Kutu

Ne desem bilmem,koşturuyoruz işte herkes kadar,hasbelkader tutunduğumuz umutlar,inançlar,beklentiler falan fişmekan;bu heybet içinde akıldan geçen türlü düşünce ve kalpten bir kutudan çıkar gibi taşan türlü duygu da beraberinde.Yorgunluk?Yorgunuz ama geçeceğine itimadımız olması çığrımızdan çıkmamızı engelliyor.Keşke daha berrak olsaydı diyor insan,hayat,durumlar,yaşanılanlar,insanlar ve her ne kaldıysa bahsedilmedik.Diken üstü hissediyorum kendimi uzak yakın ihtimallerin bilinmezliğinden,yıpranmışlık diyemeyiz ki ben hala taze bir yüreğe sahibim ama,kutudaki sabır taşından aynı şekilde söz edemem...
Bu durum var ya aynı şey gibi;sanki böyle birine falan aşıkmışım da hani,ona sormamışım ama aramız çok da iyiymiş zannedersem,bakarsın ben bunu ona söylesem o çekip gidecekmiş,malum ben de kaybetmek istemez ve anlarımızın tadını çıkarırmışım ama bir yandan da içimde tatlı bir burukluk hakimmiş gibi,anladın sen?
Velhasıl demem o ki temkinin korkuyla harmanlanıp hiç ses çıkarmaması ama var olması hayat şu sıra,gelecekten yahut ölümden korkmak ve bu yüzden veya değil ama hunharca da merak etmek gibi düşün...

Şu şıra hayat iki düğümün birbirine tam ortadan bağlanabilmesini sağlayan serbest bırakılmış ip parçası da diyebiliriz,ya da bir kolinin içinde ne olduğuna bile değil de yalnızca boş veya dolu olduğuna dair saatlerce düşünmek ama o koliye dokunmayı,açmayı,eline almayı ve vesaireyi akıl etmeye karşın yapmamak;hunharca merak edip bu merakı tam da aynı oranda dizginleyip hiç bir şey elde etmemek ama bu sırada zamanın akıp gitmesi...
Aşıksam falan diyordum ya(mesela yani),eğer öyleysem ve zaman,dolayısıyla da hayat tükeniyorsa;bunların son nefeslerimiz olduğunu farz ettiğimizde mesela,hatta o kutunun içinin boş olduğunu,olacağını neredeyse bilmeye yakınsam dahi her ne pahasına olursa olsun yerimden kalkıp bir kutu açmaya harcanan enerjinin çok daha ötesinde duygu ve düşünce harcamama değer mi,işte bu mesele...

Burada ki (evet ki ayrı) aşk belki çok iddialı bir anlamken kutu bildiğimiz kutu;ve ben öldürebilsem o kutuyu tereddüt bile etmezdim anlıyor musunuz,üstüne üstlük  öyle bir kutunun olmamasına karşın yapardım bunu da.Bunu yapabilen beninse aynı farzımahallikte düşünmek icap ederse söz konusu o aşkı,alabileceğim herhangi olumsuz tepki,cevap ve türevlerinden dolayı itiraf edemeyişim ne de tezatlıktır değil mi?
Hayatın karışık yönü bu işte;hayat bir kutu olsa ve içinden aşk çıkacağına bir gram inancım olsa,o aşkın karşılıklı olmayacağını bilsem dahi her defasında yine ve yine bıkmadan açarım;lakin bunun bile olma ihtimalimim,benim üzerime olmayan evimin kapısının önüne bırakılacak bir kutudan aşık olacağım bir kadın çıkmasından daha imkansız olacağını yazık ki söylemem gerekir,ki burada da olay çıkan herhangi kadına aşık olabilme imkanım değil o kutunun benim kapımın önüne bırakılmasıdır,eğer daha cezbedici bir seçenek isterseniz de kutunun kendi kendine kapımın önüne gelmesi,hatta direkt orada belirmesi...İşte bütün bu yazıca okuduğunuz tutarsızlıklara da Alptuğ Dağ deniyor burada ve sanırım biraz biraz anlamaya başladım son örnekten sonra;belki de mucizelere fazla bel bağlıyoruzdur,hatta ummadığımız şekilde çok sıradandırlar artık ve ondan böyledir diyeceğim ama diyemem,zira ben uzun zamandır hayatı küçük detaylarda okşamaya meyilliyim,kutu gibi...


0 Yorum:

Yorum Gönder