Yalnızım, hep de öyleydim; yanıbașımda birileri varken dahi, birileri benimle olduğunu söylerken dahi yapayalnızdım ve biliyorum ki öyle kalacağım, bir tek kişi bile hariç değil bu yalnızlıktan...
Hepiniz ki bu yazıyı okuyan, ömrümce beni bir başıma bıraktınız. Duymadınız mı? Hem de çok duydunuz, yardım çağrılarımı da apaçık haykırıșlarımı da; artık işinize mi gelmedi, utandınız mı, yoksa benden o kadar mı nefret ediyorsunuz bilmiyorum ama şu kesin...
Yetmedi yalan sevgileriniz işte oylamaya beni,
Yetmedi dünyanızın samimiyet derecesi.
Elimden tutmadınız, tutmalarınızsa beni sevdiğiniz için değil, benim için değil, sadece ama sadece öyle yapmanız gerektiği içindi, sizden başka bilecek olmasa yapmazdınız adım gibi eminim, yapsanız da vicdanınız es kaza azap çeker diyedir muhakkak. Hep iyi oldum ben, hepinizi sevdim, seviyorum da hala, üstelik sizlerinki gibi "ayıp olmasın diye" cinsinden değil; hanginizi ne zaman geri çevirdim, hanginizden neyi esirgedim, bir defa dahi derdinizi dinlememezlik ettim mi sorarım size. Bunu hak edecek ne yaptım? Son bir arzudur bu sizlerden, artık kimse benim için bir şeyim, bilmem nem demesin;
Ben alemin hiçbir şeyiyim.
Biliyorum hiçbir zaman hiçbiriniz için fazla da bir şey etmedim; öyle canınız ciciniz bilmem ne olmak da değildi niyetim tabi de, ne bileyim işte, arada bi'merak edilen, belki hakkında endişe edilen, yokluğu fark edilip en azıcık aranan biri olmak benim de hakkımdı işte, kim bilir belki en çok benimdi. Sadece dünya gözlerimle birileri için bir şey ifade ettiğimi görmek istemiştim, hepsi bu... Korktum hep, bir ömür iknaya çabaladım kendimi, sahte olmadığına yakınlığınızın. Bu duvar bir gün yıkılacaktı biliyordum, işte o gün geldi. Bir elin nesi varsa ben de hep o kadardım,
Hiç dahası olmadım.
Ben yalnız olmasına yalnızım da ey adem evladı! Dön bak bakalım senin arkadaş dediklerin arkadaşın mı yoksa sana bana yaptığını mı yapıyorlar. Ben hiç olmazsa açıkça yalnızlığımı belli ediyorum, hiçbiriniz gibi "mıș" casına davranmıyorum, sevmediğim veya beni sevmediğini bildiğim tiplerle gülüșerek görmüyorum işlerimi.
Ailemden gayri kimsem yoktur, hiç olmadı da belki.
Ben ki yalnızlık ve kahırdan öleceğim, sizse yalnız vicdan azabından.
Hemdem bildiklerimizin kimi zaman su götürmez elliği yakar bizi; o kadar da bir, o kadar da aynı, o kadar da yakın değilmişizdir... Fakat insan ne kadrișinastır ki kendine saklar hatayı da, ilkin kendini yabancı hisseder; altında ve üstünde, yanında ve içinde olduğu her şeye.
Hemdem olmak bizatihi vakıfiyettir, Bilirim hemhal olmadan hemdem olunmaz.
Nice dost dost değil, nice yar yar etmez; hali senden olmayana su versen çare etmez.
Bil ki en zoru bunu anladığın andır, hayatını bölünüp uğruna canını hiç edeceğin seni sevse dahi uzaktır, uzak elken dost uzakken acıtır; hemdemiyeti sızlar acısına erdirmeyen dostun, çırpınırsın hassasiyet meramına kârın.
Neyleyim dost ki hemdem değil,
Halimiz başka, hemhalden ırakta
Adı dost onun, gerisi başka yerde,
Hiç dostun olmamış sen de anladın işte.
Tahammül dahi etmiyorum aslında
Dokuz yaşında bir köpek kadar yorgunum yalnızca
Çok kişi ölüyor arka sokaklarımda, hala
Usulca terk ediyorum kendimi bile
Dayanmıyor pamuklu duvarlarım ıslak halime
Asılı kalmıyor kırık çerçeve, içinde sevgiler
Geçti zannımca zamanım,
Arkadaşlarıma iyi bakın
Koca çınardan yapılma kırık kürdanım şimdi
Ne izim kalır ne eskir yüzüm
Başka çare yok diyedir tüm umudum,
Belki plastik, muhakkak eksik
Zaman, mekan ve kişilerimden oluşan olgunun
Yanlışıyım biliyorum, yalnızıyım olmayanın
Ben bile unutur oluyorum
Köpek gibi sadık severken, köpek gibi ölüyorum.
Yanan ipin aynı ucunda bekliyorum, karardıkça belirginleșiyor sanki kalbim, el freninin dayanamadığı yokuşlara gebe içim...
Ne ümidim ne kuru ekmeğim, ne baş yastığım ne sıkı dostum kaldı...
Bir iniltidir yayılıyor, bense bir kayıp gibi alışıyorum. Kuru bir kimselik içimde, değmeden suya sabuna gidesim geliyor geçip, hatrım yansımıyor aynalara, baktığım yüzlerde sahici tebessümler belirmiyor. Git diyorum, git işte, kimse kalmasın, sen de kalma. Kalbimde zuhur eden çiçekler var ama biliyorum benle er geç kuruyacaklar; güneş olsam yaktım, su olsam boğdum, ne ısınan bildi kadir, ne kanan bildi kıymet. Neyim ben sen söyle, bu yazıyı okuyan için neyim ben?
Öyle bir gitmek olsaydı ki, ben yine herkes için olup dertlerine koşsam lakin ben için kimse olmasaydı. Şimdi de yoklar biliyorum, asılı bir karanlık kanatıyor içimi. Madem ki bu denli insansız hayat sahası ömrüm, kendimde gayb olasım geliyor, kendinden içre, kendince yitip gitmek...
En müsaiti bu çünkü
Hayır yok insanlardan
Biz de el üstünde olmayacakmıșız meğer
Biz de sevilmeyecekmișiz. Olsun.
Kim ne derse desin, şu gün ölsek...
Tarih bizi kimseyi geri çevirmemiș yazdı, kafi.
Ben ki meçhulü aradım durdum,
Meçhuliyetimin na-bilincinde.
"Bu kızın derdi sırf benle değil, hepimizi yakacak, bizi koparmaya çalışıyor." dediğim vakit herkes bunu kendi basit acımın iniltisi sanmıştı, basit değildi tabii ama gel de onlara anlat, neyse.
Derken taraflar seçildi, kimileri orada kaldı kimileri bende, nitekim bende kalanların bile bir kulağından girip diğerinden çıkıyordu dediklerim. Ne mi oldu?
Yine, yine, yine haklı çıktım; olan her taraftakilere oldu. Beni alakadar etmez, ben elimden geleni yaptım, herkesi uyarmaya çalıştım, bana deli dediler, takıntılı ben oldum. Tam manasıyla bir Ergenekon sanığı gibi...
Hak geç de olsa tecelli etti, bir özür beklerdim doğrusu ama olsa ne olmasa ne, bırakayım yaralarını sarsınlar, ben tek sardım, onlar da paşa paşa tek başlarına saracaklar.
Eski en iyi arkadaşı şimdi benim için "En iyisini yaptı." diyormuş, şaka mısın sen? şimdi mi gerçekten? Bu kadar zor değildi beni önceden uyarmak; sen önce başıma gelenlerin hepsine seyirci kal sonra da böyle de... Seni de yakardım ama ne bileyim, gerek yok.
Kirlisiniz siz artık, bana inanmamanın başınıza getirdiklerini üstünüzden atamazsınız.
Ben o sınavı geçtim, bildiğim doğruyu savunmaktan vazgeçmeyerek; siz kaldınız, inanmak istedikleriniz başınıza yıkıldı.
Öğrenin artık, Alptuğ kötü şeylerde yanılmaz, keşke yanılabilse.
Bu foyayı yıkanın şimdi, keşke geçebilse.
Bir karar düşün, verince ya mezara gideceksin ya cennete; bir yandan da bal gibi biliyorsun üstelik, mezara girmeden cennete giremezsin, giremezsen ne kalıyor elde, buz gibi cehennem. Özetle, bu karar ölümün ve bir yanıyla hayatın ta kendisi diyebilir miyiz? Hele ucunda aşk varsa.
Gösterdiğim kadar kolay değildi yeniden, iki güzel uzak gibi duruyorduk en fazla; dahası evvela güzel, amenna namümkün.
Seni görünce daha önce hiç bilmediğim damarlarımdan kanlar akıyordu bunu fark ettim.
Kararı veremedim, bir selam bile veremedim sana; olmaz geldi, ümitlerim boş gibi, hayatında biri vardır illa ki... Olsundu, seni görmek dahi güzeldi. Sonra ezberleyemeyeceğim nitelikteki yüzün bana baktı ya endirekt arasıra... Hiç bana ve benim olmayacaklığından korktum o bakışlarının; haklı korkularım vardı yani, ben hiç sevilmedim ki... Ama bir şeyden eminim; bir gülsen, hepsi geçerdi, biz kalırdık.
Haklı korkularımdan öp beni,
Adına cesareti kalmadı dilimin,
Öyle kuruca bir belki...
Belki sen de beni sevdin,
Belki benim ruhum ölü,
Bir hiçim belki, bir ihtimal hep öyleydim,
Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin?
Çok şey geçti içimden, söyleyemedim.