Geniş yerim kaplayan her türlü
Duyguyu tükürdüğüm metafizik duvarın
Çatlaklarından kendime ev örüp de
Bırakamadım kederi atlılara
Bütün bu gizin pişirdiği tezkereme
Yaklaşan üşüyor, kan değil gözyaşlarım
Çalıyor ansızın sızarken usulca
Bir kedere tahsisli Mart vakti
Evhamımdan sual olmaksızın
Yarı ve kabullenilmiş mutlakiyetle
Sütten kesilen umutlarımdan af dilerim
Astarımla çorabım arasına sıkıştıysa
İşleri yoluna koyacak bir derman dahi
Genzimden gelmeli artık sertçene
Ismarlama ihtimallerin ucu ucuna
Kenetliğinden türeyen hayatımda
Olmabildiğine asi zaafım merhamet
Ki onsuz da sorduğum yegânesi soruların
Olsalar da olmasalar da onlar
Bu kardeş yarası baki mükellef duracak
Olsun olmasın cebimde yangın yahut yanılgı
Kan fışkırır evhamında paslı duvarın
Isınır yahut tutuşur umrumda mevcut değil
Olun olmayın bu yara izimde
Yarım düşler göğsümde
Dostluk da aşk da düğüm birer
Dar boğazımda.
Ufak bir alıntıyla başlamak en doğrusu olsa gerek bu defa; "Siz beni insanlıktan, saffetten, samimiyetten, sevdadan iğrendirdiniz." deyişi gibi mesela Reşat Nuri'nin.
Evet korkarım ki kalmadı içimde insana, insan sevgisine, saygıya, hoşgörüye ve belki de en önemlisi sabra dair pek bir şey; bir tek zerrem kaldı, o da size değil doğacak kızıma saklı... Önceleri -nispeten "iyi" biriyken yani- iyi olmak için bir sebebe ihtiyaç olmadığını düşünenlerdendim, taa ki... Hikayelerden hikaye beğenin işte, az çok biliyorsunuz. Fark ettim ki o iş öyle değilmiş, örneğin insanın iyi biri olmak yahut iyiliğini sürdürmek için onun işe yaradığına kanaat getirebilmesi muhakkak şartmış; işe yaraması derken, kendisine fayda etmesinden değil karşısında etki uyandırmasından söz ediyorum. Böyle düşünüldüğünde söz gelimi biri olsa mesela, insanları düşünse sürekli, onlar için bir şeyler yapsa ve de sonunda, yıllar yıllar sonra bile olsa "Bencilsin!" gibi laflar işitse, sorarım size bu adam ne demeye iyi kalsın... Aynı şekilde aynı adamın o herkeslerin yadırgaya yadırgaya bitiremediği o öfkesi, sakın ha aynı kişilerin neredeyse eşzamanlı el etek çekmelerinden kaynaklı olmasın? Çok şükür psikoloji dersi alıyorum ve orda bunlar bir bir anlatılıyor, ki anlatılmasaydı bile olan buydu. Belki de bu adam artık kurunun yanında yaş da yansın istiyordur, belki de bu adam artık kendi düştüğü durumlara başkasının düşmemesi için çalışmayı haklı yahut haksız, bile isteye bırakmıştır, belki bu adam Adolf Hitler'i bile -insan öldürmeyi kati suretle asla ama asla tasvip etmeyecek olmasına rağmen- anlıyordur, o nefreti, o nefretin kaynağı olan çöp gibi atılmışlığı, öfkeyi...
Ve eminim ki özellikle bu cümleden sonra siz de bu adama bir nefret besleyenlerden oldunuz, şu anda bu yazının tam burasını hakiki bir özenle okuyanlar kaçınız ve bu özenle okuyanların kaçta kaçı bu adamı yargılamak yerine başka bir açıdan bakmayı göze alıyor, üstelik de yargılayan toplum tarafından dışarı itilmek pahasına... İşte biz bu toplumun dışındaki tipleriz, demir birer leblebiyiz; ve korkarım sizin çoğunuz bizi umursamamakla birlikte, umursayanlarınızınsa çoğu ait hissettiği o güya "normal" toplumdan tıpkı "bizim gibi" dışlanmak korkusundan bizi anlayışını bilinçaltına atıyor. Biz derken ben ve Hitler değil, kendisinden nefret ettiğimi de belirtmek isterim.
Örneğin Ezel dizisindeki Kenan Birkan'ı ele alabiliriz, yaptığı yanlıştır ama hislerinin yanlış olduğundan söz edemeyiz; burada o ak pak çok sevdiğimiz Ramiz Dayı'nın -hatta kendisinin de ara ara sızlandığı denli- bir hatası var, ona abisini öldürttüğü gün bütün olanlar mesela. Ya da aynı şekilde Yeraltı filmindeki Cemil'i bütünüyle ele alsak yanlış yapmayız.
Bir insan öldürmek, hırsızlık yapmak yahut bu minimalde seyreden şeyler kötüdür, yanlıştır, olmamalıdır falan bunda hemfikiriz çok şükür; ancak bir insanı buna itecek neredeyse bütün durumlar o insanın iradesi dışına ama diğer insanların iradelerinin gayet içinde, işte sorun bu. Neden çok pahalı bir şeydir, korkarım ki bizim de kötü olmak için değil ama iyi olmamak için bir hayli nedenimiz birikti durdu; karşımdakinin iyiliği hak etmiş olmasını önemsemeyecek raddeye eriştim neredeyse, çünkü ben de hak etmiştim, olmamıştı, "insanlar böyle" denmişti sonra da; madem böyle insan olunuyor, bu dünyanın anladığı dilden, tarihteki en "iyi" insan olmak da ancak böyle mümkün. Biri bana aksinin gerektiğini çok sağlam bir biçimde ispatlayana kadar, benden ne insanlık, ne iyilik artık, yakışmaz size.
Şimdi diyeceksiniz ki sana yakışacak mı bu hal? Yakışmayacak, herkese yakışsa bana yine yakışmayacak; daima insanları düşündüm, onlar için çırpındım, didindim, göz yaşı döktüm, neler neler yaptım hatta neler neler de yapmadım... Peki sonrasındaki bu ötekilik çok mu yakıştı bana, çok mu yakıştı bir bir her şeyimin hiçe sayılması yahut... Neyse. Sözün özü, madem illa ki yek olacağım, bu kırgınlığıma direnç fazla artık.
Hataymış işte, her şey hataymış; can dost bildiğim herkese kardeşim diyerek toprağın altındaki kardeşlerimin kemiklerini sızlatmaktan başka bir şey yapmamışım, alttan alıp tahammül göstererek yalnızca kendimi daha fazla örselenmeye müsait kılmışım, ben zaten iyi hiçbir şey yapmamışım! BENDEN DE NEFRET VE ÖFKEDEN DAHASINI UMMANIZ HATADIR, ARTIK SİZİ HAKLI VE BENİ BIRAKIŞINIZI İSABETLİ ÇIKARACAĞIMDAN EMİN OLABİLİRSİNİZ!
Belki bu sene bittiğinde kavuşursam isteklerime, çocuklara gideceğim, hasta ve kimsesiz çocuklara, onların kimsesi olmak için canımı dişime takacağım fakat sadece ve sadece onlar için bu çaba; üzgünüm insanlık, siz bile isteye bir beni daha yok ettiniz, bu defa canınız değil canım sağolsun.
Perdelerimin arkasından savunmasızlığımı binbir güclük
Açmaya mı aşmaya mı çalıştım çiçek hatrına olmayan güzelliklerin
Denerken sevdim yanıldıkça özledim ve hıçkırarak özümsediğimde
Ben o eski beni hayli özledim, dile gelmedim gözledim
İlk kırılma noktasından sonra asla anlamamış biri olarak kendini
Eşiklerimde gün gün kıvranıp kumlandım da duyurmadım
Saçma şeylere eğlenir görünüp yığıldım dayanılmaz hafifliğimle
Hunhartrak bir çabaydı göğzümdeki dikenleri güllük gülistanlık gibi
Afaroz etmek ve kanadıkça güm güm kanmak kimlerin dahli vardıysa
Es geçildikçe pes ettim ki haklıydım, gelirler sanmıştım
Gelmediler, çevre yolu hüznünde gergedan gibi haykırgım
Sırtımda ben ve dünya ile ayna gibi sırlandım
Nasıl masum ve saftım nasıl ikinci planda oluşumu
Takmadım olsundu ve değerdi
Sanırdım değerdim, yanıldım ve pörsüdüm
En son hiçbir şeye benzemediğimde dündü gün
Şimdi yarın dahi dün ve cebimde
Bir ne idüğü belirsiz tatlı kırıntı olsun
Aslın balyalaşmış kırgınlığımı ki kalmasın
Diye doğarsa kızcağızım,
Kalıtımlagözlerinde bu mağur babacık ifadesiyle
Önce tokatlayın sonra da
Beş parmağın izinden birer defa
Öpün beni inanayım kırıntılar
Erimeden de yaşamın mümkün
Olduğuna baharın artık unutmul
Yaralarıma inaden hatırlayayım tersiz
Dostluk neymiş sevgi neymiş
Zoraki bir aradalıkların oluşturamadığı
Modern düzlemin yüz karası Mutlulukarından
Kaçın kurası olursan ol yalnızca tek mevsim
Saklanmana yetecek bir takım parmak
Uçlarından uçuşur zamanın medeniyet
Asılı durduğun sadakate bir bak
Kan değil bok kokar ihanet
Desem şimdi aynı oranda sabret
Tükürürsün köprücük kemiğime
Unutulmayı sen hesap et
Edinemediğin o bir türlü sevgiden
Bir bakıma bedelen beklemelerin sadakat
Suyun kaldırma kuvveti kedere yetmese gerek
Derindesin kardeşim, boğuluyorsun affet
Adalet su yüzünde huzur toprak altına
Kibritliğine soyunduğun şu dostluk
Denen yokvari marifetin
Gölgesinde ne demeye
Umarsın karşılığından sadakat,
Hele sevgi şu logar kapağı hayatta
Doğurduğunda nefes ki
Özengeç bir ihmal gibi
Düşer yapraklarından
Son bir giyotin.
Perdelerimin arkasından delicesine az mı çabaladım dersiniz nefese uzanmaya; hep akşam oldu, hep karanlıkta kaldım ve kimse yoktu. Ben istemedim mi sanıyorsunuz? Sonsuza dek bir derine gömüp unutmayı pençelerimi. Hep söylüyorum ve anlaşılan susmayacağım bu gidişle ama ben de bu hale kendi kendime gelmedim be cancağızım... Şimdi siz yanılıyorsunuz tabii, hoşnutum gibi geliyor; hem insanlardan kaçıp hem de insan arıyormuşum gibi falan geliyor, halbuki size müstesna bir örnek vereyim; en saldırgan köpek bunun için eğitilmiş köpektir.
Çok sevdim ben insanları, hep sevdim, yer yer gösterdim yer yer belli etmedim ama vallahi billahi tillahi pek sevdim! Galiba bir yerden sonra evliya dahi olsan yetmezmiş tek taraflı sevgi, dostluk vesaire; gün be gün aşındım, her gidenin ardından kendi selamı anımsadım; zira ne yaptımsa, yemin olsun zerre gözetmeden kendimi, yalnız onlar içindi...
Kaç gece düşündüm, kaç gece ağladım, kaç gündüze zar zor çıktım, kaç ay sanki her şey yolundaymış gibi yaptım bir Allah bilir. Resmini her görüşümde duygulanışım yüzünden numarasını silip silip, tek kelime etmese de kıyamayıp geri eklediğimi bilmez de beni tribe girdi sanır eski "can dostum". Kimse nedenini sorgulamaz da agresifliğime takılır, yahut kimse durup sarılmaz da hep bir ağızdan şikayet ederler durgun halimden, asık suratımdan...
Ne diyeyim ben size be, kendim adına ne söyleyeyim de, bir defalığına başkalarına sonsuz sunduğunuz o sevgilerden, dostluklardan, değerlerden nemalanayım... Yok ben kızgınmışım, hırçınmışım, yıkıp döküyormuşum, insanları kırıyormuşum da ondanmış, YALAN! Bolca kırgınım ben olsa olsa! Kaldı ki böyle düşünme yetkisini kendinde görenlerin bir kere dahi benim için, beni gözeterek bana gelmemiş olmaları ayrı ironik.
Çocuk mu kandırıyorsunuz terbiyesizler, merhamet yoksunları, insaniyetten nasibini almamışlar!Ben bilmiyor muyum sanki kim ameliyat dönemi yanımdaydı, kim en güvendiğim insanların hiçbirinin telefonumu açmadığı gün benimle konuştu; kim ben sorduğum için değil, karşılık olarak için değil de kendiliğinden beni merak etti. HEPSİNİ BİLİYORUM -BURADAN SONRASI ÖNEMLİ!- ne yazık ki her kötü anı ve sonrasını...
M**ay gittiğinde Eda'nın binbir yoğunluk arasında benim için kısa süre de olsa kafeye gelişini ve söylediği "Eğer o gerçek dostun olsaydı, sen ona bir sorununu anlattığında sana söylediklerini hatırlardın." sözünü de; Beyza'nın o aptal ağlayan sesime rağmen sabırla benimle uzun uzun konuştuğu günü de; Emir'in sırf benim derdimi dinlemek için en iyi arkadaşlarını ekip benimle Dicle Kebap'a geldiği günü de, İlyas'ın ben koltuk değnekleri ile iken gerçekleştirdiği moral ziyaretini de dün gibi hatırlıyorum ve ANT İÇERİM BUNLARIN HİÇ BİRİNİ KARŞILIKSIZ BIRAKMAYACAĞIM!
İşte tam olarak buydu bir zamanlar, nasıl da özledim o geçmişi, kendimi, eski hiçbir şeyden habersiz ve kendini dostlarıyla güvende, sırtı yere gelmez zanneden hallerimi... Anlamıyor insan, iinsanın nasıl değiştiğini de nedenini de; dost dediğin tanıdık halini alıp tanıdık da günden güne başkalaştıkça düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi artık, benden geriye ne kaldı diye... Koca bir hiçin karşılığını edindiğim fikrine alışmak elbet güç, haşa sitemim Allah'a değil lakin hiçbir şey de asla kolay olmadı ki; zaman zaman kolayı aradım ama hep de korktum açıkçası kolaydan, ne zaman ki bir şey çabucak olsa yahut olmaya çokça yaklaşsa asla olmadı, yahut oldu ama beraberinde ne hüzünleri de getirdi.
Neticede suçladığınız tüm bu özelliklere sahip bir alptuğ hayat buldu; agresif, güvensiz, umutsuz, küfürbaz ve vesaire. Çok kolay olduy üstelik, tek celsede hayatımdan dünden razı göçenler sayesinde. Bu yazyılar durduk yere kazınmadı, düştü ama damdan değil göz pınarımdan...
Yanisi olurdum, cıvıl cıvıl olurdum, bende o potansiyel, o kafa hep vardı; bilinenin aksine hep bir yanım delicesine ve bugün çocukça olduğu söylenen herkesinkinden daha çocuktu. Yalnızca bir şans kafiydi arkadaş, bir parça hakiki değer, Aile harici gerçekten sıkı birkaç bağ yeter artardı. Çok farklı olabilirdik ulan insanlık senle ben; bakma şimdi de oluruz ama... Yenisi bol olsa da göz gideni sorar illa, "Kabahatin çoğu senin canım kardeşim."