri beni sevmedikçe her nedense daha bir umutla körüklenip bir başka sevmeyeceğe yola çıktım; düşününce şıpsevdilik gibi belki, fakat bu bildiğin masumiyet, hatta yazık ki acizlik evet, sevilmemişliğin acizliği n'apalım...
Tek bir istisnam var şimdi bu hatalardan, o da elimde şimdi yalnızca birkaç fotoğrafı kalmış, soyadını dahi unuttuğum Ceren. -ismini yazdım, çünkü sen okumuyorsan da belki o okuyordur, belki ve oysa'larla geçiyor bir ömür-  Oysa daha farklı olabilirdik, o beni kıskanmasına gerek bile kalmamış, benimse ondan adını bile asla anmamasını istediğim o kadından yok yere kıskanıp, bana dair o kadının da dahil olduğu hikayeler uydurup beni ihanetle suçlamasaydı. İnsanın ağırına gidiyor bilirsiniz, çok ağırına; o ağrı da geçmiyor işte bir daha, asla, asla geçmiyor. Ben de o zamanlar, hayatımda uğradığım ve uğrayacağım en büyük hata dahi olsa o kadar kızmasa mıydım ona, iki sevgili bir saçmalığı büyütmemeyi becerebilseydik nispeten ufak yaşlarımız ve aramızdaki 700 kilometreye -aşağı yukarı- rağmen bile. Örneğin bir öz eleştiri olarak, biraz da tüm bunlar olurken bilinçaltımdan onun o kadar uzakta olmasının verdiği "kavuşamayız" ve onun arkadaşlarıyla olan samimiyetinden doğan "kandırılıyor muyum?" düşüncelerine o kadar da kulak asmamayı becerebilseydim.

Oysa bir de şimdi dönüp bakıyorum, böyle düşüncelere daha da çabuk kapılacak bir hale geldim, milletçe alkışlıyoruz. Oysa, buysa ve şuysa yerini bırakır "her neyse"ye de, ruhun dahi duymaz işte. Oysa değse ve bir şeyler gerçekten değişmeyi becerse ben de bırakırım bakarsınız bu tek kelimelik halleri, "bok" mesela. Tam da şimdi seninkiler indi yemekhaneye -Kalemimin bittiğinden söz ettikten sonra inmiştim- tahmin edersin ki naçiz gözlerim aradı seni, anlaşılan katılmamıştın doğum gününe, yoktun, belki de olması gerektiği gibi...

Kafanız karışmamıştır umarım, bir size bir ona seslenince. Oysa o olsaydı ve bu satırlar da gizlilik kazansa, gerekse tanımadığım sizlere yazmasaydım uzun uzun böyle.

0 Yorum:

Yorum Gönder