Kafam karışık a dostlar, hem de sessiz harflerden daha sessiz karışık. Dün benim tabirimle dost meclisinde, bir dostun açar bulunduğu eski bir mesele ve benim bir şeylere meyletmem suretiyle... Neyse yahu söyleyeyim yekten n'olacak sanki... Bir an sarhoş gibiydim, dostumun doğum günü olmasından mütevellit olsa gerek; bir gaza gelmişim kendiliğinden, dedim o kadına mesaj atayım. Kıskansın diye, içi içini yesin diye, bunca zaman sonra aklında yer edineyim diye, bok püsür pek çok sebep (kusuruma aldanmayın efendim). Yaptım mı? Elbette ki hayır, Alptuğ Dağ'lar böyle şeyler yapmaz, her zaman dengeyi muhafaza etmekten ileri gelirler. Aklımdan ne diye geçti, neden o vakit umrum bile değil biliyor musunuz? Zira başka bir konu mevcut... Dedim ya dostun açar bulunduğu eski bir mesele, hah işte ona geldik; hani onun da pek tatlı bir mesele olduğu söylenemez ama gamlı da bir girişim değil. Birine dair diyelim, birinin varlığına, o gün orada olmayışına, orada olmasını istemiş bulunuşuma ve daha da önemlisi bunun nedenine. Gelecekti, gelemedi, arkadaşım da bana dönüp "Gelseydi?" dedi, işte o soru işaretinin kafamda doğurduğu meçhul çaba ve yürek kıpırtım bu yazının asıl konusu... Bir dönem hoşlanıyordum ondan, Alptuğ Dağ hoşlanması ama; hani aşk demeye dilim değmez utanırım kızarır da yüzüm, hoşlanmak denilen de pek az kalır ne ona ne bana değmez hesabı... O iyi kız, hani bu devirde sağda solda arayarak bile rastlayamayacağın denli; zarif, naif falan bildiğiniz bütün sıfatları bir araya getirin (kaldı ki bunlara sıfat dendiğini dahi düşünecek haddim yok henüz) işte o zaman o çıkıyor. İşin garibi ondan sonra da birini sevmedim zaten, severim sandım ama yok, sevmedim... Neden sevmedim işte, çok kaderci bir yaklaşım bile olsa belki onu sevmem gerektiği için mi; ya da daha önemlisi o gün olmadı ama belki bir gün olur diye, bir şekilde, bir baştan bir başa, sona uğramaksızın... Eve geldiğimde kendime sorduğum sorulardan biri olan "Ona karşı hala bir şey hissediyor muyum?"un cevabını vermeye kalkışsam dahi anlamsız bir kekelemenin ötesine gidemeyişim, kafa olarak bile. Tuhaf... Bir yanımda geçmiş, diğerinde biraz önce, geleceğim desen dibimdeki duvar ve duvarla aramdaki her ne kadarsa hava boşluğu, o boşlukta devam eden meçhul bir istikrara gebe hayatım. Neydik, niyeyiz, nasıllaşacağız bilmem... Ah dost, kompleks soru ve imaların ne etti bil.☺
Bu da oluyormuş sayın seyirciler... Harbiden silinip atılabiliyormuş kimi şeyler ve de insanlar senelere ve geri kalan her şeye rağmen bile tereddütsüz ve tek kalemde. Bu "ve"lerin bir sonu yok evet, ve dostluk ve insanlık ve bilmem ne, bitmiş... Allah'tan yazmak var, okunsun yahut okunmasın silinmemesi var, bir insanın kalıcılaştığı bu mertebe; bir de geri kalan dostlar, gerçek olanlar, yani asla bir şey yaparken, anlatırken falan "gün olur da bu da gider mi?" diye aklından dahi geçirmediğin ve seni yanıltmayan güzel insanlar... Bu seferki onlardan değilmiş, zaten aklımdan geçirmiştim bu düşünceyi, iyi ki; çok düşmüş bir adamın her şeye hazırlıklı olması gerekir malum, sarsılmamak adına... Hayret kere hayret insanoğlu, bir o kadar rahat, fazlasıyla saçma salak... Aslında ters bir durum değil, alışık olmadığım bir şey de değil ama oluşunu düşünüyorum. Bütün yaşanmışlıklar, hatta o bilmeden senin onu düşündüğün ve onun için yaptığın ya da yapmadığın şeyler, yapmayı geç ama onun iyiliğini falan filan gözetmek; her kimse o inandığın, gün gelip bunları hiç edebilen biri, artık bir "hiçkimse"; silik, belirsiz ve önemsiz ufacık bir detay... Bu kelimenin yazılışının doğruluğu şuraya dursun da cehennemin dibi valla, herkesin cehennemin dibine değin yolu mevcut; dediğim gibi beni dehşete düşüren insanlardaki bunu yapabilme kabiliyeti, artık buna ne denildiğini siz belirleyin. Hak edene de etmeyene de değer veririm ben bunda sorun yok, kuyusu benim zaten değerin, bitmez içimdeki, sana bana ve geri kalana yeter, arda kalan hariç... Vay be, vay anasını be... Ama bana da helal olsun, vallahi olsun; resmen şuan oturdum ve bir Zeki Demirkubuz filmi gibi izliyorum hayatın bu yönünü, bir senarist olmak istediğim düşünülürse olay örgüsü ve karakter tahlillerinin birden birbiriyle ve kendileriyle aynı anda bu denli muntazam çelişmesi belki bu bir film değil de hayat olduğu için kötü ama sinematik olduğu için muazzam... Ne günlere kaldık derseniz aha da bu günlere kaldık, oldu mu? yeterince güzel mi? Ay bi'gülme geldi pardon, çok pardon. Gelmese miydi? tamam gitsin, peki git, gidin, gitsinler, gitmek ve probis (canım çekmiştir biraz biraz) ve kadınlar. Hayrınızı mı gördük ahali! yerim sizi. Ben de gideceğim inanır mısınız bir gün, inanabiliyor musunuz? şimdi edebiyat olsun maksatlı "Kendimden gideceğim" derdim ama anlaşılan ben kendimden geçmişim, hatta ardıma bakmamışım; ocağı açık bırakmışımdır, yemeğim vardır diye bile düşünmeden. Yansın zira yanan, yanmaması gereken, ısınsa alevleneceğim kim varsa göğüs kafesimin içinde güvende, daima da benimle... Ne derler bilirsiniz; hambalaley hambaleyo oooo reyyya... Nice güzel kafam, ben daha güzelim, Veysel daha aşık, türküsü daha yanık...
Bugün yediğin hurmaların yarın bir taraflarını mıncırması neticesinde bazılarının kolay yol tanımladığı fakat benim yol olarak bile görmediğim bir seçenek olarak kaçmak... Sen bir şeyler yapacaksın geçmişte, lakin şimdi ne kadar temiz olursan ol sana güvenilmesini bekleyeceksin, olmayınca gemiyi terk edeceksin. Benim tek bir anladığım var aşktan kardeş, kaçmak yok, pes yok; karşındaki sana inanmıyor ama sen değiştin diyelim, unutma ki mühim olan asla onun sana inanması olmayacak, doğrusunu istersen o asla sana tam anlamıyla inanamayabilir bile, önemli olan tek bir şey varsa o da senin bıkmadan bu uğurda harcadığın çaba, aşktan bahsediyoruz sonuçta... Sana inanmayabileceğini neden mi söyledim? Şey gibi düşün, anlatır durular ya hani yalancı çoban falan, kırkta yılda doğru söylemiş ve kimse inanmamış, kaldı ki bu da onun suçu. Sen de aynı durumdasın, lakin akla mantığa sığmaz şekilde karşındakini suçluyorsun sana inanmadığından, halbuki başa dönüp baksan sana ilk şansı veren de o, sen onu değil o seni seçti... Ah delikanlı, tamamen haksızsın demiyorum ve bu cümlemi biraz acımasızca bulabilirsin belki fakat "Yapmasaydın!".Akıl senin değil mi? hadi diyelim değil, tamam diyelim herkes hata yapar; ama sanki senin hatalar biraz boyunu aşmış, sense bununla yetinmeyip, seni affetmeyenin affetmeyişini benim "pişkinlik" olarak yorumlamaktan çekinmeyeceğim şekilde suç kılıp, onu, seni seven kızcağızı ondan ayrılarak cezalandırmışsın. Bir insanın onu seven bir insandan kendi suçu için ayrılmak istediğini ilk sende duyuyorum; keşke de duymaz olsaydım, çünkü sana çokça kızgınım; tamam sana haklısın dedim ve hala da bu lafın arkasındayım, lakin işe bak ki bu defa da benim kızgınlığım senin haklılığını aşıyor, aşsın da zaten, aşmazsa bende hata vardır; zira sen kendin salya sümük hale bile gelsen o kızın gözlerinden sadece bugün akıttığın onca yaşın tek bir damlası dahi olamazsın... Yakışmadı aslanım, olmadı, ayıp, iş miydi bu yani, elle tutulur yanı olmayan bir akıl kalabalıklığını fiile dönüştürmeden evvel bir bana danışsaydın keşke... Sana kızgınlığımın ötesinde inan bana gerçekten üzülerek bir şey söyleyeceğim, seni tanımasam ve gerçekten aşırı iyi niyetli bir insan olduğunu varsaysam dah; sen bunu da yaptın ya kardeşim, artık hayatın toparlanmaz, bir daha sana bu manada kim güvenir Allah bilir, geçmiş olsun. Olan bizim kıza oldu ama, o neleri atlatmadı, bunu da atlatır; sense biraz zor, çok zor... Ne yaptın ettin onun için bile olsa kendini yaktın bak. ne vardı biraz düşünmeyi, ufacık zorlukta koyvermemeyi bilseydin. Dışarıdan yorumladığım için rahat salladığımı düşünecek olma sakın, benim aşk hayatıma girse mesele, muhtemelen bitmezdi bu yazı... Yine de sana son bir umut bırakalım; hala geri dönmek için geç kalmış sayılmazsın, abi tavsiyesi...
Dün gece şey dedi içimdeki ses, dedi ki ben iyi bir adam olacakmışım; şimdi ona karşı çıkmamı bekliyorsunuz sanırım ama yok be, haklı gibi bu defa, gerçekten. Ha ben yine karşı çıkabilir miyim evet, üstelik de bir cumhuriyet savcısı kadar emin inanır mısınız? Eğer ben iyi bir adam olacaksam sayın iç ses, senin üvey kardeşin ölecek demektir. Olur olmadık yerlerde aklıma getirdiği türlü düşünceler için onu fırçalamaktan bıktım; bana birilerini kıskandırmaya, beni bir şeylerin öyle olmadığına ve sürekli benden bir şeyler saklandığına inandırmaya çalışmasından nefret ediyorum (örnek veremem, bana ait olmamasına karşın utanırım). Düşünmediğim şeyleri düşünüyormuşum gibi aklıma sokması en fenası; ama ben biliyorum, kendimi ondan zannedip yelkenleri suya indirmem ve sonunda adi bir adam olmam ve çürüyüp gitmem için uğraşan kötü bir iç sesim daha var... Neyse ki genelde konuyu bağladığımın aksine bu hikayede bir çıkış noktası var, bu defa gerçekten ondan güçlüyüm, o ne kadar kendini ben olduğuna yahut beni kendisi olduğuma inandırmaya kalkışsa dahi bunu beceremeyecek, onu boğacağım, ölüm kadar sessiz oluncaya ve bir de tam tersini düşündüğüm için bana gıcıklığına zaman zaman aklımda belirmesini sağladığı saniyelik hoş olmayan görüntüler silinene dek... Allah'tan onun kafama sokmaya çalıştığı şekilde düşünmediğimi, gerçekten öyle hissetmediğimi vesaire biliyorum... Belki bu herkese oluyor, belki çoğu insan bunu alt etmede benim kadar başarılı olamıyor hatta bazıları onun yolunu seçiyor ve belki de ikinci bir iç ses olarak tanımladığım şey şeytanın ta kendisi; işin tuhaf yanıysa ben de oturmuş bunu sanki gayet günlük, sıradan, basit bir olaymışcasına anlatıyorum... Ben iyi biriyim harbiden bunu biliyorum, biliyorum çünkü örneğini gördüm, yani daha doğrusu çeşitli anlar, benden kaynaklı güzel durumlar oldu ve tarifi imkansız iyi hissettim, zaten daha sonra da bu anların artışı için çabaladım genelde. Belki bilinçaltım kirlidir, belki de özellikle bu çabamdan dolayı aksine aynı çabayı sarf ediyordur şeytan; lakin kabul etmeli, belki biz insanoğlu çok defa onun kuyusuna düşmüş ve düşecek olsak da ondan güçlü yaratıldık; bunu rahatlıkla söyleyebilirim ki iç sesim yahut şeytan kardeş, belki her konuda değil ama, bu konuda benim dediğimdir baki olan. Ben iyi biriyim... Çok ilahi bir yazı olacak belki ama olsun işte daha ne, Allah buyurmuyor mu düşünüp yapmadığımız kötülüklerden sorumlu olmazken, yapmasak da düşünmüş olduğumuz her bir iyiliğin mükafatını alacağımızı... İyi biriyim iç ses, dün ikimiz de anladık bunu aynı anda, içimizle ilikli ve cidden de adı hiç bir duygu ve histen türetilemeyecek garip şey de çok güzeldi; son zamanlarda nedendir bilinmez içimde kabarmış şefkat ve merhametin meyvesiydi sanırım o yaşanılan iç şey, tuhaftı, ama böyle iyi bir şey olur, normalde sorgularsın ama o kadar iyidir ki bir daha olup olmayacağını bile düşünmez, güzeldi diyerek devam edersin, aynı onun gibiydi... Bundan çok değil belki bir hafta önce sorsan değiştiğimi söylerdim, bunu üzülerek söylerdim ama sen kızgın olduğumu anlardın, o derece; lakin değişmemişim, iyi ki ve neyse ki. Huylu hyundan vazgeçmiyor dedikleri de doğruymuş meğer bak bu gün de bunu öğrendik iyi mi? İyi iyi çok iyi, bak ben de iyi, her şey de iyi, daha da iyi olur, olmazsa da canı sağolsun.☺ İyi huylar edinmişim Allah'tan, gün gelip yanılmaya yaklaşsam da huy ya bu, yapışmış içime; yanılgı sinmiyor, oturmuyor, kanmışsam dahi elinde sonunda ben bu değilim diyorum ve yanlış her neyse çekip gidiyor... Sanırım kişisel gelişimimi biraz daha tamamladım...
İyice garip bir adam olmaya başladım... Kabul ediyorum aşağı yukarı her yazım böyle başlıyor ama haklıyım; bu iyi bir şey mi yoksa kötü mü bilmeden... Bu yazacaklarım aramızda kalsın, aslında aramızda kalsından kastım çok yakınımdakiler okumasın gibi bir şey. Sanırım babalığım kabardı, sanırım erkek olmanın kendini erkek sanıp bir de yetmezmiş gibi olmadığı şeyle kasıla kasıla övünen itlerin arasında kalma mecburiyetimden neyin ne olduğunu anlamam da hassasiyetimi falan doğurdu. Böyle dedim çünkü otoriter bir herif oldum çıktım zamanla, daha evvel size benim için birkaç özel insan var tarzında bahsettiğim o insanlar üzerinden bir örnekle açıklayayım bu trajikomikliği... Elbette ben hariç neredeyse her insan gibi onların da ilişkileri oluyor, ki olsun da zaten; ama ben nereden haddimeyse adeta baba rolüne bürünüyorum, bu buradan bakınca dahi çok tuhaf bir durum. "Ben bir tanışayım"dan başlayan ve "Eğer seni en ufak üzerse bana haber ver" şeklinde devam eden söz öbeklerim çoğalmış meğer, farkına vardım. Komik bir durum biliyorum, ama ciddiyim de üstelik, bu da bir ayrı garip tabi. Hani bir insanın ne gibi pislikler yapabileceğini aklınız kesmeye el verince, karşınızdaki insan ise sizden daha çok tecrübeli dahi olsa sizin onun masumiyetine odaklanıp buna inanmayacağınızdan inatla; bunun adı değer vermek oluyor o zaman, en azından öyle demeyi tercih ediyorum ben. Biraz korumacılık, hafif de paranoya olabilir belki ama o kadarı olsun, ziyanı yok... Peki madem biz bizeyiz, ben kafamı da kapı dışarı edeyim, tamamen siz, ben ve bilinçaltım başbaşa kalalım; işte size bir soru, sanki biraz da kıskanır gibi miyim? Yani buna kıskanmak denirse işte, olsa olsa bir babanın kızını damadından kıskanacağı ölçüde naif fakat bir o kadar da diken üstü... Hadi konuyu olduğu gibi bana döndürelim bencilliğim tuttu bu satır; Geçen gün sınıfın camından bakarken bu yazıyı yazmayı düşündüm eve gidince, yoğunluktan bu güne kısmet oldu; ardından başka başka şeyleri de düşündüm, belki ileri giderek biraz. 60 yahut 70, eğer hangi yaşta artık düşünceli ve buruşuk bir et torbasından ibaret hale gelirsem dedim; oğlum olursa beni huzurevine yatırsın dedim ayak bağı olmayayım, zira muhtemelen babam gibi yer yer huysuz ve inatçı bir adam olacak gibi duruyorum. Ama kızım olursa fikri için aynı tepkiyi veremedim bak. Bu bir ihtimale diğerinden daha çok değer verdiğim için değil; oğlum olursa, umarım da bana benzerse bana ihtiyacı olmazdı, ancak gelinimin ona olurdu; kızım olursa ise bana benzese de benzemese de ihtiyacı olurdu, hatta benzerse daha çok, çünkü bu dünyada ince kızları kırarlar... Yazık... Bir de damada iş çıksın diye inanır mısınız, bakın şimdiden kıl oluyorum; açıkçası bu biraz da kızımdan kaynaklı, gider itin birini bulur bana geberttirir diyorum içimden, hele ki bana benziyorsa muhakkak yanlış bir seçim yapar, bu yüzden onu bırakamam. Ayrıca damat bana bakmakla hükümlü... Sizi bilmem ama bence bu iş şöyledir, hani biz de geçtik bu yollardan da o bakımdan... Bir kızla bir ilişkideyken tabiri caizdir ki ağzına etseler bir şey yapmamak, dememek, aklından dahi geçirmemek durumundasındır; lakin verebileceğin herhangi olumsuz tepki kendi pimini çekmektir; şey gibi düşün bunu, karate ustalarının çekirgelere uyguladığı zor sınavlar gibi. Bahsettiğim dostlarıma, hatta henüz fikri bile doğmuş sayılmayan kızıma karşı bu sınavdan kalan bir kişi olsun, onun ödülünü bizzat takdim ederim. Yapım bu, n'apayım; yazım da bu, sonu da burası...