Biten Yazı

Sezen ablanın(ablalık bir yaş da yok aramızda ama)şarkısındaki gibi uzak geliyor artık,yaşamak,hayat,hissetmek,teveccüh...
Uzak anladın mı?Olmaza olmaz diyorsun bir yerden sonra,sözde mantık adı altında yalnızca umut etmeyi kesiyorsun;mantık budalası bir yetişkinin hayallerinin peşinden giden bir çocuğa yenik düşmesi vardır ya,işte sanırım ben artık biraz biraz yetişkinim ve ona yenik düşmüş olabilirim.Bu bizatihi demektir ki;o heyecanlı ve hayalleri olan dünya tatlısı bir çocuk,bense onun hayallerinden biri olmadığına kendini ikna etmiş,"mantıklı"denilen türden davranmaya bir marifet gibi bakmamasına hatta nefret etmesine rağmen öyle yapmak zorunda hisseden aptal bir yetişkin.Ona sevdiğimi söyleyemem,oysa inanır mısınız daha saatler önce aklımdan "Seven sevdiğini söyleyecek arkadaş,kimse seveniyle geçirmediği anların kahrını çekmek durumunda değil" benzeri bir cümle basıp gitti...
Tabi bu ihtimal dışı,ancak bir fantezi;neymiş efendim ona sevdiğimi itiraf edecekmişim de o da dönüp bunu beklediğini söyleyecekmiş.Üzgünüm ama hayat bu kadar güzel değil işte,emin olmasam da,ondan bunu beklemesem de söylediğimde gidecek biliyorum.Emin olmaksızın bilmek diye bir şey var inanın,aşkta var;çünküsü herkes gitti anladınız mı,iyisi-kötüsü,seveni-sevmeyeni,vesairesi.Ve insanlar gidince "biz bize" kalacağımız bir bizlik de kalmadı,neredeyse artık yalnızlık bile yok da ben var;bencil yahut egoist falan değilim,bu halihazırda gözlerinizle gördüğünüz,tamamen hayatın beni itmesiyle oluşmuş bir kendindelik hali.Kendimdeyim yani,bilincim açık,gözlerim açık,parmaklarım hala klavyede,düşündüğüm pek çok şey ve kişi mevcut,kalbim hala atıyor zannedersem...

Değin böyle mi gidecek sonsuza,kesinmiş gibi endişe edilerek;tek ben değilim ne yazık ki,yani bu dünyada bu şeye sahip tek kişinin ben olduğunu bilseydim çok daha güzel olurdu ama değilim,bunu da çok güzel bir şey olduğu için değil,ben çok fedakar olduğum için söylüyorum.Daha bu sabah aynı şeyleri yakın bir arkadaşımdan duydum,bir şey diyemedim;beni bilen bilir zaten yıllardır aynı terane,bir şekilde bilirdim yine uygun olmayı ama tüm bunları daha yeni yeni tadanlar oldukça içim acıyor yalan yok...
Güvenememek,biliyor gibi olmak,istemek ama heves duymamak gibi zehir zıkkım bir şey sevgiye karşı;bunun adı mahrem ve mahrumiyet,bunun adı düşkünlük...
Ona "Ve sanırım şimdi daha iyi anladın ona neden asla söylemeyeceğimi" demek durumunda kaldım,işin garibi bunu söylerken kendi söylediğimden de korktum biraz;biraz bu gerçek olacak diye diretirken mantık adında bir öfkeyle,biraz da gerçek olmamasını gerektirecek bir durum ortaya çıksa diye dilendim açıkça.Yaşadığımız bu şey hayat olunca işte,sırf onu yaşadığımız için ondan bir şeyler beklemeyi hak görüyoruz,haklıyız da zaten.Şuncacık bebek bile bekler,kazık kadar adam beklemiş çok mu,sonuç olarak beklemek işte,öyle....

Kimin için olduğundan emin değilim ama ya benim,ya onun,ya onu seven birinin,belki de bu seçeneklerden birkaçının,yahut hepsinin iyiliği için susmam gerekmiş gibi işte,içimde tutmalıymışım gibi;sadece iyilik için bile değil,aramızdaki şey halen daha çözemedim ama her ne ise,onun da akıbeti için;aşk doğacak diye onu öldürürüz çünkü,sonra aşk da doğmayıverir,kendi gemimizi yaktığımızla kalırız sade.İçinde tutmayacaksın,içinde tutmak kötü biliyorum,hiçbir şeyi daha iyiye götüremez bunu da biliyorum;lakin bu durum az daha farklı gibi,bu defa gerçekten gerekiyormuş gibi,bu defa kahramanlık buymuş ve içimdeki kahramanı zaptedemeyecekmişim gibi...
Amaan,neyin kahramanlığıysa bu;sevdiğime sevdiğimi söyleyememekle neyi kurtarmayı düşünüyorsam sanki,bunlar da kendimi avutmak için uzata uzata bitiremediğim basit avuntular işte,çünkü bu yazı bittiğinde de benim için hiç bir şey değişmemiş olacak...

Ne anlamı var öyleyse?bitsin madem,
İşte bitti...

0 Yorum:

Yorum Gönder