Sevgiye Dairlikler

Hadi biraz beyin fırtınası yapalım, bugün düşündüm de bazı kavramları nesnel iyileştirip bazılarınıysa kötüleştiriyoruz. Sevgi mesela, sürekli olarak sevmenin iyi bir şey olduğundan bahsediyor ve bunu vurgulayan türlü şeye maruz kalıyoruz ama yalan... Sevdikçe iyi olan biri yok çünkü, iyi hisseden var ama olan yok; ancak sevilirken bu mümkün, oysa tek başına, adeta bir hiç olarak sev de gör bakalım iyi mi. Çok şey borçlu bize bu sevgi kavramı lakin esasen suç onun da değil... Bilmiyorum, belki de çocuklara ilk iş sevmeyi öğretmek değildir doğru olan, evvela kırık nedir, nasıl kırılınır, kırıktan nasıl kaçılır, kırık nasıl iyileştirilir öğretmek gerekir.

Sen sahile güneşlenmeye gittin diye ertelemediği gibi yağmurun yağmayı... Sen sevgiyle yola çıkarsın, ilk karşına çıkana sarılmak benzeri radikal kararlar alırsın, cesursundur çünkü karşılık alacağına inancın vardır falan... Hayatımızın ilk gerçek duvarıyla o an karşılaşmaz mıyız hepimiz; kimimiz beş yaşındayken bir çocukla oynamak isteyip reddedilişinde, kimimiz otuz iki yaşında işyerinde mobbinge uğrayışında...
Sizler ki madem bunun aksine inanıyorsunuz, öyleyse beni de inandırın, bana da yaşatın bu bahsettiğiniz iyiliği neredeyse sevginin; ben sevgiler adamı olsam da biliyorum ki bu bir lanet, sevgi hayatın kumaşıysa eğer bilin ki benimki ben çıplak kalasıya dek sökülüp gidecek... Sevmek demek birisiyle ayrılma yahut uzaklaşma ihtimalinin artık can acıtıcı hale gelmesidir teoride, pratikteyse bu ihtimale gerek bile kalmaz acı için.
Yanisi sevgi o kadar iyi ve ilaç bir şey olsa başta ben dahil hiçbirimiz ondan bahsediyor olmazdık; ona verdiğimiz bu önem, onu bu kadar üstte tutuşumuz falan... Belki de hepsi bir soytarının kralı hoş tutma çabasıyla birdir, zira tutmazsa başına gelecekleri hepimiz biliyoruz. Dün izlediğim filmde (Gizli Güzellik) adam sevgiye, zamana ve ölüme mektuplar yazıyordu, ben ne yazardım diye düşündüm o sıra, sadece sevgiye...

Ne diyebilirdim ki, "Halimi görüyorsun..." demek yeterdi galiba, lafı uzatmak ölülüktür çünkü bilirim, yazılarımın uzunluğuna sevgiyle... Birine uzun uzun bir şeyler yazarsanız bunun adı çırpınıştır; size onu kaybetmemek için çabalamak gibi gelir bu yaptığınız, "Ne kadar uzun yazarsam ona verdiğim değeri o kadar çok gösterebilirim, ona yazmaya üşenmediğimi..." kafasıyla bakarken siz, oysa sadece sizin yine her zamanki gibi bir sürü boş laf gevelediğinizi düşünür ve okumaz.
Şimdi anladınız mı sevgiye neden bu kadar kızgın olduğumu, zira bir duygu karşıdakinin hissiyle ilintiliyse bunun adı sevgi bile olsa soyadı zaaftır.
Ben de bu zaafa sahibim kabul, hatta en çok sahip olan ve açıkçası onu bu kadar "sevmemesine" karşın asla sonlandıramayacak biriyim, belki de ben sevginin ta kendisiyim. Sadece üzüldüğümü bilsin isterdim hepsi bu, çünkü bir zaafım daha var bilen bilir, bir kere sevebildiklerime...

Neyse.

0 Yorum:

Yorum Gönder