Dost Döküntüsü

"Yastığa başını koyduğunda boğazı şişmeyen bizden değildir." "demezdi" anneannem, bense tam olarak bundan bahsediyorum. Bende olur mesela, gariptir az evvel ağlamışcasına hafiften ağrır ve şişer nedense...
Benim bir lafim var bu arada, "Kıyamayanlara karşı, kıymık olup batan var." diye, olur ya bir yerde lazım olur, uzun bir sessizliğin ardından çıkartıp vurursunuz masaya. Bağışlayın beni, galiba biraz gevşeğim, zira ameliyat ağrılarımın dindiği ve dost acımın bir kere daha zirve yaptığı bir anın içinden ateşim yükselerek yakmaktayım bu satırcıkların canını.

Tam da buraya bir Volkan Konak yakışırdı, zaten her Türkün kendini karadenizli hissettiği bir zaman dilimi bulunur... Hani diyor ya "Yazma ile tükenmez ha bu benum dertlerum...", aha da o hesap işte. Şimdi özelimi açacağım az, açmazsam çıldıracağım...

Neden o mesajı attın ki? Sanki umrundaydım. Kaç defa düşündün beni o günden sonra? Ben seni her gün (mecaz falan değil), hatta üzüntüden yaralarım çıktı ve bana kanser olacaksın diye fırça attılar. Sen de benim gibi üzüldün mü ettiğin sözlere, güya seni hiç düşünmedim ama şu yatakta acıdan kıvranırken bile aklımda olanlar vardı. Kendimi o kadar çok suçladım ki, bugün de gelmiş diyorsun onun senle alakası yoktu. Ben ne yapıyorum? Aptal gibi tekrar tekrar özür diliyorum, hazırım çünkü her şeyi unutmaya; kötü bir şey yaptığında defol dedim diye (o da kırgınlıktan) aylarca acı çektiğimi. Neyse, sana iyi geceler, mutlusun belli ki, arkadaşların falan var; ben zaten bugüne kadar hepinize mutsuzluktan ötesini veremedim... Son bir itirafım: Tek derdim aşk değildi benim asla, üzülürsünüz diye saklamıştım her şeyi, hangi akla hizmetse işte...Sadece çok az benim yerime koysan yeterdi kendini be... Böyle yazdığıma bakma ne kızgınım ne bir şey... Suçlamıyorum seni kendime kızıyorum, seni hep seveceğim.

İşin en garibi de şudur ki dostlar, ben bir de oturdum kendi kendime sevindim aklımca, bitti dedim herhalde artık, söz dedim her şeyi unutacağım, hatta o adı kimselere lazım olmaması gereken kıza olan nefretimi bile gömeceğim falan... Boşa hayal kurmuşum her zaman olduğu gibi, sonradan ayıktım; lan belki de şu eski de olsa dostum olan kadının bana o mesajı atmasının falan tek sebebi acımasıydı, belki de gözünde yalnızca hasta bir hatalıydım sürekli özür dileyen... Onu bunu bilmem de insan dilediği onlarca özürden birini işitmeyi istiyor açıkçası, bu kadarını da çok görmeyin bana, benim ona dediklerim onun bana dediklerinin yanında tüy dahi etmezken üstelik. Bütün dünyanın benim mi hatası? Yüzde yüz ben mi suçluyum yine her şeyde olduğu gibi, yoksa yüzde biri dahi ağır mı geliyor onlara hatayı kabullenmenin... Benim de inanasım zerre yok öyle düşündüğüne ama olabilir, zaten afedersiniz fakat bu hayatta en çok konduramadıklarımız koyup geçmiyor mu bize? Öyle ki şimdi tüm bunları bana acı çektirmek için yaptığını da düşünsem yeri, çünkü düşüncelerime yön vermemi sağlayacak ne buri var ne bir şey, bu bilinmezlikte, özellikle de kurguyla bu kadar arası iyi olan bir adam hem de bu kırgınlık ile her şeyde bir mantık bulup her şeye hak verebilir, yanlış mıyım dostlar? Sonra da dersiniz ki bu neden delirdi, bazıları çıkar der ki o zaten öyleydi. Demem o ki beni yalnızca ve yalnızca cezası kabahatinden misliyle pahalıya patlamışlar anlar, neyse ki ülkemiz bu konuda da kalp kırıklıklarında da epey revaçta, hatta tahminimce tıpkı saç ejtirmeye gelen kadar acı çekmeye gelen de bir turist kafilemiz mevcuttur, bunu Türkiye'de yazılmış çince bir duvar yazısına binaen söylüyorum.

Neden geldin neden böylesin be canım insan, sana canım demek beni şuan kendime karşı utandırsa da kızdırsa da aslen zerre kifayetsiz, zannedersem dostluk böyle bitmek bilmez bir şey. Biliyorum bunun sonu yine bana acı, yine dönüp başını gidersin ama n'apalım eski dostum, öyle ya da böyle dostsun işte. Ağrılarım başlar kesmek zorunda kalırım burda, daha ne diyebilirim ki zaten...

İşte sayın okuyucu,
Tam burda hal kalmadı,
Bitti.



0 Yorum:

Yorum Gönder