Maziye Ziyaret

Bahsetmeyi unuttum tabi size dimi?Eski okuluma gittim geçen çarşamba,eski okul dediysem ortaokula (aslında liseye gidecektim fakat beni de oraya gitmekten alıkoyan sebeplerim vardı kendimce)
Bahçeden içeri girdim,her ne kadar boyanmış da olsa aynı duvarlar,aynı taşlar,döşemeler;ah onların dili olaydı da konuşaydı,buralardan da bir Alptuğ geçti diyeydi...
Binadan içeri adımımı attığım an hobbit filminin gerçekleştiğini hissettim sanki,benim onlar yaşındayken standart boyda olduğum ufak ufak pek çok çocuk,öğretmenler odası ve girer girmez burnu felç eden o bitki çayı kokuları.Bizim dönemden kalan birkaç öğretmen,çoğu bizimle de yaşlıydı ancak şimdi bir çıt daha belirgin.Eee dile kolay 3 sene işte...

En çok da potanın önüne geldiğimde bir fırtına koptu diyeyim,işte insanın içi bazen böyle kırçıl kırçıl olur;tam derin düşüncelere dalma mevsimiyken o an,annem arkamdaydı ve kendimi tıktım kendime.Hani o birkaç defadır daha bahsettiğim karnesini almak üzere olan 13 yaşındaki Alptuğ var ya,hala bir umut bekliyordu sanki o potanın altında,paralel evren tarzı bir zıkkım varsa eminim o da oradan bu metnin kaleme alınışını hayal ediyordur...
Filmlerdekinden daha da reel bir biçimde gözümün önünde canlandı her ama her şey.Yaşlandık,değiştik,kaybolduk ve azaldık derken ömür kendi bildiğini okuyor ve 1'i 8 geçe ben bu cümleyi bitiriyorum...
O pota o gün canlansa sadece boynunu bükerdi ona ne şüphe,eskilerden,pek kimsenin tanıyıp bilmediği ve geçmişe çizgi çekmiş bir adam o gün tanınmadan rüzgar gibi gelip yol almıştı maziye.Göz göze geldiğim ve kim olduğumu anlamlandırmada hayli güçlük çeken onca çocukcağız bu hikayeyi nereden bilebilir sanki?
Arada bir de tanıdığı yüzleri arıyor ister istemez insan,başka yüzler gördükçe de bir hayal kırıklığı haliyle;ama sonra düşününce,onlar gitti ve başka bir yerde başka birileriyle başka bir hayat kurdular ve artık başka biriler diyebilince sezilen o ur gibisi pek bulunmaz,iyi ki de bulunmaz(bu arada,çoğul konuştum ama kastedileni anlamıştır mazime vakıf olanlar)

Özledim desem doğru,tekrardan yaşamak isterdim desem yanlış o günleri,yüzüne söylemesem de hep içme şu zıkkımı diye aklımdan geçirdiğim,bizim ve önceki pek çok dönemin büyük korkularından biri olan kantinci Orhan amcanın vefat ettiği,kısa boylu müdür yardımcısının imamhatip'e gönderildiği bu okulun yarısı boyayla kaplı ancak boyanın da yarısı tırnaklarca kazınmış camlarının ardından içeride gözüken herhangi bir sıranın içinde belkim ilk ve tek defa mı demeliyim ama yan yana oturmuşluğumuz,belki de benim ısrarla yazıp hizmetlinin ısrarla sildiği ilk yazılarım orada bir şekilde hayattaysa,belki de ilk aşk,o kadının kardeşi şuan o okulda okurken kırıntılarını duvar diplerinde barındırıyorsa hala;belki tarihte bize de yer vardır,okuduğum dönem bana Aybars diyen bedenci Yaşar'ın benden bahsediyor olması gibi sürekli,kendi söyledi...

Mazi kalbimde yara mıdır yaradır,özlemiyor muyum özlüyorum;ama bıraktığım gibi değil,sanmıyorum ama yıllar sonra ben bırakıldığım gibi olmayı becerebileceksem bile.Her şeye rağmen kimse buradan da bir Alptuğ Dağ tufanı geçmedi diyemez,yaşanmışlık eskise de yaşantı eskimez...

0 Yorum:

Yorum Gönder