Aşk, Normal, Özgürlük Üçgeni

Dışarıda bir aile, altımda bir sandalye, önümde cam bir masa ve üzerinde telefonumla şuan bu yazıyı yazmakta olduğum tabletim, arkasında bardak, arkasında duvar, duvarın solunda 17'sini gösteren takvim ve sağında hemen altında uzun, palmiyemsi bir çiçek bulunan duvar saati, çiçeğin yanında da dönen bir vantilatör... Her şey normal, her şey yerli yerinde, sıradan, hep olduğu gibi, sanki zamanın akmasının saatteki yelkovan ve akrebin yer değiştirip vantilatörün yön değiştirmesinden başka sağladığı bir şey yokmuş gibi bütün nesneler rahat, yoldan geçen arabalar ve de kaldırımdan adeta akıp giden, hakkımda hiçbir fikri olmayan ve çoğu zaman buraya dönüp bakmayan, yazdıklarımı okuyorsa dahi kendisinden bahsettiğimi düşünemeyecek ölümlülükte insanlar belki de, çocuklar, hayvanlar, diğer şeyler... Her şey normal ancak bu normallik fazla değil mi? Değil tabii ki, benim asıl merak ettiğim Polatlı'nın il olup olmayacağı. Şaka bir yana cidden bu normal, sadece bana bunun normal gelmemesi biraz kötü, duvar boyasındaki girinti ve çıkıntılardan ortaya suret ve silüetler çıkartabilecek denli de yalnız olmamalı insan, yani ruhen ve kalben...

Ne yaptığımı düşündüm, insanın yazıları belli bir rakamı aşıp artık bambaşka yönlere bakarken bile kusursuz yazabilince yazdığı şeyi kaydetmesiyle silmesi arasında çok ciddi bir fark olmasını arzu ediyor, bu sandığınız kadar tuhaf bir his değil. Normal algım değişene kadar hayatın akıp gitmesini detaylarıyla gözlemleyemem, tam da bu virgülü koyduğumda bütün bir yazıyı silmeyi düşünmüştüm aslında ama şuan virgülden sonraki bu itirafı yaptığım için kalmasına izin veriyorum diyelim. Yazacak gerçekten de bir şey yok, sol arka çaprazımda mini buzdolabının üzerinde duran akvaryumda bi'sürü balık vardı ve çoğu öldü, bazıları da onları yedi bunu mu yazayım yani? Masada içilmemiş bir bardak kola olduğunu fark ettim şu anda, kimsenin bir şey demeyeceğinden de adım gibi eminim ama diyete ihanet edemem, etmem...
Hadi ama itiraf sırası sizde, zannımca çoğunuz bu yazıyı da bir şekilde nereden aşka bağlayacağımı düşünüyorsunuz, çünkü ben de öyle düşünüyorum; sorun da bu zaten, bağlanmıyor, bağlanacağı bir aşk yok, bu sıradanlığın önüne geçebilecek, tabloların kendiyle ardını aynı anda görmeme imkan tanıyabilecek bir aşk yok... Kimileri buna özgürlük diyor, yapmak istediğin bir şey yoksa, yapmak zorunda olduğun bir şey olmayışına karşın bile buna ne derece özgürlük denebilir? Bilmem kaç metrekare bir sigorta bürosunda özgür olsam, hatta tamam onu da geçtim, param var mesela dışarı çıksam gezip tozsam bilmem ne yapsam, inanın kimse buna bir şey demez ve şükranla dahi karşılar ancak ne hikmetse ben tüm bunlarda bir türlü bulamıyorum özgürlük vasfını...

Bu uzun ve sıkıcı yazıyı okumasanız da olur, konuyu şuraya bağlayacağım; özgür olmak belki de bir ruhun, aklın ve kalbin içinde, bir insanın her şeyinde kaim olarak kendini bir başka yerde, başka birisinde, başkasıyla, başka şekilde, başka biriymiş gibi hissedebilirken tam şuan olduğun kendini de yaşamaktan geri kalmayıp yetmezmiş gibi birine de aynı senin onda ve onunla olduğun gibi seninle bütünleşme imkanı vererek cismi bütün vasıfları ihlal ederek bir manada evrene karışmayı aynı anda yaşamak, yaşatmak, daha ok da yaşanılır kılmaktır, "her şey" dediğimiz ölçütün vuku bulmasından doğan ilahi huzurdur. Muhtemelen bu yazdığım cümleyi bir daha okumam gerekecek ama gerek mantık, gerekse inanç olarak kendimden zerre şüphe duymuyorum...
Tüm bu süre zarfında mı? Ben güzel bir teoride bulundum ve saat hala çalışıyor, vantilatör hala dönüyor, kola hala orada ve içmedim; yalnız mıyım? cismen evet, medeni durum olarak da evet, birini kalbimde hissetmek olarak da evet ama birilerinin yazılarımı okuduğu istatistiklerinin doğru olduğunu düşünmek gibi riskli bir ihtimale dayanarak dahi olsa birileriyle duygu, düşünce hatta daha büyük olguları paylaşıyor olarak hayır, en azından sanırım...

Son teorimi de ortaya atıp gidiyorum tamam;

Aşk normaldir, özgürlük normaldir, özgürlüğe aşk duyulabilir, aşk insanı özgürleştirebilir, aşkla özgürleşmek normaldir, normalleşmek de özgürlüktür, depresif birini normalleştiren şey aşktır mesela, aşık birine aşk hem normal gelir hem de sıradan gelmez, sıradanlıktan kurtulmuş bir normal özgürlüktür, değişkenlik canlılıktır, aşk canlılıktır, özgürlük canlı olmakla mümkündür, canlılık ve yaşam canlının normalidir, aşk hormonel bir süreç değildir ama hormonel bakımdan yaşam ve canlılık sergiler, refaha katkı sağlar, refahın olduğu yerde özgürlük de var demektir, olması gereken normal de budur, kaldı ki irade özgürlüktür, özgürlük ve aşk insana mahsustur, aşk iradeye dayalı değildir ancak irade aşka dahildir, hayal gibi, hayal bir iradedir, hayaller normaldir ve onlar da insanlara mahsustur vesaire vesaire; tüm bunlara dayanarak aşk, sizce nedir?
(Dip not; yalın olarak aşk olgusundan söz ediyorum, o yüzden aşık olduğunuz kişilerin davranışlarından ötürü olan acılarınız bu kapsama girmemektedir.)

0 Yorum:

Yorum Gönder