Hassasiyet Meramı

Hayat, bizim gibi fazla hassas adamların işi değil belli ki.
Nietzsche'nin o ağlayan ata dokunduğunda hissettiği, çoğu insanın aklından geçirirken dahi tereddüt ettiği hisleri -tam olarak onları- herhangi bir an boyunca hissediyorum, çoğu kişi için evvela belli belirsiz şeylerin bıraktığı derin izler müze mahiyeti kazandırıyor yüreğime.

Hal böyleyken pek kimsenin kolay kaldıramadığı şeyleri gariptir soğukkanlılıkla karşılıyorum, yine de derinliği zedelenmiyor.

Her şeyi çok derinden hissediyorum, basit bir acıdan en fenasına kadar hepsini... Biri parmağının kesildiğini söylese, kendi parmağımda o acı. (Öyle ki bu cümleyi yazdığımdan itibaren acımaya başladı sağ el baş parmağım) Dostlarım en fenası da, onların derdini taşıyıp kollarına girmek beni asla yorup yıpratmasa dahi onlarınkini de içimde hissediyorum; üstün ve tam nitelikli bir empati. Böyle deyince inanmıyor çoğu insan ama öyle, yaşamadığım durumları bile yaşıyor gibiyim.

Liam Neeson in Cold Pursuit (2019)Yaşadığım durumlarsa elbette ki daha fena, birinin iki gün ağlayıp üstünü örtebileceği bir şeyin bazen yıllar sonra gelmemiş olabiliyor sonu bende, bin kere zihnimde dönüyor bir olay; sadece o dönse yine iyi, o olayla bağlantılı bütün anılar, kişiler, hatta nesneler ve o nesnelerle bağlantılı diğer şeyler. Şarkılar mesela, kimi şarkıları ve şarkıcıları dinleyemiyorum üzerinden yıllar yıllar geçmiş birkaç şey yüzünden, bazı hayvanların bazı renkte olanlarını dahi görünce direkt o şeyler geliyor aklıma... Özetle, o kadar hassasım ki, herhangi bir nesne hatta ve hatta koku bile ummadığım bir anda derdest edebiliyor beni. Yine de oturup anlattım bunları, zaaflarını bilen ve onlarla yaşamaya alışmış her zeki ve profesyonel insan gibi.

Kaldı ki bu durumun olumlu yanları da var, yine aynı şekilde iyi olan ufacık bir şeyin etkisinin uzun ömürlü olması gibi; gerçi ikisi birbirine denk gelince çok iniş-çıkışlı bir adam gibi görünüp tekin gelmiyorum zannımca kimilerine lakin olsun zira masum hissettiriyor bana bu duygu yoğunluğu ve ben bunun ne kadar değerli olduğunun gayet farkındayım. Nasıl mümkündü aksi halde, bunca yazı bunca şiir. Hassas doğdum, hassas öleceğim; biraz özen gösterseniz kafi, o kadar da deli değilim.

Hayat, bizim gibi fazla hassas adamların işi değil belli ki; çoğunluğun yüreği dayanmayan şeyleri soğuk kanlı göğüsleyip, kimsenin o kadar da takmadığı şeyler için kan çanağı gözlerle ufka asılı duran. Nietzsche'nin ağlayan bir ata dokununca hissettiği, çoğunuzun korkudan aklında bile canlandırmakta güçlük çektiği o şeyi her an tam şuramda hissediyorum ben.


0 Yorum:

Yorum Gönder