Yazılı Soru

Belki de sensiz ben, gözlüksüz Can Kan gibiyim sevgilim, demem o ki kerpiç kerpiç üstüne bina kurar iken seni görme ihtimalimi fazla kılmalısın. Domino taşları gibiyim, hatta bütünüyle yıkılmışım sanki de sonradan sonraya öğrenir olmuşum her bir taştan arda kalanı... Ne oldu bana sevgilim? Değişmedim de bi'şey oldu işte, bilmiyorum, nazar mı değdi, büyü mü... Aklımı kurcalıyor, aklımı bıraktığı vakit kalbim karıncalanıyor; artık sorum eskiye dönebilme ihtimalini barındırmıyor bile, akıbetim ne olacak acaba diye.
Hangisi daha beter bilmiyorum biliyor musun; canımı en çok ilk karşılıksız aşkım mı, karşılıklı sandığım ama yıllar sonra her şeyi başıma yıkıp aslında asla karşılık bulmadığımı öğreten güya eski sevgilim mi, en büyük suçları üzerime moloz yığınları gibi döküp mutluluğa kucak açan yine ne yazık ki "eski" can dostum ve geri kalan eski dostlarım mı?
Her şeyin mahvolması için bir an yeter aslında, kişinin kendini izah edemeyeceği, daha doğrusu bir bakıma kendini izah etmeye dahi önem veremeyeceği karışıklık ve keder içerisinde bulunduğu tek bir an... Bu an hatalar doğurur kişide bazı, bazı körlükler, bazı da görülen fakat görülmemesi gereken kötü kötü gerçekler. Kimi bıkar vazgeçer kişiden, olmasına haklıdır da üstelik; kimi bunları bahane edip başka şeylerin taşını da kişiye atıp gider, o da masumdur; kimi de kalır elinden tutar, oysa bilir ki faydasız olacaktır artık... Bir de sen, asla olmamış ve olacağı da hiçbir şekilde en ufak ihtimali arttırılamayacak olan, adeta varla yok arasından yoka kayan bir sen. Sen ne yapardın? Sen bu virane adamın kuytusunda es kaza hayat bulabilsedin o günlerde, ışığı kapatıp kapıları kilitler miydin? Sen inanır mıydın yoksa artık; o adamın her zamankinden sakin, her zamankinden hoş görülü, her zamankinden uslu biri olup çıkabildiğine, belki de ne yazık ki karşısındakilerinse artık onun tam tersi ilerleyip onu haklı haksız birer çığ gibi ezdiklerine?
Sen o adamı n'apardın? Yaslayabilir miydin göğsüne başını güvenle yoksa korkup kaçar mıydın, başını mı okşardın sokağa mı atardın, anlar mıydın yargılar mıydın, elini tutar mıydın, gözüne bakar mıydın, ben burdayım der miydin? Neden gelmedin? Cidden hala neden gelmedin. Benden bir adım bekliyorsan eğer, bil ki benim adımın cenazesi Mayıs ayında kalp kapakçıklarımdan birine kaldırıldı, gidip onu oradan çıkarmayayım diye de hangisi olduğunu söylemediler... Bak ben öyle çok çareli bir adam değilim, bunu var olmayan sana yazışlarım da az çok açıklıyordur, hatta yazmadığım zamanlardaki tek hobim de fotoğraflarla oynamak, hiç gitmediğim yerlere gitmiş gibi göstererek kendimi, hiç yanında olmadıklarımın yanında olmuş, hiç dokunmadıklarımı öpmüş gibi fotoğraflar yapmak... Bazıları buna ego diyor, ben diyorum ki yalnızlık, dilerim onlar kazanır.
Olsan bir şeyleri değiştirmeye yeltenir miydin yoksa sen de kendine bir haklılık çekip uçar gider miydin bu bile o kadar meşgul ediyor ki aklımı, etsin de zaten, etmediği vakit yapacağım ya hatadır benim, ya da bela bulaşacağım.
Şimdi sen beni tanımıyorsun etmiyorsun, ola ki varsan ve bir gün kader bizi birbirimize zımbalamaya adarsa kendini... Sen de der misin bir arkadaşımın her şeye "Belki bir yanlış anlaşılma olmuştur canım." dediğim dönemlerde bana dediği gibi "Nasıl bu kadar hoşgörülü olabiliyorsun?" diye, ben bu cümlen üstüne güler miyim ağlar mıyım acaba, susar mıyım yoksa anlatır mıyım sana eski halimi bilmiyorum... Anlamak istersin ama anlama, anlama, matemimi sen ya da seni matemim etmekten daha kötüsü henüz icat olunmadı zira... Tyler Durden gibi düşün beni, belki de kendi kendimi dövmeye ihtiyacım vardır, bugün yoksun ama belki o gün olursun, gün olursun.
Sana yalan falan söylemeyeceğim Müzeyyen, Müjgan, Ayten, her kimsen işte... -Hep düşünürüm şiirlerde adı geçen bu kadınların adı neden hep "an"/"en" ile biter diye.- O günü bekleyebilecek herhangi niteliğim vallahi kalmadı, yıllarca sen geldiğinde seni bir gül bahçesi misali karşılamayı diledim ama bu tıpkı dünyayı omuzlamaya çalışır gibi o kadar güçleşiyor ki gittikçe; bana yardım etmeni ve bir ömür senin olmayı isterken içten içe korkuyorum, geçmişim tıpkı Incredible Hulk misali çıkıverip bu yorgunluğumdan dışarı, henüz üçüncü şahıs olan seni dahi en aşağı bu hikayedeki herkes kadar pişman ederse diye...

Sana ben her daim asılı tövbemle gelirim gül yaprağım, tövbemi tutamamış olsam bu kadar incinmezdim zati, bir diğer deyişle hatanın en büyüğü sahiden bende olsa yani, hazır hatalıyken aslında benim suçum olmayan ama benle alakalı şeyler de doğrudan pay edilmese mesela bana. Sen de mi öyle yapacaksın yoksa baştan mı gelmeyeceksin? Gelirsen hoş olur da, n'olur... "Sen de başını alıp gitme ne olur..."

Kaygılarıma sen gerek işte, oluru bu.
Tövbemle burdayım söz, ben o ben değilim,
O ben ben değilmişem...

0 Yorum:

Yorum Gönder