Kadınlı Geçmiş ve Kadın

Bir kadına bir başkasından söz etmek, bir günah gibi, özellikle de mevzubahis olan eski sevdiğiniz kadınsa ve bahsettiğiniz kişi de onu sevmemeye çalıştığınız ve ondan sonra bir başkasını da sevmediğiniz, sırf sevdiği biri olduğunu bildiğiniz için -o zamanlar- uzak durmaya çabaladığınız fakat elbette ki beceremediğiniz biri ise eğer...
O istedi, benim yahut kaderin bunda hiç suçu yoktu bu defa; anlat dedi nedir hikayen, ben de onu diğer herkesten yakın bulduğum için anlattım olanı biteni, bütün eski defterleri, şuan tanıyor olduğu o eski kadın dahil her şeyi. Fakat araya sıkıştıramadım onu hala seviyor olduğumu, ona bunları anlattığımı fakat içim ona ait olduğu için ve içten içe o kötü kadını bile ne kadar sevdiğimi bilirse belki bana daha farklı bir ısınabilir, ne bileyim bir şans verebilir falan diye; boşa çıkacağına benim, beynimin ve kalbimin ziyadesiyle hemfikir olduğu masum, çocukça bir umutla işte... İmkansızdı, olmazdı falan filan, bin yılın her zamanki hikayesi bütün destursuzluğuyla yine hayatımın tam ortasında durmakta, ben buna alıştım dahi üstelik, zor bela da olsa ve artık beni nemrutlaştırmaya da başlasa. Lakin aklımda belirmek için hücum etmiş soru işaretleriyse, iyiye mi kötüye mi alamet olduğunu saptayamadığım çok güzel bir açık bulup kanıma girmeyi başardı uzun zaman sonra...

O bana neden bunu sordu? Buna nezaketen diyebilirsiniz, ancak o arada derdim olduğu izlenimi vesaire bir şey vermiyordum, lafın gelişi değil gerçekten merak etmişti, belli ki benim aşka bakışımı, falanımı filanımı, gelmişimi geçmişimi öğrenmek istemişti; fakat yine söylüyorum ki böyle olup olmadığına değin el ile tutulur bir şeyim yok, son dört senedir elle tutulur hiçbir şeyim yok, ama orası ayrı bir tartışma konusu. Hadi onun bana bunu soruşunu izbe sokak araları gibi bir kenarda unutulmaya mahkum bırakabilsek bile canı yanmış bir kadın edasıyla, ben bunu neden yaptım, gerçekten ne geçiyordu bilinçaltımdan, size demin sıraladıklarımdan da çarpıcı ne vardı? Bir şey vardı onu hissediyorum, kendini tanıyacak kadar başbaşa kalmış insanlar hissederler, boş kuruntuları da çoktur fakat bu sefer öyle değil gibi, hissediyorum işte...
Söyleyemediklerime yanarım ben şimdi teker teker, içimde kalanlara, etik olmayanlara, söylenmeyecek fakat yazık olmuşlara, en dolusundan bir hatta birkaç "Seni seviyorum!"u birden kifayetsiz kılacak tek kelimelik cümlelere, onbinlerce hatta yüzbinlerce satırlara, onun bunları bilmeyecek oluşuna, bilişinden aramızda doğabilecek türlü kötü duruma... Yanayım yanayım, ateşlerde yanayım...

Ah, cesaretim tam ama keşke, keşke o tünelin ucunda bir çıkış olduğunu bana ifade edebilecek en ufak niteliğim olsaydı cebimin bir köşesinde; hem kendime, hem ona, hem dünyaya, hem de aşka bu kadar mahçup hissedip en ufak bir fotoğraf karesinde dahi o mahmurluğu barındırmak zorunda kalmasaydım suratımda, yalnızlığımı doğurduğunu düşündüğüm... Tüm bunları yekten söylemek ne güzel, tıpkı o gün olduğu gibi; ama adı üstünde o gün işte, ya devamı da o gün gibi olursa; sevdiği biri olursa, arkadaş kalmaya yeniden devam edersek yanisi, hatta onu bile beceremezsek artık -yine benim yüzümden üstelik- ve bütün bağımız koparsa; bir daha olursa, gündelik ve bambaşka konulardan, hatta özellikle de uykudan uzun uzun bahsedişlerimizden bile mesajlarda, o kadar mutsuz olursam ki keyif bile alamazsam... Dün en sevdiğim kadına yaralarımı açtım ben, belki size ve herkese de açtım; ama yaramı açtığım kadının, üstüne üstlük diğerinin aksine zerre kendi payı olmaksızın bir yaram, hem de daha derin bir yaram olmasına seyirci kalırsam oturup yine böyle uzun ve aptalca yazmaktan başka ne yaparım diye düşünüyorum, bunun bile bir cevabı yok...
Çok karışık oldu özür dilerim, siz bir de içimi düşünün; yahut boşverin, kaçmasın neşeniz...

Üçüncü, son ve de zor bir soru olarak; ben neden ona sormadım?
Bu bahsettiğim gerekçelerden ve biraz da burada bahsetmem doğru olmayacaklardan ötürü ben anlattım belki, ama o anlatır mıydı? Şimdiden sonra sormaya kalksam o aslında meraktan öldüğüm lakin onu sıkıştırma korkusuyla asla yeltenmeyi dahi aklımdan geçiremediğim o soruyu, tatmin edici bir cevap alabilir miyim? Tatmin edici işte, ona unutturabileceğim bir geçmiş, bütün kötü anılar, onu mutlu edebilmek için bir yol falan... Hoş o benim gibi de değil zaten, daima mutlu daima da enerjik, kimseyle en ufak husumetini duymadım; ama bir önceki yazımın konusunu, yani insanların göründüğü gibi olmayabilecek geçmişlerini de göz önünde bulundurunca kafam allak bullak oluyor...

Bu yazının bir sonuç bölümü yok, peki şaşırdık mı? elbette hayır. Şimdi ben bu yazının bana sunmuş olacağı tek şey olan içimi dökmüşlüğün rahatlığıyla bir daha, hatta bin daha düşüneyim olan biteni, sizse gündelik hayatınıza kaldığınız yerden devam edin en iyisi...


0 Yorum:

Yorum Gönder