Ölü Durum

İnsan düşünmek için çok vakti olunca biraz tuhaf oluyor ister istemez. Örneğin bu akşam öylesine bir vakitte hiç alakasız bir şekilde aklıma gelmesi suretiyle düşündüm ki; bugün nefret ettiğim, yüzünü görmeye tahammül edemeyeceğim, içimde en ufak olumlu his uyandırmayacak insanların, hepsi değil ama bazılarının, önceden sevmiş olduklarımın ölüm haberi gelse mesela bana, en çok üzülen ben olurdum, en fazla etkisinde kalan, en derinine varan... Şeyden de değil bu, yaşanmışlıklar falan değil, hatıralar değil, bir zamanlar onlara duyduğum sevgi, aşk yahut ne derseniz...
Kaderin işine bak, bir lanet olarak mı, neden böyleyim? Evvelde birileri ezip geçiyor, yok sayıyor sevişimi vesaireyi, ben de biliyorum ve acı duyuyorum, pişman oluyorum, kızıp öfkeleniyorum, her şeyi yapıyorum; ama bir şey olsa yırtıp atacağım günah defterlerini, içimi alacak kandırılmaya müsait o çocuk, eski saf halim, o eski gözlüğüm belirecek kalp gözlerimde olduğundan iyi ve güzel gösteren. Ne kadar iyi bu, ne kadar kötü, bilinçli bir aptal olmak nasıl bu kadar mümkün, kalbim böyle kırılıp böyle başa dönmeyi nereden öğrendi. Zira tüm bunlar işaretidir lakin ben bilmezden gelirim, tüm bunlar "değer vermek" fiilinin ölümsüzlüğünden kaynaklı; bugün de farkına varmış olduk işte, değer vermeyi kesememenin verilen değerin karşılığını alamamak bir yana dursun, tam tersini görmekten dahi acı ve ağır gelmesi mümkünmüş, şimdiyse tek düşündüğüm bu duygu ve durumun, hatta en başta da oturup bunu düşünmenin de diğer çoğu şey gibi banavmahsus olup olmayışı; olmasa insanlığa, olsa bana külfet...

Oturup yalnız ve güzel bir vakitte aklına kimsenin aklından geçirmeye değer bulmayacağı bu fikrin erişmesi ve elden tek gelenin oturup bu yazıyı yazmak olması da bir o kadar acı, acı, tuzlu ve de ekşi, ama tatlı falan değil ne yazık ki. Elle tutulur bir yanı yok işte ne sevmenin ne nefretin ne de ikisinin birbirinden doğması ile oluşan ölü durumların; evet ölü durum, tam olarak en keskin ve geçerli tanım bu olsa gerek... Ölüyüm, ölüsün, ölü; ölü durumdayız ve onlar da ölümler, severken olmadılar ama birer ölüm olarak hepsi bize aitler. Bakarsın şaşmamalıdır ölümü kurtuluş görenlere, özellikle de kurtuluşu bizim bulunduğumuz duruma göre geçmişini geri almak saymak bile yeterince fütursuz değilse. Acı ama bundan tıpkı bir gramafonda usulca inleyen Zeki Müren plağı gibi hafif hafif anlatmam gerekli üzmeden, üzülme diye sonradan; unutmak diye bir şey yok kardeşim, ölmek var, biri için ölü olmak bile var, hatta kalplerimizde dolu dolu mezarlar, içimizden hallice. O naaşlar orada durur, sen zaten onları sevmişsindir; zira nefretin de senin ondan aldığın hissi (masumiyeti mesela) ondan sorumlu olanın karşılamaması, öyle gibi davranması, seni öyle yahut böyle kullanmasıdır. Naaştan kastım vücut değil bu arada, zaten boyutunu bir kenara bırak, değer olarak kalbe girebilecek bir şey değil aptal (lakin bizim kadar da aptal olmayan) bedenler. Benim naaş dediğim, kimsenin kendinden kaldıramadığı, tamamen başkasıyla alakalı ancak sadece kendisine mahsus, yaşamaktan pişman dahi olsa yine de kıyamadığı o incecik dürtü, insan olmanın şeytan tüyü. Merhametle sınırlandırılabilecek bir şey değil, geçmişle ilgisi yok, karşındaki kişiyle bile değil, ama yalnızca "kanmak" tabir ettiğimiz gibisinden, aslında var ya da yok fark etmeksizin onda bulduğuna, içinin pırpır edişine minneten dev bir hüzün damlacığı...

Geçiyor ya da geçti di'mi içinden "olmasaydı böyle" diye, bu belki de herkesin içinden geçip gitti ama sana ve bana başka bir şey de geldi lakin geçmiş sayılmaz di'mi, "onu hala sevebilirdim" gibisinden. Onun içinde duruşunu seversin bazen dendiği üzere, dışında bulunmayışına öfkelenirsin bundan ötürü, bazı geceler için dışına çıkar neticede "Mümkün olsaydı!" dercesine, mesela başka türlü olması, sevmek mesela, yahut yanlış anlamış olmak; sessiz ve feryat figan...
Ah ölü olmasaydı bu durum, ya içim kıpırdamasa, ya kıpırtılarım benle gelmese bu günlere, ya da umduğum gibi olsaydı; ya bu yalnızlık gitsin bari, ya da ben bu ölü değerlerimi aldırmak istiyorum en ücra yanlarımdan, bu türlü mümkün değil pek hayat...

Anladınız di'mi, güç bela yazdım çünkü, fakat böylesi de kafi n'apalım...

0 Yorum:

Yorum Gönder