Sindirmek

Saatler gecenin üçü, fark ettim ki soğumuş terim. Çok garip ve kesinlikle berbat bir his bu, alışmak hatta gamsız bir eyvallah etmek bu. Kötü müyüm? Elbette, her bir anlamda en kötüsüyüm hem de ama acımıyor içim her nedense, üzgün bile değilim, kızgın dahi değilim ne garip. Kaybettiğim dostum için koşmaya da mecalim kalmadı, birilerine ve geçmişe sövmeye de. Göz yumuyorum resmen artık, böyle bom bok bir durum oldu, herkes bahtiyar oldu ben kaldım diyorum devam ediyorum... Canım falan da acımıyor, birini de beklemiyorum; hala geçmişi düşünüyorum ama bu bir şeyi tetiklemiyor, üzülsem de bu üzgünlüğün hissedilişi hem ben hem de etraf için akvaryumdaki balık gibi, varlığı yokluğu bir. Duygusuz oldum di'mi sonunda, iyi halt ettim; üzerimde yalnızca her zamankinden beter bir miskinlik, tutunmaya çalışmıyorum, ne hayal kuruyorum ne umutlanıyorum... Ben size bir şey diyeyim mi, bunun adı sadece nefes alıp vermek. Kimseye karşı hiçbir şey hissedemediğimin farkında olmak da iyi değil tabi, aklımda sadece her zamankinden lazım olan asla ödenmemiş haklarım, geçmişten insanların nasıl bu kasar kötüleşebildiği hançeri ve benim hem ordan bir sille yiyip hem de o silleyi yediğim için haklı gerekçelerle fakat haksızlık olacak derecede ortada bırakılmam mevcut... Ben de değiştim öyle değil mi? Nitekim en üstün çabamı tam da bu durumda sergilemiştim, değişmemek ve inadına inanmak adına. Şimdiyse ne biliyor musunuz, paranoya diyebilirsiniz ve derseniz yanılmazsınız; kimse yok gibi hakikaten, herkes bir bir başkası misali, yeni geldim sanki her yere ve tanımıyorum kimseyi, galiba o kadar da umursamıyorum kendi attığım her bir adımı, biri bana adım atarsa ne ala ama hakikaten ötesi yok bu defa, ilk defa. En güzide tanım "sindirmek" olsa gerek bu gidişe, psikolojide ise bunun adı "duyarsızlaşma".

Sindire sindire olanı, biteni ve edileni; yabancı biri oldum çıktım gibi, şehre, insanlarıma ama en çok kendime. Tam bu vakit yağmur damlaları binanın tepesine düşüp sesleriyse apartman boşluğunca uzanırken zifiri karanlıkta bir nefeslik odama, düşüncelerimin berrak olmasına karşın, bu berraklığı sağlayanın yeterince yıkılmış olmam olmasının bilincinde oluşum bir nevi azap hali yaşatırken bana sebebi yahut sorumlusu ben olmadığım; duygularımın vasfı teke indirgeniyor kendiliğinden, bunu bir fiil olarak aklımdan insanlığa zerk etmek gerekseydi eminim şuydu: "Sızlamak"... Sadistçe gelecek farkındayım ve bunun için özür dilerim ama düşünün ki yanmış bir insan, her tarafı yanmış, her tarafı birinci derece yanık, felaket yani; işte inanın bu insancağız bile yaralarından çok yangını düşünür, yandığı anı, aha ben de tam olarak o anlarda kaldım, şuan bu cümleyi kurarken bile aklıma farklı yaşlarımdan pek çok an yansıdı ve hüzünlendim, hüzün hafif kelime aslında ama acitasyona mahal yok şuan, böylesi daha doğru.
Bir yerde gerçekten öylesine sindirmiş bulunuyorsun ki durumu, ağzından "N'aptım abicim bu kadar size ya?! Vurun beni bir köşe başında olsun bitsin, neden hikayeleştiriyorsunuz, yaşatıyorsunuz bunu?!" benzeri öfke yumağı bir cümle köpürerek çıkmaya yelteniyor ama dönüp bakıyorsun, ne cümlenin göründüğü kadar mecali var dillenmeye, ne senin en ufak işe yarar bulduğun var cümleyi, ne de karşı tarafa olumlu olumsuz etki edebileceğine hatta etmen gerektiğine dair bir gerekçen.

Kötülermiş diyorsun öyle gidiyor, ölene kadar nefes alıp veriyorsun; kötülermiş, bak bunu da yaptılar diyorsun, sonra bir ömür yaptıklarıyla yaşamaya devam ediyorsun; kötülermiş, bak ne kadar da mutlular diyorsun, sonra vaden dolana kadar neyi eksik yaptım diye düşünüyorsun ve dank ediyor, "Değer verdin ulan geri zekalı, daha ne?!" diyorsun kendine ve bu sorunun cevabını asla veremeyeceğinden mütevellit susmaya başlıyorsun, insanlar da uzaktan bakıp, buna depresyon teşhisi koyup basıp gidiyorlar ama sen bu kurumuş ağacın altındaki ölü toprakla yaşamaya mecbur kalıyorsun.
Şey diyorsun bir de bak burası önemli "Yıllar sonra, her şey düzelse ve onları görsem, yine de Allah'ın selamını bile verseler dönüp alır mıyım bilmiyorum." Bu ne yazık ki önemli ve gerçek bir cümle, bunu sorun etmiyorum; zira biliyorum ki Allah buna güvenmeyecek, o benim bunu ona karşı yapmadığımı da, ona olan saygımı da, geçen zaman içinde neler yaşadığımı, kimin bana ne yaşattığını, hatta bunu yaparken ne hissettiğini falan her şeyi biliyor, onun beni anladığını bilmek korkmamı engelliyor. Boşuna demiyorlar, Allah var!

Sindirmek istemezdim, yanlarına kâr kalsın istemezdim, en çok da bütün iyi çabalarım boşa gitsin, karşılıksız kalsın asla istemezdim ama hepsi oldu bak. Denerim intikama benzer bir şeyi ama ne değişecek işte, biz onlar içinmişiz ama onlar için hiçmişiz; bu vakit onlar mutluluktan da ölse acıdan da geberse bana etki etmeyecek bu, hor görüldüğümle kalacağım...
Hor görüldüğümle kalacağım evet, masum duygularımın ezilmişliğiyle, tüm duygularımın, bütün güvenimin sarsılmışlığıyla baş başa kalacağım. Kapıyı kapatır mısın? Ne güzel inanırdık "kendine nasıl davranılmasını istiyorsan başkalarına da öyle davran" deyişine, hangi it oğlu it uydurduysa bunu, ona söyleyin, teorisini Alptuğ Dağ bizzat kansız elleriyle çözdü, kendini boğarak çözdü...
Dalgalar gibiyim, akıyorum ama önemi yok, akmasam da olur, bakanlar için denizde yalnızca bir anlığına oluşan belirsiz bir kıpırtı gibiyim... Kim ki bu Alptuğ Dağ denen mahluk, on kuruş gibiyim, mütemadiyen harcanmıyorum bile, herkes beni helal ediyor geçip gidiyor, 99,90TL'ye satılan o ürün bile beni reddediyor düşün! Beni bulamayanlar da varmış, hani?! Duy da inan, şuanda o denli komik gelmekte ki bu, oturup yazarak anlatamam.

Sindirmeye başladığımı anladığımın ilk günü tam anlamıyla ota b*ka güldüm, neyse ki sezmedi insanlar içte başlayan dev bir depremin salladığını coşkuyla dışarıyı, abuk subuk espriler, türlü muzip saçmalıklar ama dokunsan ağlayacağım da biraz biraz... Garip bir şekilde çok eğleniyordum, bunun farkındaydım ve sıyırdığımı düşündüm, bu da bana daha fazla zevk verdi tabi. Bir an için kurtuldum sandım, uçtan uca delilik görünse de en azından son bulmuştu bir şeyler; ama yanılmışım, her zamanki ve herkesteki gibi çok yanılmışım, sindirmek aslında daha da derin bir sancıymış, gözümün önünden gitmeyen bazı görüntülerce anladım bunu; bütün gücü sindirim sistemime verdiğimden midir nedir, gerçeğe dair ne duygu ne bir şey kalmış dışarımda, içerisiyse malum bitmez azap, o kadar da kötü olmadığı yalanını kendine aralıksız söylemek ama tam da o kadar olmak, oradaki "o" harfi kadar basık bir biçimde sıkılıp ve sıkışıp kalmak derinde bir yerde...
Ah daha anlatamıyorum bağışlayın, gecenin bu vakti her insan bastırdıklarının altında kalmaya başlıyor ister istemez; tek diyeceğim kaldı şimdi, benim ancak birini bulunduğum bu halden kurtarmam gerek kendi çıkışım için bile, ister inanın ister inkar edin doğrularınızca fakat başından beri hakikat bu; o yüzden siz orada özgürsünüz, ben kendi içimde sanki onar onar sakinleştirici almış kadar halsiz ve dermansız bir tutsak.

Sindiremiyorum bu duruma düşmeyi,
İsyan değil bu Allah'ım ama affet...


0 Yorum:

Yorum Gönder