Asım'ın Hikayesi

İşten çıkmıştı o gün Asım, aklına gelir miydi delik deşik ve su dolmuş çamurlu asfalta vuran adi trafik lambası ışıklarının kırmızısında geçmişinin durduğu. Arkasına dönmeye kalmadan hissetmişti yedi santimlik sivri metali içinde. Fark etmez dedi içinden, bu da iyi. Son otuz yıldır her dükkanı kapattığında bu günü bekliyordu zaten... Hayır, biricik dostunun, kardeşi yerine koyduğu, onun için canını seve seve vereceği insanın kendisini sebepsiz yere bıçaklamasını değil, ölmeyi bekliyordu Asım direkt, korkutucu bir hoşnutlukla hem de.
Haksız da sayılmazdı, dününe bakıyordu kara, yarınına bakıyordu bırak iyi ihtimali, "Şu imkansız şey olursa her şey düzelir." diyebileceği bir şey bile yoktu; hiçbir şey düzelmeyecekti, dinginleşmeyecekti Asım'ın kan rengi suları bir daha, çocuklukta kalmıştı tek derdin aşk ve saçını boyatmaktan ibaret olduğu güzide günler. Bunu da biliyordu Asım, her şeyi biliyordu zaten, bu günün geleceğini de biliyordu, hele son birkaç yılda arkadaşının gözlerine yanıbaşındayken bile özlemle her bakışında gün gibi görüyordu işte onda artık sevgi hatta yazık ki insanlık emaresi dahi olmadığını. Görüyordu ama görmezden geliyordu çünkü kaldıramayacağını da biliyordu, tıpkı o gün eğer o bıçak darbesiyle ölmezse, hayatta kalacağı her günün birbirinden daha acı olacağını bildiği gibi.

İnsanların kerizlik adlettiğini yaşamaktan gocunmayan çünkü bunu "Bir insanın gerçekten bir diğerini bu denli sevebilecek oluşunu bizzat kendimde kanıtlayınca çok mutlu oluyorum." gibisinden bir fikirle amaç belleyen biriydi. Asım'lar ölmezdi aslında bakarsan; zaten ölü oldukları için belki de, öyle değilse bile değer vermek kelimesine karşılık geldiklerinden.
İntihar edip boşuna günaha girmeye değmeyeceğini düşünen ama hayatın bundan sonra da bir sürpriz yaratmayacağına itimadı tam olan her insan gibi; ileriye saramadığı için, günü gelene kadar bekledi, nefes aldı ve verdi, nefes almayı bile unutmak istedi, iyi şeyleri bile unutmayı istedi, iyi olan her arkadaşını mesela; öyle bir adamdı çünkü, birilerinden ne denli iyilik görse diğerlerinin kötülüğü öyle canını acıtırdı sessiz sedasız. Bağırmayı bilmezdi ki acıdan, hep sessiz ağlardı, hep izbede, arkada, karanlıkta, kuş uçmaz kervan geçmezde... Hep kendine benzer yerlerde yaşadı, bu benzerliğin bedeli yalnızlıktı, korkarım seve seve üstelik.

Dükkanı, bir diğer deyişle gözlerini son defa kaparken... O kadar olur yani.


0 Yorum:

Yorum Gönder