10 Şubat 2025

Kariyer İkilemi: Konfor Alanı ve Risk

Bugün bir iş teklifini reddetmek durumunda kaldım okuyucu,

Alptuğ Dağ, Alptuğ Dağ'ın odasında.
Her ne kadar muhtemelen senin şuan kafanda canlanan kadar destansı ve mükemmel bir iş değilse de, hani bilirsin ya mihenk taşı gibi bazı işler vardır, tek celsedir ama onu yaparken tanıştığın birileri falan olur ve sonrasında bilinirliğin artar vesaire, kısaca dönüm noktası yani... Aslında bu tip işler karşıma ilk kez çıkmadığı gibi, ilk reddedişim de değil ne yazık ki. Kızma bana, mesaimle çakışıyordu n'apayım? Bu tip proje bazlı işler için en önemli şey zaman! Zaten hafta içi şirkete, hafta sonu yurt içi yurt dışı hafif freelance işlere bakayım derken kafamı kaşıyacak vaktim olmuyor ki. Ha yanlış anlama bundan bir şikayetim yok, hafta sonlarını da doldurmayı tercih eden de kendini sosyal anlamda sıfırlayıp adeta cartayı çeken de benim, kaldı ki yaptığım işi de çok seviyorum hakikaten ama...

Zaten bizi bu amalar mahvetti... Öyle binde bir gelen fırsatlara atlamadıkça uzayıp kısalmayız, hele Türkiye gibi bir ülkede; işte ben de bu ikileme takılıyorum, önümde iki bambaşka hayat var:
  • Biri bu zamana kadar gayet güzel ilerleyen hayat, sabit de olsa düzenli gelir, sağlık sigortasıydı yemek kartıydı cartı curtu derken çoğu kişinin benim de yaptığım üzere gayet tadını çıkaracağı sade, tatlı bir yaşam. Gelir düzeyinden bağımsız söylüyorum bu arada bunu, yani herkesin kendi yorganına göre olan bir düzlemde düşünürsek bunu -ki üstelik remote çalışıyorum, yol parası, yolun eziyeti ve günden yok yere ekstradan yemesi gibi şeylerden münezzehim- son derece akla yatan ve en önemlisi güvenli bir yaşam şekli, ayrıca kimsenin de yadırgayamayacağı bir şey çünkü işim nispeten havalı ve saygın da aynı zamanda. Ben zaten bir şeylere tamah eden bir tip değilim, burnum havada da değil, o yüzden bir kulp bulamıyorum bu düzene.
  • Diğeri daha böyle başarı hikayelerinde başlangıç kısmında duymaya alışık olduğumuz türden; kara düzen, yine çok çalışıyorsun ama sabit bir gelirin yok, birden ortada da kalabilirsin, o Amerikan rüyası gibi ağızlarından salyalar akarak pompaladıkları, "Risk yoksa başarı yok!" cümlesindeki risk senin ağzına tükürebilir, bir macera uğruna durduk yere tıkır tıkır işleyen geçimini zedeleyip sürünebilirsin. Ama olur da denk gelirse karşına gerçekten esaslı projeler, başka bir yere bağlılığın olmadığından rahatlıkla katılım göstererek, vereceğin emek ve özenin ölçüsünde parlama ve gitgide yükselme, tanınma vs. şansı yakalayabilirsin; ama tabii özellikle sinema sektöründe son dönemde herkesin gözüne sokulduğu üzere, verdiğin emek, özen ve diğer her şey birilerinin yanına kâr kalıp ezilebilirsin de.

Böyle bakınca, Türkiye'de standart yaşamın da bir survival deneyim olduğunu göz önünde bulundurursak, benim gibi birinin -gerek engelim gerekse başka şeyler dahilinde yaşamımın herhangi bir insana kıyasla ne denli farklı olduğunu göz önünde bulundurarak- riske atacak pek kurşunu yok, gözümün önünde değişik işlere girmek suretiyle eriyip giden onca sözümona girişimci varken, Tedx'te at koşturan, her fırsatta "konfor alanı" kavramına bok atmaktan, tu kaka demekten geri durmayıp da aslında tüm insanların her bir eylemlerini yalnızca ama yalnızca mutlu olmak için yaptığı gerçeğini, dolayısıyla kişi eğer herhangi bir biçimde ve sebeple mutluysa otomatikman bu mutluluğun bir konfor alanı sayılacağını gözardı eden birkaç enterpreneur'e kanarak kendimi ve doğrudan ya da dolaylı olarak fark etmeksizin ailemi tehlikeye atabilecek kadar şımarma hakkım yok. Kaldı ki bu güvenli, nispeten dahi olsa gönlümce harcama yapabilecek, hiçbir yere borcum harcım hatta kredi kartım dahi olmayan düzeni kurabilmek için onca sene boktan okul sıralarında çabalamış ve her geçen gün benimle aynı yerlerden gelen, tanıdığım bildiğim insanların iş arayışlarına vesaire güçlükle seyirci kalırken.
Alptuğ Dağ, kendi odasında kurgu yaparken.
Tüm bunlar kesin ama hala kesin olmayan bir şey var, nasıl uzayıp kısalacağım ben?
Yanisi sabit bir maaşla sabah 10 akşam 7 bir tempoda nasıl bulunduğum sosyal ekonomik düzeyin üzerine çıkabilirim, yahut bunu başaran biri olmuş mu? Dev bir cevap: Hiç sanmıyorum! Peki ya sen okuyucu? Bu defa mevzu ciddi, işin ucu ekmeğe, yaşamaya, geçinmeye dayanıyor neticede; senin durumun ne, nereden nereye geldin yahut nerde yerinde sayıyorsun? Bana ne önerirsin veya neye değmediğini kendi hayatından gösterirsin.

Zira ben bu işin içinden çıkamıyorum, muhtemelen ülkedeki her genç gibi; hoş, yaşamıma bakınca kendimi gençten saymamı doğrulayacak tek gerekçe yaşım belki ama...

0 Yorum:

Yorum Gönder

Alptuğ'un Mekanı