Yağmurlu Yazı


Çok fırsatım oldu mahrum bırakıldığım şeyleri ezberlemeye şu son dört ayda.
Artık haddinden iyi biliyorum seven, önemseyen, değer veren, dost gören insan ne yapar, ne yapmaz, nasıl bakar, hangi durumda ne der...
Yalan yok, aslında bolca da soğudum insanlardan, keşke diyorum gündelik gereklilikler yahut okul gibi vazifeler olmasa da ağzımı bile açmasam.

Kırıldığım zaman kendimden saklamıyorum artık, yanlış anladığımı düşünmeye çalışmıyorum, kendimce zaman tanımıyorum kimseye kimseden habersiz. İyi düşünmüyorum, beklemiyorum, ummuyorum. Bir şey bile düşünmüyorum.
Kafam karışmıyor mesela, bocalamıyorum, çok keskin neticeler belliyorum kendime, birinin beni sevip sevmediği konusunda falan arada kalıp susamış gibi yaşamıyorum. Gitmek mümkünse ilk iş gidiyorum, bırakabildiğim her şeyi baştan bırakıyorum. 

İnsanlığımı yitirmemek için ilişki kurar gibi yapıyordum esasında, ki fark edilince ikiyüzlü duruyorum sanırım ama özür dilerim. Her şeye öyle temelinden kırgınım ki, en ufak bir tartışmada, çok sevdiğim insanlar için bile "Keşke tartışmayı biraz alevlendirse de siktirgit hayatımdan desem." diye düşünmeden edemiyorum.

Artık biliyorum, sorun da etmiyorum, kendi kendime daha güzel. Hiçbir şeye uymuyorum ama bu kötü bir şey değil, sadece böyle. Uyacağımı da düşünmüyorum artık işte fark bu, çalışmıyorum, denemiyorum, bana atılan en ufak herhangi adımda ikinciyi beklediğimi alenen belli eden muhtaç bakışlar ve heyecanlı hareketlerle yaşamıyorum.

Sadece sen okuyucu, en gerçek yanımı yalnız sana doğrultuyorum bir silah gibi ama... Her sıktığımda yine yalnız kendimi yaralıyor, herkesi hatırlıyorum. Canımdan esirgediğim, kıymetin bin türlüsünü sahici verdiğim eski dostları, hiçbir zaman hiçbir şeyi olmadıklarımı.

Yağmur yağıyor iki gündür, onlar mutlu ıslanıyor, ben mutsuz. Hepsi bu kadar işte.
Keşke sana sarılabilseydim okuyucu. Sonra da olmamış gibi yapsaydık, olmaz mı? 

0 Yorum:

Yorum Gönder