Camı Kırınız
Ve saat ikisi işte gecenin, balkondaki o yalın tatlı rüzgara baskın gelen cırcır böceği sesi yer yer sekteye uğratıp varlığımı, en çok bana unutturuyor sanki beni.
Bireyselliği düşünüyorum şu sıralar ve konjonktüre göre bir acının maskelenmesini, misal geçim sıkıntısının yine bazı kaydadeğer dertleri anlık gibi de olsa örteyazmasını yani; yanmaya yüz tutacak dahi kuru kalmış ehemmiyeti misal -en azından benim nezdimde- dostluk gibi kavramların, en çok bu hiç çıktın çıkmadığı vakitlerde kendimken ve anlıyorken her şeyi -başta bağlar, duygular ve yaşanmayasıları önde tüm durumlar belki- artık birileri ile bir yaşamı paylaşma fikri, benim gibi biri için bile, adlı bir külfet biçiminde devleşiyor her gün.
Evlenmek örneğin, yahut eş dostla, herhangi birileriyle belirli ve açıkçası epey kısa bir uzunluğun ötesinde zaman geçirdikçe benliğimi yitirir oluyorum sanki; kendi kendimelik zehrini bir kere aldım ya, akıl hastanesinde zorla yutturulup bir de dilimin altının falan kontrol edildiği acı bir ilaç gibi bunca zaman düzenli aralıklarla geçti ya boğazımdan yalnızlık ben hiç istemesem de ve çaresi gibi görünerek her şeyin... Öyle yabancılaştım ve huzuru sadece, ölüme asla yaklaşmayan bir mutlak sessizlikte bulabiliyorum artık ne acı; oysa öyle böyle duygular beslemeyi, kadirşinas bağlar inşa etmeyi ne de içten isteyip bekledim onca yıl, neyden sonra bu baskın ve kesinlikle beni ben yapan hevesim kuru bir toprakça emildi bilmiyorum ki.
Oysa bildiğim bir şey var, güvenli sınırı çoktan aştım ve bu kadarı fazla biliyorum, kendini yalnızlığın korunaklı panjurları içine hapsetmiş çoğu kimse gibi bunun güzel olduğu masalını uyduramıyorum insanlarlalık her ne kadar üzerimde sakil de dursa, güvensiz de olsam ve ister geçmiş kaynaklı isterse artık bir şeylerin vakti geçmiş gibi hissettiğimden olsa gerek kimseye değin herhangi anlamda bir "onunlalık" arzusunu eskisi gibi yüce taşıyamasam da.
Birilerinin dostlarım olduğuna ve birbirimizi karşılıklı sevip önemsediğimize, el üstünde tuttuğumuza inandığım yıllar ne güzeldi, doğrusu onları öyle yapan da yalnız buydu ya; şimdi ne geriye baktığımda dönme dürtüsü uyandıran tatlı bir geçmiş, ne önümde devam ettiğimde bir şeylere değeceğine olan umut.
Bana tek gerekenin inanabileceğim birileri olduğunu bildiğim saatlerdeyiz şimdi.
Belki de kafamın kaldıramadığı asıl şeyimdir ben okuyucu, ancak ikincil bir şey yahut biri olmaksızın beklentiye uygun yaşayabilen bir beta balığından yoktur pek de farkım.
Yine de bir parantez gibi açılmak ve büsbütün yanılmak isterdim, gerçekten aşık olabildiğim, gerçekten birileri ile derin, sıkı ve kesinlikle kalıcı dostlukları yirmibeşimden sonra dahi olsa kurabildiğim ve bu defa doğru insanlara denk geldiğim paralel bir gerçekliğe uyanmak isterdim bu geceden sonra.
İstek dediğime bakma, cam kırmalık acillikte bir ihtiyaç bu ya;
zaten ne cam var ne ben değilim kırgın,
iyi ki varsın, bu yazıyı her kim okuyorsa.