Duvar

Hani size çok değil, belki bir bilemedin üç ay önce bir duvardan söz etmiştim, benim kadar duvar olan bir duvardı; kara bir duvardı hani, boktan, kirli, lanet bir duvar. O duvarda pek çok isim yazıyordu, hadi diğer hepsini s**tiret, o duvarda benim ve bir başkasının adı yazılıydı yan yana ve alt alta; kaldı ki bu başkası, her şeyin değilse de çoğu şeyin başıydı, en büyük hatalarımdan biri, beni belki hiç hak etmeyen, hadi beni de o deminkinden et ama verdiğim değeri zerre umursamamış biriydi, aynı zamanda benim kirli geçmişim. Kirli geçmiş demişken, o duvarın tek ehemmiyeti üzerine sprey boyayla yazılmış iki ismi ölümsüzleştirmesinden ibaret değildi -kaldı ki ben yazmıştım cahil bir sevgi ile o isimleri, üstelik de artık asla eskisi gibi olamayacağımız en iyi dostumdan aldığım sprey ile- o duvarın bir diğer görevi de üstünde bir yeri taşımaktı, benim eski okulumu, yani bir diğer kirli geçmişi, ilk defa aşık oluşumu, duygularımın ilk yenik düşüşünü, ilk ciddi üzüntülerimi, en bok senelerimi vesaire...
Bu nasıl duvar anasını satayım di'mi? Bu ne boktan duvar ki yegane vazifeleri benim hayatım üzerine kurulu, o duvarın yakınından her geçişimde, o duvarı her görüşümde, görmesem bile orada bir yerde hala pişkin pişkin dimdik duruşunu her aklıma getirişimde lanet etmekten geri durmuyorum. Her şeyimi kaybettiğimde de o duvarın altına gitmiştim, boş yere bir şeyler umut ettiğimde de o duvardaydım... Şimdi istiyorum ki o duvar dümdüz olsun, ruhum kadar dümdüz, ölüm kadar pürüzsüz.

İyi haber dostlarım,
Duydum ki o okulu yıkacaklarmış, inşallah yanlış bir haber değildir bu; senelerce dümdüz etmek istedim o okulu, ucunda gülle asılı bir inşaat makinesi ile kahkahalar eşliğinde paramparça etmek istedim, okul bittiğinde dahi civarından her geçişimde yalnızca hüzün ve acı kaynağı oldu, güzel günler yaşamıştık tabi ama hiçbiri aklıma gelemedi işte geri kalanlardan... Hiç unutmuyorum, bir gün bizim çocuklar sürpriz hazırlamış doğum günüme ama aynı gün ben öyle dertlerle uğraşıyorum ki, iti uğursuzu her şeyi benim peşimde, tüm bunların sebebi de değmeyecek bir kadına verdiğim değer tabi, yine... İlk hatam oydu zaten, ondan sonra da devam etti çok şükür istisnasız, neyse... Sınıfa bir girdim alkış tufanı, sınıfa da müdür beni çağırıyor diye mi ne gitmiştim üstelik. Sevinemedim, deli gibi hüzündü o gün, bu da böyle bir anı işte, zannedersem o günden beri iyi hissetmem gereken anlarda iyi hissediyormuş gibi yapmakta ihtisas sahibiyim...
N'olur yıkın o okulu, yerine de yeni bir okul mu yaparsınız, cami mi, alışveriş merkezi mi umurumda değil ama yıkın geçin, tıpkı "Babam ve Oğlum" filminin o sahnesindeki gibi yıkıp geçin...


Yıkılsa ne değiçecek di'mi şu Allah'ın duvarı. Ben de biliyorum değişmeyecek, Bir dizinin bir repliği aynı şöyleydi: "...Belki bu sefer korurlar seni, belki bu sefer yalan söylemezler sana; bu sefer çağırdıklarında seni yanlarına, bu sefer... Belki yine sokmazlar sırtına o hançeri, geçmişe dönmek başka yeğen, geçmişi silmek başka...Bir kere aktı mı zamanın içinden, suyun yolu değişmez yeğen; unutma bin kere dönsen o güne, bin kere ihanet edecekler sana. Herkes doğasının gereğini yapar yeğen, bin kere ihanet etseler sana; çaresi yok, bin kere gidersin yanlarına..." Bizimkisi de o hesaptan işte, o duvar bin kere yıkılsın bin kere daha yapılıp bin kere daha yıkılsın ama bir cacık değişmeyecek, biz de biliyoruz olayın duvarda olmadığını, duvarın günahı olmadığını ama çaremiz yok işte; insanoğluyuz, sanıyoruz ki o duvar yıkılırsa daha kolay olacak unutmak, sanmak da değil, biliyoruz ama umuyoruz işte... Aslında ne biliyor musun? Bir yerlerde illa ki bir duvarda biri asla diğerinden en ufak parça taşımazken diğerininse onu benliğinde taşıdığı iki insanın adının yan yana ve alt alta ayrı ayrı yazılı olduğunu bilmek. (iki üç defa yazmış bir de yazısı okunaklı değil diye) O duvar yıkılırsa belki bu düşünce tavuk eti misali didiklemez beynimi ve "hüzgün" kalbimi... O duvar yıkılırsa ben taşlarından köprü yapacağım kendime bilmiyorsunuz siz, yeniden hem de, sanki tüm bunlar hiç yaşanmamış gibi bir azimle yeni baştan... Hem belki o köprüden de bir kurtarıcı geçer belli mi olur, hem de bu yana doğru, kimselerin aslında tam manasıyla yaklaşmadığı bu sahte karanlıklara doğru; sahte çünkü aslında içi kelebek yuvası, dıştan görünense sadece o yuva tahrip edildiğinde oluşan basit bir toz bulutu. Beni mutlu etmek o kadar da zor değil be abi, yemin olsun değil; yahu ne bileyim, aslında bakarsan herkes de biliyor içimden geçenleri, daha da anlatmam şimdi...

Allah'ın belası bir duvar için ayırabileceğim son paragraf bu: Umarım yıkılırsınız ulan duvarlar, adımın yazılı olduğu sen, içimde yeniden aynı ve benzeri şeyleri yaşamamak adına "temkin" adı altında kurulmuş o duvar ve ona eşlik eden korku duvarı, insanlara istemeden ördüğüm duvar, hüznümü çıkaramayışımdan doğan öfkemin duvarı... Bir bir yıkılın n'olur, bakın güneş görmüyorum...

Bu benim yaptığım nedir biliyor musun sayın okuyucu? Sütten ağzı yananın vegan olması.




0 Yorum:

Yorum Gönder