Yakan Kadınlar

İnsan bilmiyor, insan tereddütte kalıyor, terliyor insan, elini boynuna götürüyor ki bu bir stres belirtisidir. Yaşlanıyor insan, adım adım uzaklaşıyor, uzaklaştığının ne olduğunuysa ancak... Neyse. Eğer oğlum olacaksa şöyle düşünüyorum (bunu ona söylemeyin tabi); eğer şimdi görmeye alıştığımız çoluk çocuk gibi olacaksa sıkıntı yok, ama es kaza babasının izinden gidip birini gerçekten sevmeye, insanların algılarını hiçe saymaya niyetliyse muhtemelen canı yanacak. Kadınlar, onlar bizim gibi değil, işin kötüsü çoğu erkek de öyle, ya da kendine erkek diyen desem daha doğru, pek kimse bizim gibi değil... Kadınlar da incinir kabul, tanıdığım çok iyi kadınlar da, çok incinmişler de, her ikisinden olan da var; ama her ne kadar olursa olsun, ben kendime karşı bunu gördükçe bunu söyleyeceğim, "Kadınlar yakar!". Çoğu bilmez ki sevmeyi, çoğu anlamaz, istemez; realistlik maskesinde sunarlar bu yüzlerini, reelleri neyse artık; yok aşka inanmıyormuş hanımefendi, sanki o sende hemfikirdi, bir de neymiş uzun ilişki kuramıyormuş. Ona kimse "Rüzgar gibi olacaksan yaşamayacaksın!" dememiş anlaşılan, iyi ki ben de orada değilmişim, olsam dermişim...
Hani şiir gibi kadınlar, şiir gibi seven kadınlar, bekleyen kadınlar, bir kitap hatta birkaç cilt kadar derin kadınlar vardı da biz mi denk gelmedik diyeceğim, vallahi ve yazık ki gelmedik...

Kadınlar genelde yakar, iyileri vardır ellerinde olmadan, diğerleri vardır kasten, zevk ile yahut hiçbir şey hissetmeksizin. Bir kadın hep yakar, daima yakmıştır yakacaktır, hem iyi hem kötü anlamda. Gerçekten erkek olanlarında bir yanığı, yarası olmuş yahut olacaktır...

Geçen bahsettiğim şeyi yaptım, kitabımı okudum...
Aşkı anlatmışım, tanımlarımın hala arkasındayım mesela ve bu güzel de bir şey; ancak şu var ki, biraz Polyanna'ca davranmışım; yanlış anlamayın o zamanlarda da iyi bir aşk hayatım yoktu, zaten hiç olmamıştı, sadece umut pompalamak... Sevmekten vazgeçmeye değinmişim mesela, ama sevilen kişiden nefret edilebileceğine değinmemişim; almazdı zira aklım, şu anda o kitabı okuyunca, yazarkenki zihnimin çarpıp çarpıp döndüğü duvarları kapsayan bir kafadayım. Hiç değinmek istemezdim, eksik olmak isterdim hala bu konuda, eskisi gibi olmak isterdim...
Ne vardı be kızlar, bilmem kaç milyon yıl sonra sadece siz kalacaksınız, hala ne istiyorsunuz? Şahsen ben bittim, ama siz olur da bir gün sizi sevenlerdense kullananlara saldırmayı tercih ederseniz gözünün yaşına bakmayın yine de... İşin azcık daha kötüsü de ne biliyor musunuz? Kitapta tam hatırlayamadığım bir cümle etmişim, aşkın da enerji gibi form değiştirdiğinden ama yok olmadığından; salt nefret olsa o kadar kolaydı ki, aşktan gelme bir nefret olması aşkı öldürüp kadın kelimesini kirletti ne yazık ki.

Suçlu ben değilim ablalar, siz de değilsiniz; bazı insanlar, çok bazı...

Yani bir kadın olsun, aramasın bahane gitmeye, kavga etmeye, değer vermeye, sevişmeye bile, hepsi bu; bir kadın sevsin ya, beni sevmekten bahsetmiyorum, artık dünya gözüyle bir kadının gerçekten sevilmeyi hak eden bir erkeği sevdiğini görüp yine yalnız ölmek istiyorum hiç olmazsa, çünkü buna değer; ayrıca bunu kaç insan ister ve daha önemlisi kaç kişi buna değeceğini düşünür hiç bilmiyorum, ama muhtemelen benden başka değil...
Kadınlar senelerce kurunun yanında yaşı yaktı, beni yaktı yani; asıl yanması gerekenler umursamadı ama biz bazı erkekler yanıklarımızdan cesaret alıp onları yaktık bir bakıma haklılıkla, sonra yine onlar bizi ve yine biz onları... Hiç sonu gelmedi bunun, arada kaç özel kadın ve erkek uçup gitti bazı karanlıklara; evet kelimenin tam anlamıyla özel, çünkü bazı şeyler işte...
Bu yazıyı da yazmak istemezdim, ama hayat beni buraya getirdi işte, okula gittiğim bir cumartesinin gece 12'ye yaklaşmakta olan bu anında kadınların incindiğine getirdi lafı ve gitti, tıpkı kadınlar gibi, yakıp da...

Daha uzatmayacağım bu yazı da kısa olsun,
Üç nokta ile kadınlar işte, yakar...

0 Yorum:

Yorum Gönder