İstinaden

Bir arkadaşın aşırı acıklı, bir o kadar da bok hikayesine denk düştüm bugün, aklımda da bazı şeyler belirdi; bu arkadaş militarist falan bir adam, kırk yıl düşünseniz aşk ile meşk ile zerre alaka kuramayacağınız ölçüde bir adam, kendi de böyle ifade eder zaten. Neyse efendim, bu adamın öyle bir hikayesi var ki, yaşanmayacak bir şey değil, hatta yaşanma olasılığı çağımızda hayli fazla; ancak bir o kadar gerçek, bir o kadar acı, bir o kadar beklenmeyen...
Burada anlatacak halim yok lakin kafanızdaki manasız abartılar ve fazladan soru işaretleri giderilsin diye hayli yetersiz bir kelime olarak "aldatılmak" var bugün de masada...

Etkisinde kaldığımı itiraf etmemek olmaz, benim eski halim biraz, biraz yaşadıklarım, biraz yaşayamadıklarım ve biraz da yaşamamak adına bazı şeyleri yapmadığım... Ancak asıl takıldığım nokta şu;
Bunca şey olup biterken, etraftan örneklerini duyarken hatta şahit olurken, hatta ve hatta bu kadar olmasa bile daha da iyi olmayan tonla şey yaşamışken halen neye istinaden polyannamtrak bir umudum var?! Kendime çok aptal göründüm açıkçası bugün, her ne kadar doğru yolda olduğumu söyleyen belki yüzden fazla kişiyi toplayabilecek dahi olsam bu his tıpkı bir doğum lekesi gibi belirginleşti ruhumda ve evet, sanırım en doğru tanım bu. Yok neymiş gün gelecek bizim gibi seven bir kadın çıkacakmış, bizi sevecekmiş, şiiri sevecekmiş, bizden mutluluk duyacakmış, eksiğini bizimle giderecekmiş, cana can olacakmış falan da filan. Çok beklerim di'mi? açık söyleyin canım, biz bizeyiz şurada; evet diyin çok beklersin, çok ama çok beklersin, beklersin ama gelmez diyin; iyisi mi siz bugün bana bütün "ama"lı cümleleri bir arada söyleyin, haklı bulmaya yakınım çünkü, acıtmayacaktır...


Hayaller falan ama, buna ego diyenlerin de ağzına etmekle birlikte diyorum ki biz gibisi yok, olmayacak; kadınlara suç atmayayım ama yok... Biz kıyıda köşede kalmış, en izbe, en metruk, en yalnız, en dokunulmayan, en bilinmeyen, bilinmek de istenmeyen, tercih edilmeyen, düşünülmeyen, varlığına değin herhangi bir yönelimde ısrarla bulunulmayan, pek güler yüzü, hayata tutunur yanı kalmamış ama öyle de gözükürse temelli işlerin kötüye gideceğini bilen, bolca da mecburiyetten rol icabı her şey yolunda gibi yapan yalnız, yapayalnız, bir şeyler yazan, sürekli ve kendi kendine -mecburen- edebiyat yapan, çıkış yolu olarak da var olmayan, olacağı da meçhul olan bir bilinmeyenin yine bilinmeyen gelme ihtimaline dayanaraktan onu beklemek ve de yalnızca gelmesi halinde onu şaşırtmamak adına istikametini bozmamış, yoldan çıkmamış, elinde yalnızca biraz edebiyat, güzel sevmeler ve en iyi beklemeler bulunan pek kimi kimsesi olmayan, aklındaki en büyük sorulardan ikisi "benim eksiğim ne?" ve "nerede hata yaptım?" benzeri şeyler olan cevapsız kimseleriz, bizden ne beklersiniz?

Şimdi inanmamak da vardı bir dehliz dibinde, kin tutmak vardı aşka sevgiye, kadına hatta insana bile; yapsaydık da ağzını açamazdı kimse, durduramazdı bile. Bunun nedeni ya akıllanmamış olmamdır, ya da hala, tüm zorluklara rağmen doğru yolda olduğum; inşallah ilki değildir, zira ilki demek, boşa geçmiş ve geçecek bir ömür anlamına gelir; bence gelir, sence gelir, onca gelir, bunca gelir, kısmen gelir, beklediğimiz aşk gelmemiş ve gelmeyecektir ama o gelir işte... Kim bilir, belki de portakalı olmasa bile mandalinayı soymuş, baş ucuma koymak suretiyle bir yalan uydurmuşumdur, duma duma dum da, asıl soru şu; bunun yalanlığını yahut gerçekliğini bana kim, daha da önemlisi ne zaman kanıtlayacak?

Pek de iyi sebeplerim yok inanmak için, inanmamak içinse dolu birkaç hafriyat kamyonu kadar; yalnızım da zaten, yekten demekteyim ki beni, ama önce bahsettiğim o arkadaşı yanlış kuruntulara, yargılara kapıldığımıza inandırıp bizi eski benliğimize kavuşturacak birileri yok, ama olsun, çünkü onun hiç umut, heves yahut beklentisi, benimse fazla zamanım kalmadı direnecek, acı ama gerçek...


0 Yorum:

Yorum Gönder