Kafa Hikayelerim

Düşündüm de, zaten ben ne zaman düşünmemiştim ki; belki bazı belki asla, muhtemelen arada. Bugün dedim belli ki kimsenin bana aşık falan olacağı yok, eğer mümkün olsaydı hardalla evlenirdim ve bunu yaptıktan sonraki ilk icraatım da pek tabii onu aldatmak olurdu, bir kadınla...
Yanisi yanisi şuraya geliyoruz abisi; geçen gün kafede otururken, kaldı ki kafeye gitmeyi sevmem hele ki yalnızken, o gün mekan görevlileriyle görüşmek için girmiştim. Her neyse ben orada otururken, etrafta yine en sevmediğim cinsten hınca hınç kalabalıklar, bekleyişimin son bulmasını sabırla beklerken ben; örneğin sırf bu sabrı kendime belli etmek için dahi olabileceğine ihtimal verdiğim üzere etrafa, bir o ve inanmayacaksınız ama bir de bu yana bakınıp dururken yan tarafımda ama biraz ötedeki bir kızla sürekli göz göze gelmem, ona bakmamaya çaba sarf ettiğim ve çaba demeyi yanlış kılacak kadar çabuk başarmış olmama rağmen onun bana bakmaya devam etmesi, neticede az daha kendime bir pay çıkartacakken bu kurgudan...

Oğlum dedim, diğer tarafında hayvan gibi içecek bölümü, önünde kasa, her tarafında koşturan ve bağırıp çağıran insanlar, tabaklar-çanaklar... Tüm bunların arasında onun sana baktığına emin misin? hem de bir elin parmaklarını geçecek kadar. Yapma gözünü seveyim, üzgünüm ama bu senin sadece yazar yanın, orada oturduğun toplam belki 15 dakikanın ilk ikisinde kurmayı tamamladığın büyük bir ihtimal hikayesi; yanlış anlama büyük olan hikaye, ihtimal ise yok denecekten ziyade yok denmesi gerekecek kadar az, en azından doğruyu söylemek gerektiği takdirde...
Bununla da kalmıyorsun ki mübarek, mana kasıyorsun resmen hayatta, her bakıştan, sesten, koku ve dokudan kendine pay çıkartıyorsun, canın acıyacak biliyorum ama "kimse sana kendinden pay vermezken sen kendini pay ettiğin için" muhtemelen. Aynı aptal kız bugün sınıfın kapısından girdiğinde bunun bir işaret olabileceği fikrini 6-7 milisaniye de olsa aklından geçirdiğini bilmesem tamam diyeceğim. Ha sen şimdi kıza aptal dediğime takıldın tabi, güzel...

Korkma Alp, bunlar şizofreni alameti değil; kendi kendini gıdıklayamıyorsun hala... Bu sadece senin mecburiyeti bunu düşünme zahmetine kalkışan özneye dayalı yaşam biçimin...

Çok defa başımızdan geçtiği için bu, ben ancak senin 30 yaşındaki hayatı senin kadar iplemeyen, pek çok insanla bir şeyler yaşamış ama hiçbirine zerre itimat etmemiş ve de etmeyecek olan, ama her nasılsa mutlu gözüken, seninse öyle olmadığını, daha doğrusu bunun gerçek bir mutluluk olmadığını bildiğin ve bu bilgiye umut bağlayıp sadece bu yüzden yolundan şaşıp kendini değiştirmediğin abin olabilirim. Senden önceki 7'nin neden olmadığını anladık di'mi şimdi ikimiz? onlar da herkes gibi olacaktı, abi gibi abla gibi sana çok yakın birisinin öyle olması seni fırtınanın eşiği edecekti. Duygu, düşünce ve hal, bunlar bilime ve gene sığan şeyler değil...

Kaç hikaye kurarsan kur, olmak istediğim yaşlı yalnız balıkçı tavrına erişiyorum azar azar, bir de keşke "Yaşar baba" denseydi hatta bana. İnanmıyorum sana, bu da bir çeşit ilüzyon, akıl oyunu ya da aklın oyunu veya akılsızlık belki...
İçimi yakan tek şey bu işin yalancı çobana dönme ihtimali, onun da bunlar kadar düşük olmasına karşın üstelik; bir gün bir hikaye başa gelecek ve bunu sen kurmamış olacaksın, bense sendenmişcesine ezip geçeceğim ve ruhsuza çıkacak adım...
Bu kafa hikayelerinin bir sonu gelse, bir hikaye gerekmese, hayatın kendisi hikayeleşse; kastettiğim şuan dahi yazmakta olduğum hayatım değil, yani bu hayat ama, böyle yazılabilecek bir hikaye değil aşağı mahallelerden birinde düğün varken kulağında kulaklıkla karanlık bir odada bilgisayarın karşısında gözlerin kanlanana değin. Aslında var ya aklımdan geçeni hepiniz biliyorsunuz, Allah korusun tabi ama artık yazamayacak olsam ki buna bu yazıyı tamamlamak da dahil, önceki yazdıklarım, üstüne üstlük tamamını okumanız gerekmeksizin bunu size anlatır; ama olay şu, çikolatanın tadını bilmek ama yemek, hatta öpücüğün bir tadı olmaması ama öpmek, neden? güzel soru...

0 Yorum:

Yorum Gönder