İki Binin On Dokuzu

Bu yazıyı okuyabiliyorsanız 2019'a girdik demektir, hayrolsun.
Önce iki bin on sekiz denen leşten bahsetmek istiyorum. EN HATIRLAMAK İSTEMEDİĞİM YIL ODUR ÇÜNKÜ! En berbat doğum günüm de bu senekiydi, muhtemelen öyle de kalacak, diğer pek çok şey gibi. En gerçek manada insanlara güvenimi ilk kaybedişim oldu bu sene, öyle ki şimdi bana açılan birsürü sevgi dolu kol varken tereddütten tek yapabildiğim kaçmak, doludizgin... Ve en izbe neyse o olmak...

*Bu noktada aşağıdaki şarkıyı açınız

"Ben dönmem hayata." diyesim geliyor: "Ben o eski ben olmam, yatışmam, daha da toparlamam... Yapamazsınız işte, gelmez elinizden, bunun için uğraşmayın..." İnsanlar benim için çabaladıkça daha kötü hissediyorum çünkü, "Unutamıyorum işte anasını satayım, bunu ben kabullendim siz mi beceremiyorsunuz!" diyesim geliyor susuyorum, onların hiçbir suçu yok, içimdeki bu öfkenin açığa çıkacağı herhangi birinin de muhtemelen suçu olmayacak...
Ne bok bir yıldı bee, feleğin çemberinden tersten geçtim resmen, hiçbir sevgi gerçek değilmiş, değer vermek diye bir şey yokmuş, ben en aşağı bir 5 yılı olduğu gibi yaşamamışım zaten ki... İster 2019 ister 3046 olsun ne değişecek, yaşamadan gidiyorum insan kardeşlerim, yaşamayacağım biliyorum, yokluğu ehemmiyetsizin varlığı neçedir zaten.

"Sadece yaralı atları mı vururlar?" dedim geçen içimden,
Beni niye vurmazlar.

Otomatik alternatif metin yok.Dost demeye delicesine imtina etsem de bir dostum -umarım beni yanıltmaz ama yanıltsa kaç yazar artık- geçenlerde bu hediyeyi verdi bana. Sevinmem gerekir di'mi? Korkmayın öyle oldu, sevindim, çok sevindim ama bir yandan da içim buruldu, çünkü ismi lazım değil biriyle de son sevgi dolu konuşmamızda bana "Yılbaşında sana ne alayım?" demişti... Üstelik bu bir de şiir kitabı, açık net beni ele geçirebilecek ve neden zaaflarımın bu kadar ortada olduğunu sorgulatacak derecede mükemmel bir hediye.
Peki ne diyeyim ben şimdi bu kıza ha? Üç beş tane it oğlu it yüzünden ne seni ne başkasını benimseyemiyorum diyeyim mi? İçimde size karşı büyük bir sevgi oluşurken zerre güvenim yok hatta bazen kafamda kötü insanlar olduğunuz canlanıyor diyeyim mi? Denmez tabi, ne dendi ki zaten, kime ne diyebildim ki, anca burada kendi kendimi avuttum ki onu da becermekten acizim. Ayrıca bir baba beceriksizliğim de şudur: İnsanların "Gülerek hatırlayacaksın." dediği ne varsa asla gülerek hatırlayamam, lanetin de böylesi be...


Biz haber etmeden haberimizi alırsın,
yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin.
Gözümüzün dilinden anlar,
elimizin sırrını bilirsin.
Namuslu bir kitap gibi güler,
alnımızın terini silersin.
O gider, bu gider, şu gider,
Dostluk, sen yanı başımızda kalırsın.

(N. Hikmet)

Yok abi yine de ben iyimser olayım -ya da öyle gibi yapayım- sizler için, sonuçta yaşadığımız yıl bir rakam ileri gidiyor değil mi? Aman aman ne de büyük mucize, sanırsın acılar da üç yüz altmış beş gün geriye itelenecek, nafile...
İnancım zerre kalmasa da bu defa farklı olur belki, bir bebeğin ilk adımları gibi yeniden alışırım bu aslında normal olan fakat benim üst düzey görmeme sebep olunmuş -örneğin bu hediye benim için neredeyse kutsal denebilecek bir öneme sahip bahsettiğim ve bahsetmediğim nedenlerden- insani değerlere; böyle böyle belki yeniden Teoman dinleyebilirim, sigara içen insanlara nefretle bakmayı bırakabilirim, Arkadaş şarkısını ağlamadan dinleyebilirim...

Ahmet Telli'nin çok güzel bir lafı var:
"Unutma dostumsun sen, neredeysen orda ölmek isterim!"

Bu dostlar da gidecek mi? İşte bu soru beni her sabah tek bir sorunun kıyısından döndürüyor da görmüyorsunuz: Onlar gitmeden ben mi gitsem? Yine mi öyle olur, çok iyiyizdir biz şimdi iki bin on dokuza girerken, sonra ilk başta muhabbetimiz azalır, sonra bir bakmışım kesilmiş, sonra neden kesildiğini sormaya başlarım inkar ederler, sonra... Sonrası olmasın artık, çünkü ben zaten o sonradayım; öncem neyin yok benim, bir önceliğim varsa o da...

İyi seneler kısaca.


0 Yorum:

Yorum Gönder