Abrakadabra

Şu sihirli sözcük olayına oldum olası tavım, o söz her ne ise onu söylersin kapı açılır, bilmem ne olur falan...

Kötülükten dahasını getirmedim diye kimseye
Gitmeye yeltenecek oldum yeni baştan
Sonra dedim kendime, başımıza ne geldiyse
Değmeyecek birine değer verip değenlerden gittik diye

Şimdiki durum da ona benziyor esasen... Ya böyle konuşuyorsun falan tamam mı, ama işte bir şey eksik; sanki sihirli bir sözcük varmış da onu söylesen her şey düzelecekmiş gibi. Ne peki bu sözcük? Aradım, hem de çok aradım, o olduğunu düşündüğüm tüm sözcükleri bir bir sıraladım hatta lakin bulamadım... Belki de yanılıyorum ama sözünü dinlemediğim vakit hep kaybettiğim bir dostum, yine öyle olan ama şimdi aramıza kör karanlıklar girmiş bir dostum için "Seni yanında görmek, konuşmak istiyordur; onu iyileştirmen yahut eskiye dönmeniz için sana fırsat veriyordur." diyor, yani kendi kadar güzel konuşuyor dostum. Yine de buna inanmaktan da kaçınasım geliyor, çünkü gerçek değilse -ki üzgünüm bana öyle geliyor- bir hicranı daha omuzlamaya hazır değilim... Diyorum ya ahali, konuşuyoruz ediyoruz, tek bir sihirli laf varmış da o söylense birbirimizin boynuna sarılacakmışız gibi; belki de bana öyle geliyor, her şey genelde bana öyle gelmiş oluyor zaten, endişem de bundan ya işte...

Abrakadabra mıdır ne karın ağrısıysa
Söylemezsem namım eşittir kadavraya
Bağırıp ağlasam bütün Ankara'ya
Artık kalır mı dersin üzüldüğüm kâr yanıma

İnşallah bu defa yanılmıyorumdur, beş altı senelik bir arkadaşlığın yitip gitmesini onun ta içerisinden seyretmek öyle kitaplarda anlatıldığı kadar edebi değil, bilakis berbat bir durum. Üç yol var şimdi, biri sonsuz karanlık -ki bu yolun kıyısında hissetmem ürkütüyor beni tıpkı ölüm gibi- diğeri benim bulup söyleyeceğim sihirli sözcük yahut cümle ve öteki ise hepsinden daha acıklı, belki olması gereken fakat pek de maruz kalmak istemediğim bir ihtimal: Onun dökülmesi... İçinde biriken her ne ise, ister kızgınlık, ister üzgünlük, ister sevgi; dökülmesi çok üzücü olacak, çünkü ikimizi de üzen bir şey yaptık, kısmen doğru alenen yanlış, biraz o biraz ben. Olacak mı dersiniz bu? Kısa bir fırtına kopup fetret devri son bulacak mı Alptuğ'un hayatında? Dökülmeyişi ürkütüyor işte beni, seven insan dökülür çünkü, tıpkı benim bir önceki yazıda italik olarak alıntıladığım mesajımda olduğu gibi; ben hep kendimi sorguladım zaten, daima -şuan dahi- kendimi suçladım, bu da hepten tuzu biberi olurdu.

Bu yazı burada biter
Kısa kestim çünkü
Bir cevap bulmam gerekir
Kendimden beter

Umarım haklıdır arkadaşım, haksızsa atınız beni denizlere ve dönüp bakmayınız.


0 Yorum:

Yorum Gönder