Ne Mana?

Bazen düşünüyorum, az evvel bugün ben bir arkadaşla konuşurken kafamı öylesine çevirdiğimde az bana baktığını gördüğüm, anlık da olsa gülmüş ve şaşkınlıkla fakat hiç bir şey olmamış gibi kafasını çevirmiş kızı düşündüm örneğin...
Sadece düşündüm ama, imkansız bundan bir mana edinmek, kaldı ki benim manalarım teker teker boşluğa çıkmakta; beklentilerimin halüsinatif halleridir belki bu izlenimler, muhtemelen ve pek tabii yaşanmamıştır böyle bir şey. Buna kesin gözüyle yaklaşıyorum çünkü yaklaşmamamın sonucu çok zor oluyordu, hatırlayabiliyorum hala geçmişten bir şeyler...
Saat bulmuş dokuzu, otuziki delikli vicdanım yan flüt gibi sesler çıkartıyor ve ben bunları harflere dönüştürüyorum yorgun argın; vicdanım kendime, mahvetmişliğim yahut etki etmişliğim dahi yok zira birininkini, hele ki bahsedebileceğimiz kişi bir kadınsa. İğne deliğinden çekip alıyorum sanki olmazları bir bir, olmayacak diye bakıyorum olmuyor, olacak diye bakıyorum ve yine olmuyor; artık demin bahsettiğim gibi durumların da yalnız birer yanılma olduğuna eminim, en azından gibi davranıyorum...

İşin korkulur yanı; bir gün harbiden birinin seveceği tutacak falan, o böyle kendini gözüme sokacak ama ben onu kendi kuruntumdan ibaret sanacağım, belki adım kendini beğenmişe dahi çıkacak lakin bilinmeyecek ben içeride kıvranmaktayım...
Bunun işin imtihan kısmı olduğunu sanmıyorum artık, daha da fazlası; eğer öyle bir şey olur ve tam anlamıyla kayıp gidersek birbirimizden her kimse onunla, ben her pencereden baktığımda onun ışığı kapalı, perdeyi her çektiğimde eve giriyor olacaksa bu kader değil, makus bir kederin arifesidir ki kederden kasıt yalnızlık. Sanki yalnız değilmişim gibi yani, istemediğimi iddia ettiğim manaları kendim mi uydurdum yoksa gerçek mi bilmeksizin içimde her defasında gözüme baka baka hür hür uçan aynı kelebek, neden hiç ölmez?

Yanlış anlamak, yanlış anlaşılmak ya da anlaşılmamak, anlamamak da, doğru anlaşılmışı yanlışa çevirmek bilmeden, yahut anladığını yanlış sanmak. Hepsi... Ben sevdaların salağıyım, çakamadım bir türlü köfteyi, öyleymiş gibi gözüksem, bunu benimsesem bile çekemedim inzivaya yüreği. Coşkunsun madem doğrusuna ol, madem uçacaksın uzaya değil göğe çık yoksa öleceksin; tutmuş dün bir kızı beğenmiş hafiften, Allah'tan hafif ha, zira bugün bir öğrendik kız herhangi birini sevmeye karşıymış, yani sevmeye demeyelim de zamane gençlerinin çıkmak dediği şu şeye; doğrusu şudur ki ben onlardan değilim, benim çıkmam bel bağlamak olur sevdaya, yemin içmek falan olur, eminim ki o da benim olmadıklarımın ilişkilerinden tiksinip böyle bir tavırdadır, lakin gel de anlat...
Kim inanacak, olsa olsa bizim hikayemizi bilen birkaç dost, onlar da zaten bizden; tutup herkese aynı şeyi baştan anlatmak da sıkıcı, üstelik de kanıtlayamam güzel seveceğimi gülümseyerek bilmem ne, yakışıklı bile değilim zati öyle...

Birbirine zıt bu ikilemlerden çekilip alınmak, içimi halka arz edip dokunmasını sağlamak adına; sonuçlanmayacağını bildiğim klişe bir yazı daha...
Açık olamıyor insanlar, bir şey de diyemiyorum ondan; herkes acımasız biraz, farkında veya değil; herkes korkak biraz, ben de korkak pek. Sevmeye korkan ilk insanı kim korkuttuysa Allah onun bin türlü belasını versin başka da yok diyeceğim; ben susayım şarkı konuşsun, "Bakışların bana biraz cesaret versin, korkuyorum sana aşktan söz etmeye ben. Bir sevdiğin varsa ne olur söyle..." lafları boşuna yazılmış olamaz, lakin ne mana bu? bu hayat bu? bu düş ve um? Son olarak da bugüne kadarki bütün doğru anladığım ama yanlış sandığım kadınlar, ne demeye söylemediniz sanki, bari bir arkadaşa bir şeye söyleseydiniz; siz de mi yoktunuz yoksa, gerçekten mi kimse sevmedi beni? Sorduğuma bakmayın ben bu gerçeği ezberleyeli 16 yıl artı sekiz saniye oluyor, yine de bu soru ürküttü, yanıtıysa öldürecek...

İstirham ederim bu şarkı eşliğinde okuyunuz, gerekse birkaç tekrar ile...


0 Yorum:

Yorum Gönder