Yıldızlı Yazı

N'olursun en alttaki şarkı eşliğinde oku, satırlardan süzülmeye cüret eden çığlığımı bastırır belki.

Size içimdeki hisleri tek bir cümleyle o kadar iyi ifade edebilirim ki şuan: Lama ile ejderha kırması hayvanlardan oluşan bir ordu aralıksız olarak yüzüme tükürüyor. Üçüncüyü dünya savaşının benimle geri kalan insanlık arasında çıkabileceğini nereden tahmin edebilirdim ki? Bu şık tasvir bana ait değil, az evvel bitirdiğim "Korkma Ben Varım" adlı kitaptan; şimdi yazmamın bir sebebi de o kitap, bu kadar berbat şeyler yaşadığım ve dünyadan birkaç saatliğine elimi ayağımı çekmek istediğim bu boktan günü bir nebze daha kötü kılmayı başardığından; sonunda iyi olan adamların öldüğü, başından beri binbir yalana gebe birinin ise sapasağlam hayatta kaldığı ve masum bir sevgiyi sahiplenebildiği bu kitabı... Üzgünüm ama keşke okumasaydım.
Bence siz de bu yazıyı okumayın, hatta yekten beni; tek kelimeyle vakit kaybıyım zira, okumak için, sevmek için, dostu olmak için, herhangi bir şey için! Bu blog da, bilmem ne de beş kelime: Canlı gibi davranan ölü toprağı.
Herkesten biraz daha fazla gitmeye ihtiyacım var sanki, doğu ekspresini düşünüyorum, o olmazsa da Antalya garanti; gitsem bi'bok mu olacak? Yoo, yine geri döneceğim buralara, yine can dostumla son defa dost olarak görüştüğümüz Kanuni Parkı'nın yanında kırmızı ışıkta durup efkarlanacağım eve dönerken, yine dayımın dükkanının oradan her bir geçişimde, asla ve kati suretle en ufak olumlu bir şekilde yad edemeyeceğim okulun önünden geçeceğim, Allah korusun arkasından geçmeye kalksam, tüm bu durumlara girmemi sağlayan davranışlarımın temelinde bir o****u gibi yatan, kesinlikle hiçbir iyi niyetimi hak etmediğini ancak böylesine b*k çukuru bir hale düşünce anladığım o kadınla adımızı alt alta ve yan yana yazdığım cürüyesi duvar önümü kesecek.

Az evvelki yıldızlı sözler için özür dilerim, insan yıldızı kayınca yıldızlı sözlere başvururmuş meğer; yat kalk özür dile zaten, başka ne yapıyorum ki bu ara; insanlar da iyiden iyiye alışmış mıdır bu duruma nedir, bana ne diyip dönüveriyorlar sırtlarını, o kadar dönüyorlar ki artık benim için sadece sırttan oluşan birer semazen hepsi. Galiba bu benim en güzel yazım oluyor, ne acı, zira sebebini biliyorum: Ultra samimiyim çünkü, çünkü elimden uçacak pek de bir şeyim kalmadı, çünkü hatalar yaptım, hatalar yaptım çünkü iyi amaçlarım vardı, amaçlarım iyiydi çünkü hayal kurmuştum, hayal kurardım çünkü hayalin beni iyi tuttuğuna inanmak gibi bir vasfım vardı... Hatta sizden mi saklayacağım ulan: Bugün o arkadaşımın annesine mesaj attım, tek gayem vardı o da hakkımda ne düşündüğünü sormak, inanın bana bu hem hiç işe yaramayacak hem de bel kemiği kadar önemli bir soruydu, felsefenin aksine cevabı kendisinden daha önemliydi, benden bile önemliydi. Hoş ... teyze görmedi mesajımı, göreceğini de sanmam, kim gördü ki beni, ne çektiğimi, pişmanlığımı, bir bir düzeldiğimi ama düzelmenin de acının ötesine geçmediği raddede olduğumu artık... Ben kimim ki sayın okuyucu? Edebiyat parçaladığımı düşünebilirsin ama sık sık diyorum bu ara "Ben cehenneme gidince cehennem daha kötü bir yer olacak galiba." diye... Haklısın, bunu da kitaptan aşırdım, çünkü Menteş'e Müntekim için kızgınım.
Şu anda tesadüfi olarak kulaklığımda çalan şarkı Mimoza Çiçeğim'de dediği gibi: "Çekilmez bir adam oldum yine..." Lanetim bu benim, en saf, en iyi amaçlarla hangi yola çıksam bir şekilde bütün dünyamı başımdan aşağı kaynar su misali dökecek biçimde bir hal alıyor... Ben gidersem dünyadan kötülük eksilir mi dersin sayın okuyucu? Ne? Hadım mı olmalıyım? Hadi be sen de... Benim çocuğum benim gibi olmaz ki, ben nasıl benim gibi oldum ona da şaşıyorum esasen, bana beni gösterselerdi reddeder miydim acaba? Galiba etmemişim.

Küçükken ne vakit bir şey olsa annemler falan "İlla ki sen de bir şey yapmışsındır." derdi, bu ileride sürekli kendime bakmamı sağladı, kimse fark etmedi ama hep hatayı kendimde aradım, hatta bu insanların hoşuna mı gitti nedir herkes en ufak bir şeyde suçlar ve gitmekle tehdit eder oldu beni, ben de saf mıyım her ne haltsam hep boyun eğdim ve bıraksalar hala ğerim kim bilir... Şuan ise bu üstüme o denli sinmiş ki, haklı olduğumu söyleyenleri kabul edemez oldum... Farkında olsam da önemi yok artık, arkadaşımın bana kızdığı şeyde gerçekten bir payım olmadığını, hatta o aynı davranışı bana sergilediğinde onun yaptığından çok çok daha az bir şekilde tepki gösterdiğimi ve bunun için dahi kendime kızdığımı; tek hatamı, yani başka şeylere kızgın yahut kırgın oluşumu başkalarından çıkartışımın cezasını herkesten ir bir çoktan çektiğimi...
Ne olursa olsun en fenası da, senin canın olan insanın seni kafasında artık son derece kötü, sinsi, bambaşka biri olarak düşünebilmesi ama bunu yapmak için aslında gerçek bir dayanağı olmaması. Bakın milyon tane insana her şeyi bütün objektifliğiyle, hatta kendi aleyhimde anlatıp sordum ama yok, illa da diyorlar ki kendini suçlama; lan ben kendimi suçlarsam suçlamazsam ne değişir, insana en çok kendisinin etki edeceği büyük bir yalandır!

Benim bahanem yok okuyucu,
Bahane benim.
Bana da bu yakışırdı zaten.

Artık iyi biri olup olmadığımı sorgulama şansımı kaybettiğimden, beni duyan herkes bana hak verse de garip bir şekilde ben onlara hak vermediğimden, yanımdaki yüz kişinin lafının karşımdaki kısa boylu, tatlı eski dostumun bir harfi edemediğinden ne yazık ki... Tedbir almak en iyisi, mümkün mertebe dost edinmemek, arkadaş edinmemek, aşık olmamak, hatta hiç zor olmayacağını tahmin ettiğim üzere aşık olunmamak. Biliyorum ki bu sözlerin yalnızca sonuncusuna sadık kalacağım, ne yazık ki beynim herhangi birine olabileceğinin çok ötesinde ukala çünkü bana, yazık çünkü bana; yine de kardır ne kadar direnirsem ha? Kendim için değil, insanların iyiliği için, sen bile sayın okuyucu, benden çok daha iyilerini okumaya layıksın, git artık... Bakma içimden tek geçen gitme diye haykırmak ama kötülükten başka bir şeyimin dokunduğuna şahit olamıyorum ki kimselere...
Kafese mi kapatsak beni? Doğru ya, kendi kendime kurduğum şu hayat kafesten farksız, bari kendimi cezalandırmalarım etkili olsa da gam yemesem; hapis bile bir yere kadar, benim kendime bu müebbetim niye, artık tüm cezalarımı çekip mutlu olamayacak mıyım, örneğin eski dostlarımla? Ya da daha fenası ne zaman mutlu olacağım, bakarsın kara toprakta. Onlar beni, ben kendimi, aşçı bahçıvanı, bahçıvan uşağı, sonra hepsi birden beni yalnızlıkla cezalandırıyor. Böyle bir ben için bu yazı bile israf, harflerin, dokunduğum klavyenin benden çektiğine yazık...

Eyvallah.
Dip not: Bir gün öleceğime göre, mezarıma kaktüs ricamdır.


0 Yorum:

Yorum Gönder