Şairin Dramı

Aşka da inancını yitirmiş pek çok insan, aşık olunacak insanın varlığına; lakin sonra şair doğmuş, yazmaya başlamış bu çaresizliğin içinde bitmek bilmeden... Bir süre sonra ona da burun kıvırmışlar; böylesine bir aşk sadece şiirlerde olur diye onu takdir de etseler kendi kendine hüzünlenmiş. Kimseye anlatamamış bu şair, yazdıklarının gök kadar gerçek olduğunu. En sonunda da olmayan şahıslara ilan-ı aşk etmelere, iltifat yağdırmalara başlamış; hem edebiyat olsun istemiş, hem de insanlar bunu üzerine alınırsa tepkilerinin ne olabileceğini görmek... Başarmış da, çok olumlu tepkiler almış yazar. Oysa sonra farketmiş ki yine yalnız; yazdıklarının bu kadar tutulmasına, kendisine aşk yönünde edilen onca iltifata rağmen tek kalışını sorgulamaya başlamış. Hani sanki yazdıklarını okumuşlar da, yazanı unutmuşlar gibi...

Öksüz gibi hissetmiş yazdıklarını, ki haksız da sayılmazmış; ona göre mutlaka birisine hitap edilmeli, birisi için yapılmalıymış çünkü ancak bu sayede edebiyattaki samimiyeti yakalarmış. Ümit etmiş bu yazar, yazdığı aşk sözcüklerini gerçeğe çevirebilecek yüreği varmış ve tek isteği de buymuş. Bir kadına şiir yazmayı, sevgi sözcükleri fısıldayıp onu her fırsatta mutlu edebilmeyi, gelmiş geçmiş tüm efsane aşıkları geride bırakacak kadar çok sevmeyi istemiş... Yetmemiş,onu romantizmin doruklarına çıkarmayı, her fırsatta mükemmeliyeti ona sunmayı da istemiş; en son da gözlerindeki o parıltılarda, o duygu dolu yaşlarda kendini kaybedip yine onun kollarında, dokunmaya kıyamadığı o saçlarının kokusuyla uykuya dalmayı...

Tüm bunları da olmayan birisiyle istemiş, hiç tanımadan hissetmiş sanki; yüreğinin sıcaklığını kendi yüreğinde, teninin narinliğini de onu öpüyormuş gibi dudaklarında, saçlarının yumuşaklığını ona sarılıyormuş gibi ellerinde... Duvara bakarak bir kadının duygu dolu bakışlarını hissetmiş, belki de içinden fışkıran onca duyguyu o kadına sunup, onda izlemesi için öyleymiş...

Kadınlar şiirleri severmiş, pek çoğu adına bir şiir yazılsın diye beklermiş; hatta yazılanlar havaya uçarmış, yazılmayanlar da eğer yazılırsa ölesiye sever, daha neler yaparmış. İçinden ''Niye bana gelmediniz öyleyse?!'' diye geçirmiş.Kolay değilmiş tabi, bir tarafta sahiplenilmeyi bekleyen şiirler, bir tarafta birini sevgiye boğmak isteyen masum bir yazar, başka bir tarafta ise tüm bunlara can atacak onca dünya güzeli kadın...

İşte size yazarın o vahim dramı, çünkü o da içten içe kabullenmiş artık; birbirine ihtiyacı olan bu şeyler, her nasıl oluyorsa bir türlü karşılaşamıyorlarmış meğersem... O şair benim, peki ya O?


6 Yorum:

  1. Sahiplenmeyi bekleyen şiir ,sevgiye boğmak isteyen şair ve hakeden kadın .Bence eksik olan şey ne biliyo musun ?Tam anlamıyla zaman .Çünkü bu hayatta herşeyin bi zamanı vardır .Yani sizin için yazılan kader .Evet o şair sizsiniz o kişi ise sizin kaderiniz ...

    YanıtlaSil
  2. Cok seversen kavusamazsin. Tarihte de hep boyledir. Buyuk asklar mutlu sonla bitmez. O yuzden bu kadar çok sevebilecek bi yüreğe sahipsen degerini kimse bilmiyor ve yalnız kalmaya mahkum oluyorsun.

    YanıtlaSil
  3. Birine aşık olmak, ait olmak, sevmek, özlemek, beklemek... Bunlar çok güzel duygular. Sahipsiz kalmayı hak etmiyorlar evet ama herhangi bir yerde mutlu aşk yok ne yazık ki. Bir zaman sonra sıradanlığa, yitip gitmeye mahkum bütün aşklar. İnsan daha gençken, yeni aşık olmuşken bunlara inanmıyor. Hiç bitmez zannediyor. Ne de olsa kalbindeki duygu içine sığmıyor, taşıyor, yazıyorsun, söylüyorsun. Onu saatlerce izlemek istiyorsun bazen, boşa geçen bir saniye sana azap gibi geliyor. Ama hiçbir ilişkide iki taraf da aynı derecede sevemiyor sanırım. Okuduğumuz romanlardaki, izlediğimiz filmlerdeki aşklar yok gerçekten de. Sen yazıyorsun, bunları birinin gözlerinin içine bakarak söyleme ihtiyacı duyuyorsun. Bir gün tabi ki karşına biri çıkacaktır. Duygularına karşılık verip seni mutlu edecektir. Ama insanoğlu nankör. Hepimiz öyleyiz. İnkar etmek saçma. Birini ne kadar çok seversen onu kendinden o kadar uzaklaştırıyorsun. Nasıl oluyor bilmiyorum ama oluyor. Bu zaten benim, elde ettim hissi bu hale getiren sanırım. Çünkü gerçekten sevdiğinde her hatasını hoş görüyorsun ve yoluna onunla devam ediyorsun. Bu da kaybetme duygusunu ortadan kaldırıyor. Şiirler, şarkılar hatta cilt cilt romanlar da yazsan bir süre sonra o duygu yok oluyor. Keşke olmasa, keşke her şey romanlardaki, filmlerdeki gibi olsa. Coşkun duygulardansa karşılıklı saygı, hoşgörü, tahammül en önemlisi.

    Bir gün satırların sahibine ulaşır dilerim ki. Ama yazdıklarını okumaya bile gerek görmeyen birine aşık da olabilirdin. İnan ki yazdığın her şeyin sahipsiz olmasından daha zor. Sahipsiz değil kimsesiz bırakılmak. Gerçek aşkı bulman, sevdiğin kadar sevilmen dileğiyle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında evet,bahsettiklerinizin neredeyse tamamı son derece doğru..Her hatayı hoş görmek önceden yaptığım birşey,ama bazen bir an gelip tüm bunlara dur da diyebiliyorsun.Onu kendinden uzaklaştırmak kısmı sizin de dediğiniz gibi iki tarafın birbirini aynı şekilde sevemeyecek olmasından kaynaklanıyor.Burada devreye ihtimaller geliyor tabi;çünkü birbiri kadar birbirini sevebilecek insanlar mutlaka sandığımızdan da fazla vardır ama bunların rastlaşıp çift olma olasılıkları ne yaazık ki çok düşük...

      Aslında o roman ve filmlerdeki aşklar yok belki,ama olamaz diyemeyiz;elbette ki bunu yaşatabilecek insanlar vardır,ama dediğim gibi onlarla rastlaşmak biraz zor olsa gerek.Elde etmek hissi bana göre en anlamsız ve tehlikeli hislerden biridir,çünkü insanlıkta''elde etmek''kavramı zaten manda ve himayeyi doğurmuştur ama o ayrı bir konu ☺

      Ne yazıp çizdikçe yok oluyor,ne de sen yok olmayacağını sanıyorsun bazen;bazen yok olmasından korkuyor ve ölümsüzleşmesi için daha da fazla yazıyorsun,deneyimlerime göre de bu kesinlikle işe yarıyor..
      Coşkun duygulara tahammül edebilmek gereksinimi belki de en doğru tanım;çünkü o kişi,benim sunduğum sevgiyi içinde barındıramayacaksa benim harcadığım ruhani ve duygusal tüm emekler-en önemlisi de geçen uzun zaman-tamamen boşa gider...

      Yazdıklarımı okumaya gerek bile görmeyen birine aşık olmuş-tum kısa bir süre öncesine kadar.Ama birşey kaybetmedim;sonuçta sevgiyi sunan bendim,her fırsatta sunacak olan da öyle...

      Sil
  4. Şair diye başlık atılan bir yazıda adamı ilk başta neyin şair yaptığını düşünmek gerekmez mi ? Okurlarına yazdıklarını sevdirebilen biri hayatını kendine sevdirememiş ve arayış içerisinde olmuşsa bi yerlerde eksiklik var. Aşk ya da sevgi bunlar insanì yalnızlıkla baş başa bırakan nedenler değildir. Bu yüzden çareside olamazlar. Şartlandırdığımız kanunlarımız var. Tıpkı taktir edilmeyi sevdiğimiz için yazdıklarımız ve dikkat çekmeye çalıştığımız çabalarımız gibi.

    YanıtlaSil
  5. Benim bu üstada cevabım; yalnızız bu dünyada. Deli gibi sevsekte, yeri gelip karşılığını alabilsekte, uğruna deli divane olup en güzel aşk şiirlerini de yazsak sonuç aynı; sonunda yine yalnızız. Tam anlamıyla bütün olup birbirini tamamlayabilecek insanlarımız yok artık malesef. Leylalar-Mecnunlar, Aslılar-Keremler çok zor gelir bu dünyaya artık.

    YanıtlaSil