İstiarelerimin Neticesi

Düşünceler, iki gün aralıksız düşünmenin ardından bir karara vardı, kafam allak bullak, bu yüzden biraz sonra buraya sıralayacağım cümlelerin aynısını, benzerini ya da aynı anlama gelenini daha önce yazdıysam mazur görün. Çünkü çoktandır aklımdaydı ama bir yere yazdım mı birine anlattım mı ne yaptım bilmemekteyim...

Geçen düştüğüm şu üç soru, aslında üçünün de zerre anlamı yok, çünkü bu işin de zerre oluru yok; bunu aramızdaki mesafelerden aşkın tadını alamayacağımıza, zaten seneye sınavlar oluşundan birbirimize vakit ayıramayacak oluşumuza, yine sınavlardan ötürü başka başka yerlere gidip zoraki ayrılmak durumunda kalacağımıza dayandırıyorum. Bunlar çok mu aşılamayacak ihtimaller, değil, hatta benim için hiç değil ama daha bunlara gelene kadar o 3 soru gibi bir 10 sorunun daha zor cevapları var, bense bunları 13 sorunun da cevabının olumlu olması halindeki ihtimaller olarak sıralamıştım. Üzüleceğiz işte, hiç gerek yok, hadi beni bir kenara bırak o üzülecek; hadi onu da boşver, şuan zaten oturmuş tatlı bir ahengimiz var, o anlamda değil de bu anlamda, bu anlamda değil de şu anlamda ama mutluyuz işte. (Bu bir avuntu cümlesi bile olsa) Benim için yine bir olgunluk vakti geldi de çatıyor sanırım, gün birbirimizin adının önüne ardına bir şeyler ekleyip ona göre sahiplenmektense, hiç olmazsa elinde olan haliyle yetinip yine olması gerektiği gibi en iyi ve en mutlu etmek günü, dostluk yani...
Bu sevda da değilmiş bizimkisi, şaşırdık mı? Dün bir dizide hoş bir şeyler duydum yarım yamalak da hatırlasam; "Sanki böyle ilahi bir güç seni insanlıkla sınıyor, seni ondan kıskanıyor, biri seni kendine saklıyor; hani çok değerli ve tozlu bir halın vardır, döversin ve dövdükçe temizlenir... Bunca dert, bu kadar acı, boşuna değil yani." tarzında bir diyalog. Bunu duyduğum an etkilendim, lakin daha önce bu manaya gelebilecek sözleri dışarıdan hatta çoğu zaman bana ters düşmekten haz alan iç sesimden de işitmiştim kendime karşı... Bekleyeceğiz yani, nasip değilmiş, kısmet değilmiş; sakın şimdi kimse tutup da mücadele etmediğimi, yeterince sevmediğimi yahut bencil olduğumu falan söylemesin, klavyemdeki her bir tuşu iddialı bir şekilde üzerinde denerim... Şaka bir yana bu sefer farklı, farklı ama mücadele edilmesi gereken her seferinde de ettim zaten, sonuna kadar, kimsenin bile isteye gitmeyeceği yere kadar dahi; o yüzden bu aşkına sahip çıkmamak falan değildir, hatta mantıklı davranmak hiç değildir, öyle bile gözükse. Bu daha önceden de olduğu gibi onu, hali ve vakti gözetmektir, ama en çok onu; ben mi? aynı tas, aynı hamam...

Dün sadece dizi repliği duymadım aslında, okulda da bir şeyler oldu, beni okuma rezilliğine bile isteye katlanmış biriyle tanışmamın yanı sıra pek çok şey oldu ve bunların beni en alakadar edeni Dil Anlatım'cı Havva hocanın benim için söyledikleriydi;
Dersin konusu olunca biyografi yazın dedi, benim de en nefret ettiğim şeydir aslında, ister istemez bir Kemalettin Tuğcu halini aldığımdan olsa gerek; doğumdu, hastalıktı, ameliyatlardı, ölümden dönmelerdi, aşktı, yazmaktı, ODTÜ LODOS'tu falan her şeyi 10 satıra artık olduğu kadar yansıttım. Yine cümlesini tam hatırlayamasam da (ah benim balık hafızam) "Seninki gerçekten yazılması gereken hayatmış."a benzer bir cümle kurdu, olması gerektiği gibi teşekkür ettim. Tamam bu normal bir laftı ve normalde insanlar bunu sevinçle karşılardı, ben de sevindim zaten; fakat bu lafın benim aklımdan çıkarıp tetiklediği bir düşünceler vardı ki, düşman başına... Yazmak, artık bundan başka hayatımı devam ettirmemi sağlayacak pek bir şey kalmasa ruhsal hatta fiziksel manada ve çok da sevsem, yazmadığım vakit kendimi eksik, hayatımın geri kalanında dahi tanımlayamayacağım ölçüde eksik hissetsem bile benim için bir külfet de aynı zamanda. Yazmaya gerek duymak olarak düşünün bunu, olumlu şeyleri olduğu gibi bütün olumsuzları da, çünkü anlaşılamamak, çünkü birkaç ufak cümle ile izahının olmaması, hiçbir şeyin seni ve bulunduğun durumu kapsayamaması. Oradan bakınca güzel bir şey gibi duruyor ama emin olun değil, artık hatırlamıyorum bile çoğu şeyi, geçen haftalarda babamın halası bize geldiğinde annem ona anlatırken kulak misafiri olmamla aklımda tazelenen ve yenileri eklenen pek çok anı, çoğu hüzün, bir kısmı ölümden dönmek gibi başarı. Şikayetçi değilim bundan, artık bu benim üzerime sinmiş bir şey, kötü de gelmiyor fakat ben kendimi ne yapayım; öveyim mi, yereyim mi, bir şey ifade etmeyeceğini bildiğim insanlara mı anlatayım...

Anlattığım bu üç şeyin bağlantısını siz kurun...

Allah'ım, sen de beni ne ile sınıyorsun bilmiyorum ama, sonunda senden bir şeyler görmesem bu kadar duramazdım biliyorum...
Sen de biliyorsun ki onu asla kavuşamayacağını bilerek sevmek de bir ihtimal, yapmadığım da şey değil; ama işte yine biliyorsun ki, ben ne vakit beni sevmeyen birini sevmeye yeltensem, oradan buradan bir şekilde ona ufak tefek dahi bir zararı dokundu...
Ben yine beklemeye devam edeceğim, bir gün değecek bir seveni bana sunacağına inancımla her zamanki gibi; sunmazsan da sorun değil, yeter ki razı ol, fakat biliyorum ki sunacaksın, biraz daha dişimi sıkmam için verdiğin mesajları alabiliyorum (her ne kadar diğerleri benim her şeyi bir şeye yorduğumu düşünse bile) hem sen sabredeni seversin. Neden şimdiye kadar olmadığını da biliyorum, çocukça bir hevesle bu sevmek işine kalkışanların benim canımı yakacağını bildiğin için, benim buna değmeyeceğimi bildiğin için belki; eğer birinden ayrılırsam ne hissedeceğimi düşündüğüm ve en büyük isteğim ilk sevenimle sana kavuşana dek beraber olmak olduğunu bildiğin için belki de. Sen her şeyi bilirsin sonuçta...




0 Yorum:

Yorum Gönder