Akdeniz'de Aşık Olmak

Zordur Akdeniz akşamında aşık olmak, ben de olmadım zaten korkmayın. Öyle hatunun biri geçecek de önünden yanından, gülümseyecek falan da sana, dalgalar usullaşıp güneş batarken üzerlerinden yansıtacak turuncusunu ve sen de "Çok güselsin!" falan diyeceksin de, olmayacak bir sevdiği de, gülümsemeye devam edecek...
Her yerde bu kadar hatta çoğu yerde bundan daha zor; ama burada bir farklı zor...

Akdeniz böyle Ege çocuklarının falan tiksindiği, biz anadolu adamının da kendi gibi orayı da kendine has bulduğundan olsa gerek yabancılık çekmediği cekingen cennetler bölgesi. Ege'de herkes aşık olur, parıltı, coşku, en basitinden renkli gözler; Akdeniz'in sakinliğinde, daha doğrusu dalgaların coşkusunun yanında o uzaklara doğru göz daldıran havasında, sıcak esen rüzgarında, dalgalara bakınırken öleceğini, her şeyin bitebileceğini bile büyük bir soğukkanlılıkla düşünürken bir kadına aşık olabilmek... Büyük lüks...
Akdeniz genelde emeklilerin takıldığı yerdir çünkü ciddidir, sakin ve usuldur, aşkın da böyle olması gerekir; uzun uzun bakışmak, ona şarkılar söyleip şiirler okumak, saçlarını okşamak, sarılmak ve saymaktan sıkılmayacağıma emin olabileceğiniz türlü şey gibi... Tatile hayattan kopmaya, yani ciddiyeti bırakıp saçmalama kafasıyla gelen kimselerin ilişkileri de öyledir, tanık olduğum çoğu sözde aşk gibi...

Ne bileyim... "Akdeniz ve aşk" denince aklıma ilk gelen şey; uzak bir kafeden az az az gelen slow müzikle karşındaki denize kulaklarını paylaştırıp şu uzun, minderli salıncaklardan birinde denize doğru ağır ağır sallandığın esintili gecede sevdiğinin de orada olup başını omzuna yaslaması ve uyuyacak kıvamda olmak, bir de daha önceden kurabileceğinize ihtimal vermediğiniz estetiklikte cümleleri bir bir cesurca sıralamak geliyor, örneğin "Penceremden sızan ağaç gölgesi, hayata dönük yüzümsün...", o an ölseniz gözünüz arkada kalmazmış gibi... Ve ben bunu yaptım, "ve" bağlacının cümle başına yazılmayacağını bile bile üstelik, lakin sevdiğim yanında değildi; sevdiklerim olmazdı genelde yanımda, ben de sevmeyi bıraktım zaten sonra. "Vay be bilader" dediğinizi duyar gibi oldum, öyle işte...

Akdeniz ağır kanlıdır, ne concon denen tipler sever burayı ne de bura onları; olsa olsa ben gibi senelerdir kendini otuzlarında hissedip sürekli edebiyat parçalayan, topluma nazaran alışılmadık kimseler; biz de alışamadık aslında, hatta biz diyorum ama böyle kimseyi tanımıyorum; alışamadığım bir diğer şey de yalnızlık sanırım, sanki aksine alışıkmışım gibi...
Gönül isterdi şimdi aşık olmak burada, iki gün sonra basıp gideceğin ve onun da seni unutacağı gibi inkar edilesi gerçeklere rağmen üstelik... En azından eşzamanlı olarak Ankara'daki birini aklına getirip aklında olmak olabilirdi be, ama oluyor mu olmuyor? Çünkü dedim ya, Akdeniz'e bakarken düşünecek birin yoksa konu pek tabi ölüme kayıyor, zor... Bu işin bir de aşık "olunma" kısmı var tabi, aman yarabbi; eğer söz konusu hoşlanmak ya da vakit geçirmek değil de aşk ise, seksen bir ilde, yedi bölgede zor iş; hem herkes aşık olamadığından, hem de...
Ben... Ben işte...

Ama umut mu umut, olacak olur, olsun; hem sanırım akdeniz bizi boğmak amaçlı yaratılmadı; kalp kazanmak dediğin de o kadar zor olamazdı, karşımıza çıkmış olanlarsa beton yığınıydı...
Beklediğim sevgilim, ruh eşim; eğer gelirsen 2022'de seni TRT' nin Lara kampına götüreceğim, o salıncaklardan da var orada, açık büfe var ve 85 lira. Umarım salıncaklar ve açık büfe kalkmaz, fiyat değişmez o zamana; en önemlisiyse, umarım gelirsin bir ara hayatıma, mümkünse bu ara...


0 Yorum:

Yorum Gönder