Bir Azer Bülbül Şarkısı

Gümlerin birbirine sadakatle bağlılığı şuraya dursun, kabuğundan acıyor kalbim ince ince, sıvı olsam içinde bulunduğum hayatın şeklini alabilir miydim diye düşünüyorum bazen; koymazdı çünkü o zaman, bütün uyumsuzluğumla güneşten ayrı yöne dönen bir ayçiçeği gibi, en çok da adı ay olduğundan. Bir Azer Bülbül şarkısına delice itimat etmek üzere toplanıyor tüm algım: Üzülmedim Ki
Ben de üzülmedim aslında inanın ki, yani üzülmedim dediysem kastettiğim halihazırda açık olan bir kapının bir daha açılamaması gibi bir şey. Ben üzülmedim, beni üzenler -ki ben üzülmedim bak ısrarla söylüyorum- de üzülmediler, kimse üzülmedi, herkes çok mutlu. Bunun adı Azer Bülbül etkisi.
Üzülen adam gider birilerini falan döver, bir şeyler kırar döker hadi, en olmadı ağlar; ben bunların hiçbirini yapmadım, en azından siz görmediniz, bense unutacağım, evet eminim kesin unutacağım ve yapmamış olacağım işte. Üzülsem yazı mı yazardım, aylardır dönüp bakmadığım metruk bloga günde ikişer üçer hem de. Bir Azer Bülbül şarkısında bile yok üzülmek, ben nasıl üzüleyim.
Liam Neeson in Taken (2008)Hayır üzülmedim, hayır geçmişe boğulmadı yine aklım, hayır tüm bunları düşünürken insanlardan soğumadım yine, hayır yine ömrümün kalın yarısında olduğu gibi müzik-kitap ikilisinden ibaret olmaya karar vermedim, hayır canım yanmıyor, hayır yorgun değilim, hayır bütün ümit ve isteklerimi bırakmış değilim, hayır pes etmedim, hayır kendimi kandırmıyorum.
Keşke kandırabilseydim ama, ana-babası öldüğünde çok uzağa gittiği söylenen çocuklar gibi bekleyebilseydim; sanki tüm bunlar olmamış da, tüm o insanlar tüm o şeyleri yapmamış da uzakta oturuyorlarmış ve telefon numaralarını değiştirmişler de o yüzden görüşmüyormuşuz gibi, ortada ne bir tuhaflık, ne acı, ne bir şey. Doğrusunu söylemek gerekirse ilk üç ay bunu çok düşünmüştüm, bir tanesi çıkacak ve "ŞAKAAA!" diyecek, "Biz seni hiç bırakır mıyız kardeşiz biz." diyecek, yetmeyip "Sen nasıl buna inanabildin!" diye gönül koyacaklar... Ciddi ciddi bekledim, şakayı beklerken kaka oldum.
Liam Neeson in Taken 2 (2012)Seneler önce olmuştu böyle en son, kanaryam ölmüş ben uyurken, annemler balkondayken kafesten kaçtığına inandırdı beni, bense yaklaşık iki yıl boyunca evin karşısındaki birkaç ağaçlık alandan gelen -ki orda ağaç kalmadı düşünün- gelen ve onunkine benzeyen bir kuş sesini o sanarak, onunla komşu bir şekilde yaşamayı kabullenmişçesine mutlu mutlu duruyordum.
Gerçeği öğrendiğimde acıttı tabi, adettendir; durdum ama yine, aynı şimdiki gibi, çünkü durmak zorundaydım, yapacak hiçbir şeyim yoktu, daha doğrusu aklımdan geçenlerin herhangi birini yapsam bile içimdeki hiçbir şey değişmeyecekti, tıpkı şimdi gibi.
Gelecek bana ne getirirse getirsin -ki hepsine şükürler olsun ayrı mesele- geçmişteki o pası silemeyecek; apartmanı yıkıp villa da yapsalar, toprağın altındaki mezar hep orda kalacak.
Bir Azer Bülbül şarkısı gibi içime tükürecek hayat yine böyle, ben bu filmi çok izledim be.


0 Yorum:

Yorum Gönder