Kırk Milyar Dolar
Az evvel şu filmi izledim, adamın birine tam kırk milyar dolarlık bir şirket miras kalıyor ve hisselerini devretmesini istiyorlar, ben de her film için özenle yapmaya çalıştığım üzere kendimi o durumun içerisinde düşündüm ve ne yapacağımı buldum:
Ömür boyu bütün giyim, yiyecek ihtiyaçlarımın karşılanmasını, tüm fatura vergi ve benzeri şeylerimin ödenmesini isterdim en önemlisi; hadi abart Alptuğ azıcık dersen de, her yeni çıkacak Apple cihazın bana alınmasını, bütün masrafları karşılanacak ve Türkiye'de yer alacak, benim fiziksel sağlığıma göre dekore edilmiş basit ve kaloriferli, 2+1 bir deniz kenarı (denizin girişi de yokuş veya taşlık olmamalı tabii, desteksiz girebilmeliyim) ve devamlı olarak yenilenen büyülü bir sinema sistemine sahip bir ev; ha bir de yakıtı, sigortası vesairesi karşılanacak, her sene yenilenecek bir Suzuki Jimny... Çok mu vasat geldi dileklerim, son maddemi de dinle öyleyse: Batman'deki Alfred gibi hem her şeyime yardım edecek hem de baya oturup dertleşebileceğim, çalışanım gibi olmayan falan bir abi. Hepsi bu. Ha ev niye 2+1 dersen, misafir kabul etmemek için bahanem olmalı.
Planın güzelliği basitliğinde, reddedemeyecekleri kadar ucuz bir teklif; bir de reddettiklerini düşünsene, koca şirketi ya da kırk milyar doları ne yapacağım ki? ne önemi var? Muhtemelen dünyanın en zengin insanları servetlerinin tamamından asla istifade edemeyecek mesela... Gerçi az zengin insanlar daha garip oluyor, adam aslında ortalama sayılacak bir Mercedes almış, geliyor sana bana hava atıyor;
"Elon Musk'ın roketi var sana ne oluyor?" diyorsun, "Sende Mercedes yok ki." diyor. Yani kıstasın, rakibin bensem vay haline be kardeşim: alkış istesen alkışlardık yani masrafa gerek yoktu.
İstemiyorum havuzlu, bin odalı villalar, yatlar-katlar, süper spor arabalar... Belki görsem aklım çelinebilir ilk dakika ama oturdum ciddi ciddi düşündüm, benim için hiçbir şey ifade etmiyor; ben bu hayatta en çok bilgisayarda bir şeyler yapıp, işleri bitince televizyon karşısında film izlemekten mutlu olan bir adamım, anlatamam yani size onu, cennet gibi hissediyorum öyle akşamlarda, bayağı içim okşanıyor.
Hal böyle olunca hayallerim de yine bu durumun en mükemmel versiyonu olabilir ancak, ne bileyim dünyanın en hızlı interneti falan gibi. Hadi diyelim çok manyak şeylerim oldu, altın klozet falan, ee? en sonunda şu siyahi şarkıcı gibi kameraların önüne de çıplak kız mı çıkarmalıyım, sıralama öyle mi ilerliyor? Ahahah. Neymiş efendim çok emekli hayatıymış benim arzuladığım, ha illa yaşlanıp elden ayaktan düşünce olsun değil mi bahçesinde salıncak, bir kafeste kanarya melezi saka olan, tüm gün sakince müzik dinleyip arada balık tuttuğum sessiz bir ev.
Halt etmişsiniz, iyisi mi beni boşverip ana akım hayallerinize odaklanın siz, hayal etmeyenin dövüldüğü o sırt çantanızı alıp dünya turu yapmak gibi; işin komiği şu ki aslında aynı yere çıkıyor, hepimiz bizi mutlu edeceğini düşündüğümüz şeyleri hayal ediyoruz ama siz garip bir şekilde popüler olanın geçerliliğinden, diğerinin tü kakalığından aşağılık biçimde emin olabiliyorsunuz.
Geçenlerde Ferdi Tayfur öldü, demediklerini bırakmadılar adamın arkasından vay millete ne acılar çektirmiş şarkılarında falan; bir tanesi bile onun garibanlara yaptığı iyiliği yaptı mı peki? Ulan herif gider ayak bütün taşınmazlarını falan bağışladı, siz fitre, zekat falan veriyor musunuz bari? Neyse yanlış oldu, daha yazının sinirleneceğim kısmına gelmemiştik. Yani demem o ki herkes salak ve şekilci, sonra da para mutlu etmiyor şekerim diyorlar; etmez tabi, sen o parayla mutlu olacağın değil, mutlu görüneceğin ve çoğunluğun mutlulukla özdeşleştirdiği şeyler yaptın çünkü; ha unutmadan, bir topluluğun marjinallerden oluşması onu her zaman alternatif kılmaz, onlar da kendi çaplarında çoğunluk yani, herhangi sosyal grup ya da cenah içerisinde bu duruma dair bir cacık değiştiği yok.
Benimki "Ay yavrum ben azla yetiniyorum, bak ne kadar da mütevazıyım." gibisinden bir tavır da değil ha yanlış anlaşılmasın, sadece beni tam anlamıyla mutlu eden -hadi burda abartılı bir kelime kullanayım-keyiften orgazm eden şeyleri çok net biliyorum; tabii nice insan mutluluğu çok şaşalı, çetrefilli, edinilmesi zor bir şey gibi kurguladığı için onu kendilerine sağlamasını umdukları şeylerden de bir o kadar komplekslik bekliyorlar; gel gör ki aynı insanlar ne zaman sanata dair bir şey görseler minimalizm övmekten kendilerini alamazlar. Öğrenilmiş tepkiler işte, ben buna kızıyorum, tüm toplumsal sınıfların ortak bir biçimde herkese ve her şeye karşı sunduğu ortak, aptalca, temelsiz tepkiler!
Neyse siktiredin toplumu, yine bana dönelim. Bu aralar çok fazla düşünüyorum ve şu kanıya vardım geleceğim hakkında:
Ben gelecekte çalışmak istemiyorum, yani daha doğrusu "geçinmek için çalışmak" istemiyorum ve bunun için de hayat standartlarımı değiştirmezsem yapmam gereken aşırı fazla şey yok, atadan kalsa ben alsam falan aşağı yukarı bir 4-5 basit daire yahut dükkan benim şu anki yaşantımı (ailemle olan ve üç kişilik yaşantımı bile yani) fersah fersah sürdürürüm. Böylece kendime boşluk kalır ve gerçekten tutku duyduğum, beni heyecanlandıran işleri kabul ederim ve onlar da yalnızca yanıma kâr kalır; birinin tipini mi sevmedim, ya da kaba saba itin teki mi; defol git kardeşim derim, lazım değil işin, kaybol!
Başta söz ettiğim gibi basit bir idealim olduğu için de, bir Porsche alacağım diye abuk birinin emrinde çalışmak durumunda kalmam, bugün denk geldiğim adam gibi; herifi tanımıyorum da yazılımcı galiba, sözümona ileri gelenlerden ve tam da bunu kullanarak 20'li yaşlardaki gençleri "seni listeme yazdım" falan diyerek tehdit eden bir tip, iş bulamamasıyla korkutuyor aklınca. Böyle çok insan tanıdım esasen ben, hatta daha sert birkaç olaya doğrudan şahit oldum, eski dostlarımın başına geldi...
Kendi devir daim eden bu düzenimi kurarsam herhangi bir dış müdahaleye kapalı olacaktır, dolayısıyla bilmem ne şirketinin kralı gelse benim için o kadar da önemli olmaz, bana ters bir şey dendiğinde masadan kalkıp gidebilirim, kaybedecek hiçbir şeyim olmaz; belki asla onların liginde olmam ama -çok afedersin- ciddi derecede taşağım olur, ki beni bilirsin, çok film izler, son sözlere bayılırım. Hem çok güzel bir şey nerden baksan, herkes şöyle böyle çekinip el pençe divan durup, bilmem ne bey/hanım diye kırılıp dökülürken istifini bozmayıp namerde muhtaç olmamak; neticede yükseği arzulayan birini düşüşle çok güzel korkutursun da, yerde oturmak isteyeni -ki yukarıyı yerden üstün diye kim belledi o da ayrı saçmalık- bu ırgalamaz. Belki de sırf bu yüzden finansal özgürlük benim kavramım, zenginlik öyle değil çünkü gerçekten ekseriyetle çoğu insanın tat alıp bayıla bayıla anlattığı en tipik şeyleri bile sevemeyen ama çok ufacık abuk şeylere delice mutlu olabilen değişik bir tipim ve kendimi böyle kabul etmeyi başardım, siz nasıl başaramıyorsunuz anlamıyorum.
Diğerleri desen belki bana deli der, küçümser kendince ama sorarım sanki önceden çok mu farklı bir şey yapıyorlardı. Ben kendini avucunun içi gibi tanıyan, neye meyledebileceğini bilen -örneğin kredi kartı açtırmama, içki içmeme gibi şeylerimin sebebi budur- ve nasıl gerçekten ama gerçekten mutlu olacağından emin biriyim; hatta sana tahmin edebileceğin bir sır vereyim, o başta saydıklarımın sadece yarısı bile verilse muhtemelen fit olurum, çünkü kalanını kendim sağlayacak kadar irade ve özgüven sahibiyim.
Şimdi sıra sende, düşün bakalım kendini,
Belki gir gün bana gelirsin, tanışırız,
Mehtap eşliğinde bunları konuşuruz belli mi olur
Yalnız rakı balık edebiyatı falan klişeler sıkacaksan istemem,
Maksimum kola olur bende, yadırgayacaksan gelme.
0 Yorum:
Yorum Gönder