Ölü Güvercin Yüzünden

Her gün milyon kere tekrarladığım şeyi yaptım bugün; okula gitmek için servise bindim, okula varıp kitap okudum, derse girdim, dersten çıkıp servise ve servisten dolmuşa bindim... Bir anda nefesim kesildi: İşlek bir meydanda, hem insanların arası hem de yolun ortasında parçalanmış bir güvercin cesedi, onu bir lastiğin ezdiğini söylemek öylesine mümkün ki...

Ben miydim yoksa o,
Kanada haceti kalmamış
Zamandan ve mekandan ayrı
Kaderden ve kazadan hüzünlü güvercin

Şaşırmıştım ama ölü bir güvercin gördüğüm için değil, daha ziyade ölüm şeklinden belki de; hep uçup arabalardan kaçmalarını yakıştırıyormuşum demek ki yeryüzünde en çok korktuğum hayvanlara, canlandıramadım kafamda, uçup kaçmasından başka ihtimal o kadar düşünememişim ki bu zamana kadar... Küfrettim sonra insanlara, o kalabalığın içinde, yerde o hayvan cesedinin olmasına hiç itirazı bile olmayan ve sanki her gün binlerce kuş avlıyormuşçasına, ne haltsa asilce bir tavırla başlarını aşağı -özellikle de o tarafa- getirmeden kendi acelelerine giden insanlara.
Bir gün beni de -muhtemelen- on yedi jantlı bir kar lastiği ezip kafam kopsa, iç organlarım onunkiler gibi dağılsa ortalığa ve dursam oracıkta, öyle giderdi yine insanlar dedim, dönüp bakanı vuracaklarmış gibi.

Kaçabilmekten başka ihtimaller de vardı işte, gün yüzü gördüğünde bir daha asla sinmeyen keskin ihtimaller; bu yaşadığım şey ummak değildi, kesinlikle değildi, bu daha çok bi'gerekliliğin yerine gelmeyişinin yarattığı bir hüzne benziyordu ama gerçekleştiğine göre yeterince gerekmiyor muydu? Bunu o aracın şoförüne sormak isterdim, fark etmedi bile belki, tek suçu küçük olmak olan bir şeyi, hepimizin ruhları gibi yani... Acaba hissetmiş miydi, arabanın bir ya da iki lastiği hızlıca havaya kalkıp indiğinde bir şişeyi ezdiğini falan düşünüp basıp gitmiş miydi? Belki de durmuştur, durup biraz ağlamış, ne yaptım ben demiştir ama trafiğin akması gerektiğinden kısa sürmüştür bu da.
Akması gereken şeylerden hayır gelmediği ne bariz oysa, zaman gibi; sabret, bekle derken çoktan bitmiş olan onca süreç sayarım ama o güvercinin canı eder mi dersiniz? Bu defa cevap benden, etmez.

Alelade bir şeylere içi titreyen böyle bir gence,
Bilmem "fazla" mıdır bu dünya?
Bilmem zarar vermez mi insan içine karışmak,
"İnsan" olmak her ne ise işte.

Bir güvercinin uçamayışını hayal dahi edemeyecek derecede hassas olduğunu kendi de yeni fark eden ve belki de senelerdir zaten böyle "sıradan" olaylara karşı nefesi kesilip etraftaki tam anlamıyla vurdumduymaz insanlarla arasına gayrıihtiyari de olsa kalın bir set çekmiş, beyninin içinde her gün binbir ince sızıyla akşamları zor eden bu adama ne demeli peki? Hayata karışmayı çokça isteyip, bunun için normal insanlar "kuş kadar" sayacak olsa da kendi için oldukça büyük çabalar harcayan -insanların yanına gidip bir kompliman eden ardından utanıp çekip giden- bu adam... İnsanlara karıştığında, mutlu olduğunda, sosyal olup insan olmanın gerekliliğini yerine getirdiğinde... Ya bugün gördüğü o onlarca aptal insandan birine dönüşür de fark etmezse, bunun hesabını kendi bile veremezse?

Demek ki ya mutluluğundan geçecek ya hassaslığından, daha doğrusu Alptuğ Dağ'lığından,
Hepsi de ölü güvercin yüzünden.


0 Yorum:

Yorum Gönder