...Da Bitiyor

2016'da bitiyor, her ne kadar 31 Aralık akşamının 20:52'sinde olsak dahi bitiyor işte, bir şeyleri dank etmek için 12'den medet ummak biraz umutsuzca geliyor bana. Açıkçası içimde bir sıkıntı, o da bu seneye çok alıştığımdan falan filan değil ha; saçma gelecek, çok saçma gelecek ve hakikaten de öyle, fakat zannımca bunun da sebebi yalnızlık. Bu seneyi gözden geçiriyorum, olmuşu, bitmişi, ölmüşü falan; derken geçen senelere bakıyorum, onlar da aynı. Sonra insanlara bakıyorum, karşılıklı olarak birbirlerine gönüllerini atfediyorlar falan, kimileri yan yanalar, birbirine şiir okuyanlar, birbirleriyle bakışanlar, anlamlı laflar sıralayanlar... Sanırım müziği durdurup tam manasıyla içimdekine odaklanmam gerek şuan.

Tabaktaki yemek de bitiyor, uyku da elinde sonunda, mürekkep de kendi çapında, kağıt peçeteler de mütemadiyen, müjdelercesine...

Gelip gelip belirginliğini yitiren ve ardından tekrar beliren bir his var bu gece içimde; yanlız olmaktan kasıt, anlatamadığım biçimde "birisi ile bir sevgi yaşamak"ı aşıyor aslında, bu yalnızlık daha çok içinden geçen onca iyi hissi bile bir başına zaptedebilmenin de vermiş olduğu utanç gibi. Herkesin aklında birileri, kalbinde birileri, o birilerinde onlar veya başkaları, başkalarındaysa ya birileri ya da başka birileri; yapamadığımız ne de çok şey var öte yandan irili ufaklı, önemli önemsiz ama kendince de birer değere mahsus ne kadar fiil var. Her sene kadar yalnız, her sene kadar aynı, her sene kadar bu beti benzi atmış satırlarla bezeli, her sene tıpkı bu ve diğer yazılar kadar okunup geçilmekten ibaretliğe yüz tutmuş...
Öyle bizi anlayan, dost diye bir şey diye yanıbaşında gezdirecek insan sayısı da çok az -onlar kendilerinin farkındalar- bizi sevecek kadın da yok açıkçası. Yanlızlıktan yakındığıma bakmayın, her nedendir ben de bilmem fakat bu durum beni ırgalamıyor, birinin beni sevecek olmayışı yani; alıştık da, hem ne yapayım, kendime insan mı yaratayım (haşa) yoksa oturup ağlayayım mı? Tüm bunlar değil de bu sene dedim kendime oynayayım bari, ekseriyetle bu denli yalnızken, ne demeye oturup düşünmüyoruz madem? Şarkıdaki gibi sil baştan başlamak, bütün ilişkilere, bütün kuruntulara, hatta bu yalnızlığa bile, okumuş olduğun o şiir kitabına, dinlemeyi bıraktığın güzel şarkılara, her şeye...

Ölüm bile bitiyor, kavuşmak da bitiyor, ayrılık da bitiyor, gece de bitiyor, siyonizm de bitiyor, terör de bitiyor kendince çaktırmadan...

Dedim ya bir tuhaf, Allah Allah,
Şebnem Ferah'ın da etkisi olabilir bunda -kaldı mı dediğinizi duyar gibiyim, iyi şeyler daima kalıyor, kötüler bile kalırken- lakin zannetmiyorum. Belki de yalnız olmak benim için mertebeleşmiştir, mertebe dediysem de taş çatlasın filmlerdeki "babacan balıkçı" rolünden daha öteye gidemeyecek ölçüde, ama ben severim şahsen, o rollerin de kendince bir tatlılığı mevcuttur, hatta belki en iyisi Erkan Can'ın "Gemide" filmindeki halidir. Konu neden dağıldı bilmiyorum bu kadar, belki ben dağıldım, laf aramızda bugün biraz kola içme gafletinde bulunmuş olabilirim. Bu arada dün Aydan ablanın tavsiyesiyle Sabahattin Ali'nin "Kırlangıçlar" hikayesini okumuş olmamın da bu tuhaf histe bir etkisi bulunabilir, zira son dönemimle bire bir denecek durumlar... Her neyse...
Yahu bilader her şeye iyi hoş, her şeyi hallederiz, bir sene daha altından kalkarız, göğüs gereriz eyvallah; lakin ısrarcı bir aptal gibi görünmek istemesem bile, neredeyse her yazının sonuna sıkıştıracağımı sizin bile bildiğiniz ölçüde "sevmek". Duyusal herhangi etkileşime geçmeyi bir kenara bırak, şu gün şu anda evde otururken, odamda tek başıma karanlığın içindeyken eşzamanlı olarak birbirimizi aklımızdan geçirmemiz suretiyle istemsiz gülümseyeceğim biri olmalı; çok şey kaçırıyorum gibi geliyor, sonra da hayatın kısa olduğu ve bir yılın bile adeta göz kırpması misali anılara karışacağı geliyor aklıma birkaç saat sonra ve ister inanın ister inanmayın, güzel fakat acı da olan mutlak bir masumiyetle, şu an bile kalan pek çok şeyin arasında, söylemeye biraz utansam dahi saklamayacağım biçimde en çok bunu istiyorum. Fakat umut, umut, ki umut ve umut; demem o ki malum, yapacak bir başka şeyimiz yok, olana kadar bari umut edelim; Allah'ın mucizelerine inanırım ben -her ne kadar çoğu öylesine durumu birer işaret görüp boş yere umutlanmamı sağlasa da kimi zaman- bilirim ki, benim mucizem de bir yerlerdedir, birilerinde bir şekildedir, olmuş yahut olacaktır.

Sevilmemek de bitiyor, gözyaşı da bitiyor, delilik de bitiyor, yaşlanmak da bitiyor, göz kırpmak da bitiyor sessiz sedasız...

Hayallerim fazla güzel de, ben toplumsal aciziyetler neticesinde bunların altında mı kalıyorum acaba? Neydim ne oldum, ne kadar saptım kendimden, ne kadar kendime yakıştım, kim için ne ifade ettim, hangi anlamda hangi olması gerekene ne kadar yakın kaldım ve de tüm bunları hangi haklı haksız bilinçler doğrultusunda yaptım? Bugün belki bu soruların cevaplarına önem vermemeyi öğrenmiş gibiyim, bir sakinlik, bir serbestlik; işlerin sarpa saracağını asla aklından çıkarmazlık, fakat henüz sarmamasından cesaretle tıpkı bir terzi gibi, kendi yüzünde gülümsemeye imkan tanıyacak bir pay bırakabilmek adına gösterdiğim onca "farkına varmak" adlı algısal çaba sarf etmek.
Başlamak için asla geç değil ya, hakikaten; kaldı ki bu defa gayemiz baştan başlamak değil, sadece başlamak, ordan buradan fark etmeden tekrar başlamak. Çünkü başlamak, tıpkı bir kadını sevmek ya da bir çocuğu umutlandırmak kadar gereksinim, en azından benim için. Böyle geldim böyle gideceğim, baştan başa birer başlangıç her yönden, pek çok an, pek çok anı, hep çok kelime...
Ya arkadaşlar, sırf yaşamadığımız şeyleri yaşamak adına sözleşip bu gece birbirimize formaliteden ilan-ı aşk falan mı etsek? Hadi bu biraz abartı, en azından birbirimize iyi yıllar mesajı falan atabiliriz, sizi bilmem ama ben bunu da almadım. Bugün böyle bir şey yapalım evet, bu çağrıma kimsenin kulak vermeyeceğini bilsem de ben yaparım; çoğu insan pek çok şey hak ediyor yahu, ne hayatlar var, ne kadınlar ne erkekler var, ne hikayeler, neler neler. Kimilerine bir gölge, kimilerine bir hikaye olmak için bu sene, bu hava da bitiyor...

Mazot da bitiyor çiçeklerin ömrü de, kitaplar da bitiyor buzullarda yaşam da, yalnızlık da bitiyor pek çok savaş da, kimi zaman iz dahi bırakmaksızın...

Palyaço şiirine ithafen; bitmesin hiçbir şey, hiçbir şeyden dahi olsa kalsın biraz. Kalmak adına, kaldırmak adına, kalkınmak adına belki; bu gece bu insanlara güvenini yitirmiş, bekleyesi kaçmış, herkesten bir nefret kapan kendince, ruhu paslanmış Alptuğ biraz müştemilata gitsin de, o eski sevmek ve sevilmenin her şartta her şeyden güzel olduğuna inanan Alptuğ geri mi gelsin istersiniz, ardında başta kendininki olmak üzere hiçbir kırık kalp veya tereddüt bırakmaksızın; hatta size bir güzellik yapıp, bu defa mızıkçılık etmeden, yani bunun için bir sebebe ihtiyaç duymadan bunu yapsın. Endişe etmeyin, öyle yapacak zaten; çünkü o da öyle bir sebebin gelmeyeceğini kabullenmiş vaziyette, ancak umutsuzluk manasında değil de, bir nevi erdem olarak. Av Mevsimi filminin ana düşüncesi gibi tıpkı, "bakış açısını değiştirmek" ocak ayı kapıya dayanırken; ancak dedim ya yalnızlıktan da bu, hayatına yeni insan katılmayan, katılsa da rüzgar gibi yanında bir şeylerle derhal geri gitmekle hükümlü olan birisinin kendi çapında gerçekleştirebileceği en büyük devrim belirli aralıklarla tarzını ve kişiliğini değiştirmektir; tatmin olana, bakarsınız onu tatmin edecek ölçüde biri onun bu değişiminden tatmin olana dek belki. Senin benim gibilere değişimin zararı olmaz, belki bu defa dal da değil bir basamak buluruz arkadaş...

Biz bitmeyeceğiz...


0 Yorum:

Yorum Gönder