Özlemek Üzerine


Bir arkadaşımla özlemek kavramını konuşuyorduk geçen, çok şaşırdı nedense özlendiğimi düşünmediğimi söylediğimde.

Özlem eylem gerektirir, öyle uzaktan "Aman da bir Alptuğ vardı." demekle olmaz, kaldı ki ben bunu diyen olduğunu da sanmıyorum.
Ben özlenemem çünkü zaten beni özleyebilecek insanların özlem çekeceği kadar açmam, açamam arayı. Anlıyor musun okuyucu?
Akıllardan geçiyor muyumdur diye düşünmüyorum desem yalan, bal gibi de düşünüyorum hep; nitekim acıyla, kanaya kanaya da olsa kendime en yüksek seslerle fısıldıyorum düşünülmediğimi ve düşünülmeyeceğimi. Gerçeğin çok sert olması ona alışmayı daha gerekli hatta acil kılıyor neticede.

Özlediğim var mı diye düşünüyorum, yok, sıfır; işin aslı, bu benim için üzücü hatta kendimi cezalandırmak istediğim bir suç olsa da, özlemek şuraya dursun, kimseye değer bile veremiyorum galiba.
Biliyorum bunun müsebbibi ben değilim ama, insanın kendilik hissettiği değerden her nasıl olursa olsun kopması kendine kırdırıyor sanırım.

Özlediğim biri yok ama bir şeyler var esasen: Nice dostlarımın hiçbir şeyi olmadığımı bilmediğim, beni hala kalabalık sandığım günleri çok özlüyorum, ansızın birine hakikaten aşık olup kendi kendime bile tüm acıları dindirip hemen hayata güzel bakabildiğim, kendime çeki düzen verebildiğim, daha doğrusu buna gücüm yeten vakitleri öyle özlüyorum ki...

Neyse okuyucu, ezcümle, birilerinin hala özlenebilir kalması öyle değerli ki, bir gün anlarsın. 

0 Yorum:

Yorum Gönder