Sev(il)in

Biri sana iyi bir şey yaptığı vakit teşekkür falan edersin, kötü bir şey yaptığı vakit kızar, ağzını burnunu dağıtırsın bir güzel; lakin biri seni sevdiği vakit, ne demeye susarsın, neyin cezasıdır bu? Ah! Ah bu kadar mı günahtır sevmek? Boşver anlatma, çünkü ben de anlatamadım kimseciklere öyle olmadığını, olmadığımı... En soğuk buz, en hırçın nehir, en yakıcı ateş, en acılı ve ölümcül zehir misali susmak birine... Sanırım benim de anlayamama hakkım vardı bir şeyleri ki, bundan yana kullandım oyumu, belki delicesine. Ey insanlar bilginiz olsun, böyle böyle sevenleri yalanla yaşamaya mecbur ediyorsunuz, bir şey hissetmiyormuş gibi, sahte olmaya teşvik ediyorsunuz mutlu kalabilmeleri adına; bu bakımdan hepiniz gaddarsınız istisnasız, birinin onu sevdiği gerçeğine erince, ona sırt dönmekten ideal tercihi olmayan, onu aciz görebilen ancak ondan aciz ve onun bilmeyeceği ölçüde onu hak etmeyen her bir insan evladı; hayır üstüne üstlük, bunu yaparken karşınızdakine bunun etki etmeyeceğini düşünecek kadar küçümseyici ve hor görücü çoğunuz... "Ya sen?!" dediğinizi duyar gibiyim, ben bunu yapmadım, zira beni seven olmadı -gerçek bu, ne yapabilirim- hatta olsun da sırt çevirmeyi bırak, yüzünü ayıran ne olsun diye çok düşündüm; öyle biri olduğunda birini seviyor olacaksam bile değişmez bu, çünkü muhtemelen benim sevdiğim kişi beni sevmiyordur -şaşırır mıyız?- ve ben beni sevene dönerim; bunu kolay yaparım çünkü aldanıp kaybetme mevsimini çoktan geçmiş biri olarak halihazırda, epey defa da böyle hikayelere tanık olup dinledim, değersizler ardında değerini kaybedip değmez olmuş her bir insandan onları seven fakat değerini bilmedikleri insanı dinleyip yetmezmiş gibi bir de o kişide kendinden parçalar bulunca ister istemez olması gerekeni hissedip uyguluyor insan, yaşlandık mı ne?

Aslında bu sabah "Sevmeyeceksin, aşk da dostluk da yalan, insana yabancı olmayacak tek kişi yine kendi..." kıvamında esip ilerliyordum, ancak hala da haksız olduğumu düşünmememe karşın bu kadar keskin olmaktan çekiniyorum şuan; huyum bu benim, yelkenlerimin uçları sudan hiç çıkmaz ki. Biliyorum bu beni kaybeden olmaya yakınlaştırıyor her zaman, fakat bense bunu kaybetmek fiiline fikren, manen hatta fiziken bir yerden sonrasını pek kimsenin tavsiye etmeyeceği denli alışmam ile kapatıyorum sanırım; galiba tıpkı bir çiçek gibi filizlenmek, solmak, tekrar filizlenmek ve bu döngüyü sürdürmekle mükellefim birkaç cihanda dahi; bir çiçekten tipim dışında tek farkım var, o da bu döngüyü solmayla değil, mutlak bir çiçek açışla bulacak olmam. Belki kadınlara da bu yüzden çiçek denip durmuştur hatta bu akımı ilk başlatan da benim atalarımdan biridir, kim bilir?
Bazı şeyler böyledir ya, muallaktır falan ama bilip bilmemen ilgilendirmez seni, öyle olup olmamasıysa hiç ilgilendirmez; sadece zevk alırsın, icin huzur dolar, şuan aklıma gelmeyen pek çok olumlu duyguya daha kavuşursun; birinin geleceği ve senin gerçek bellediğin bu açmazı değiştirip kendine koyduğun boktan sınırları altüst edeceğini ve içindeki aşkı sevgiyi hakikaten doya doya yaşayacağını ummak da aynı böyle esasen.

Ne bileyim insanlar uydurmasa, insanları yargılamasa, onların suratlarına tükürmese, sevmeyi denese (eser miktarda insanlık barındıran herkesi yani) güzel olur yalan mı? Ama yine de çoğunuz karanlıksınız, öyle öyle -bunu aklımda devamlı o berbat an tekrar ettiği için mi söyledim sizce?- vallahi öyle! Ya tamam dokunmayın bana bırak, buraya döşeyebileceğim hepi topu maksimum yirmidokuz harf kimin okumasıyla beni haklı çıkaracaksa sanki! Bunu kuru "Haklısın!"lar vesaire işitmeye değil de, birinin bunları gerçekleştirmesi niyetine yazdım; çünkü haklısın diyen, ben de öyle düşünüyorum diyen bir yerde kopup gidiyor, o yer neresiyse beni tam oraya gömün hatta aha bu da vasiyetim! Çok mu hararetlendi harfler? özür, ona patlama buna patlama benim de poligonum burası işte ne yaparsınız? Ya kusura bakmayın son bir laf söyleyeceğim sizden bağımsız, siz okumayı bırakabilirsiniz: "Madem anlıyordun madem desem anlardın, diyecek olduğumda bütün deyişlerimi çöpe bir neden, iki nasıl attın?"...

Ya demem o işte insanlar, ben şuan bilmekteyim ki bunu okuyan herkesler anladı kastettiğimi, yapın öyleyse; sevin işte, lazım, çok lazım; hak edeni hele, hele seviliyorsanız şayet şükretmek, uçurmamak elden hayatı her ne ise uğruna davranılan boş beleş. Belki bunları herhangi biri söylese bir şey etmez, lakin siz beni bilmeseniz dahi bunu ben söylediysem sanmayın ki basit bir vecizedir; gerçi normal de karşılarım bunu, hiçbirimiz ölümü bir ölüden dinlemedik ki. Burada tecrübe konuşmuyor, agora değil burası; burası bir arena, burada tecrübe ölüyor, ki bu da diğerleri gibi bir tecrübemin ölmeden önceki son satırlarından oluşan bir yazı; ölmek dediysem toplumsal, daha çok da ruhsal anlamda, üstelik de tecrübenin kendi doğurduğu umutsuzluk kaynaklı bir ölüm. Bakın hanımlar beyler bugün birileri elbet ki umutsuz, hadi benim pek bir şey becerdiğim şahit olunmuş şey değildir sevip sevilmek hususunda, fakat bari siz gidin, koşun ve sizi seven birilerinin umudu falan olun susmadan susturmadan, bakınız bugün cuma... Sevin be, benden geçti ama mümkünse biriniz bu yana da baksın hani, beni de biraz sevebilirsiniz diye düşünmeliyim zira, başka yolum yok işte...

0 Yorum:

Yorum Gönder