Gül Tanem

N'aber gül tanem, biliyorum diyorsun ki bir şair "N'aber"den daha başka bir şekilde girebilirdi cümleye diyorsun ve farkındayım bu defa sana yazmayalı geçen zamanı (şayet ki buna zaman denirse) hayli uzun tuttum...
Çok özledim seni, olur mu deme oluyor; sanki bilmez misin sen de bu adam aşmış özlemenin gereksinimlerini çoktan, tanımadan, bilmeden, varlığından yahut geleceğinden emin olmadan özler olmuş. Bazen düşünüyorum hani, herkes kendini kandırıyor, herkes deliriyor, herkes bazen olmayan şeyler görebiliyor; ben mesela, şimdi çok uğraşsam, düşüne düşüne omzuma adeta bir elin değdiğini hissettirebilirim bile kendime. Şartlar böyleyken sen diye birinin varlığı konusu da sadece benim akıl sınırlarımın içine hapsolmuş dört harfli "umut" kelimesinden öteye gidememiş...
Belki olmayacaksın hiç, yanisi tüm bu yazıların ve dahasının yazılacağı biri olmayacak, "Kızım" yahut "Oğlum" adlı yazılarımı üzerine alınacak bir çocuğum olmayacak. Bu ihtimal beni boğuyor, yani evet sanat toplum için kafasındayım ben de ama harbiden kim ne yapsın benim edebiyatımı senden başka; düşün varsayalım benim onca kusursuz laflarım olmuş, eğer sen diye biri yoksa bu kimseye bir şey ifade edemeyecek bile. Kaldı ki benim olayım yazmak değil sevmek çoğunca, bu da demek oluyor ki yazıyı çiziyi yak at; ait hissettiğim, tereddütsüz, evhamsız, huzurlu ve keyifli bulunduğum varlığından dahi sen, senle ve sana dair kurduğum bazısı derinlemesine planlı hayaller olmayacaksa ben n'olacağım?

Neyse gül tanem sıkmayayım bunlarla seni, ben hala biliyorum ki bir gün çıkıp geleceksin ve ben adına çiziktirdiğim tüm satırları destur edip önüne sereceğim al bak bunlar sanaydı diye, şuan dahi böyle bir davranışa karşı verebileceğin irili ufaklı tüm tepkileri analiz etmekten geri kalmayan beynim ise o an yalnız senin kendini ne denli değer hissedişinle meşgul olacak ve gerisi malum...

Gül tanem diye ilk seslenişim sana ve seninse kim bilir kaçıncı bilmeyişin, sayamadım artık. Hoşuna gider mi bilmiyorum, nelerden hoşlanırsın bilmiyorum, saç renginden, göz renginden, ten renginden, rengarenk ruh hallerinden falanından filanından bir şey koparıp kendimce sana bir ad betimleyebilmem için yeterince yanımda değilsin ve ben bunu özlüyorum ki özlemek dediğin evvelden bir arada olduğunla ayrı düştüğünde vuku bulan his tanımıyla içimdekiyle çelişiyor bile. Hiç bir şey bilmiyorum, hakkımda ne düşünürsün, eğer sensen tanışıp karşılaştığımızda vesaire illa ki iyi geçiniriz ama arada birazı da babamdan kalmış olabilecek ve sirayet edecek huysuzluklarım, inadım vesairem seni ne denli etkileyecek, daha da önemlisi, bir gün senin sen olduğunu anladığımda tıpkı bunun gibi daha ne sen benden ne ben senden başka bir şeyden haberdar değilken yazdıklarımı sana senindir diye göstersem düşünür müsün deli olduğumu, zira mümkün bu...
Bundan bahsetmedim pek gül tanem bak, hazır şimdi değineyim azcık; bizim apartmanda bir amca vardır, safça bir amca, bayağı saf, amca gibi bile değil, onu da deli sananlara şahit olmuştum bazen, o neden öyle diye sormak da aklıma gelmemişti ama bir gün her kimden hatırlamıyorum ama işitmiştim. Birini sevmiş işte vakti zamanında, vermemişler, şimdi hafif çocuk, hafif deli, hafif ruh gibi bir abi... Elinde gülle dolaşandan bahsetmiştim zaten evvelden... Yani demem o ki örneği var ve bu mümkün, lakin ne hikmettir ki benim gibi olmayan birilerine yazan fakat sonradan o birilerinin hayatına girdiği kimselere rastlamadım...

Merak da ediyorum seni, yanıktır gibi geliyor çünkü canın, bir yalanla oyalanmışsındır, oynayan taşa basmışsındır olur çünkü böyle, aldanmışsındır kanmışsındır olur, hatta tam şimdi öylesindir, belki değmeyecek biriyle el ele kol kola musmutlusundur, benim ihtimalimi aklına bile getirmeksizin umduğun güzel günlerinizi düşlemektesindir. Hatta belki şuan tanışsak benden tiksinirsin, dışarıdan bakarsın olabildiğince, deli midir nedir dersin bu çocuk gül tanem, aklına bile gelmez yazdıklarımı okumak, hatta bu yazının başlarını okur da sıkılır, buraya gelmeden kapatırsın ve bunun da adı kader olur; ya da ben ne diyorum, bu bile olmaz işte, beni de sadece "edebiyat yapmış olmak için" yazan basit ve popüler veletlerle aynı kefeye koyarsın ve gözünden iyice düşer giderim... Sana kızmam, kızmam kızmam da son otuz yılımı hunharca üzülürüm bir andan bir ömre yayılacak şekilde yalan yok, sen demişsin sonuçta bunu gül yüzlüm; bunun senin kim olduğunla, güzelliğinle bilmem neyinle zerre ilgisi yok, sen olduğun için işte, sen...
Hislerime göre eğer bir gün birbirimizden haberdar vesaire olursak bu yazının bu üç noktasına geldiğin anda benim sana duyduklarımın karşılığını bana verememekten çekinmek benzeri hislere gireceksin, etme, etme gül tanem...

Sana gel diyemem, çünkü elinde değil, çünkü çünkü çünkü... Allah'ım varsa öyle bir yar, n'olursun çıkar karşıma, yoksa da del eyle razıyım, ama varsa tez zamanda; vakit de sendendir tamam, lakin şu kulunu yaratışın, şu dillerim, şu ellerim, benden razı olduğun bir şeyim hürmetine, n'olur, gül tanemi bana bağışla... 

0 Yorum:

Yorum Gönder