Deus Ex Machina

Sinirimin küpünü alsanız pi sayısına tekabül edecek oldu, muhtelif sebeplerce insan yüzü görmeye tahammülüm kalmadı...

Sizin insan görünce mideniz bulanıyor mu?
Benim bulanıyor işte.

Bu öfkeyi ve hüznü devamlı son raddede bulundurup cebimde, hala birine zarar vermemişliğimse beyhude bir meziyet işte. Görünen köyün kılavuzu bir taraflarına giredursun dış mihraklarımın...
Anlamadı ve asla anlamayacak ne yardımını esirgemeyen -sağolsun- Ceren hoca, ne dostum Emir, ne diğer dostum Beyza, ne Eda, ne güya eski "dostum" Nihansu, ne bir zamanlar öz kardeşim dediğim Miray, ne sevdiğim ama bensiz mutluluğunu görünce -diğerlerinde de olduğu üzere- kendimden vazgeçtiğim, daha da karşısına bile çıkmayacağım Beyza, ne beni seven (şüpheli) Meltem ne İlyas, ne beni anlamaya en yaklaşan olsa da Sena, ne de herhangi başkası!

Kısa olmayı hak eden hikayeler gibiyim...

Siz de anlamıyorsunuz, bu bahsettiğim şey yalnız olmanın gocuntusu değil ve asla da olmadı; her yerde, herkesin ellerinde kanım var sanki, herkes ama herkes yabancı, kimseyi tanımadığıma yemin edebilirim, kimse hiçbir şeyim değil adeta, sanki önceleri bütün o şeyleri biz değil de bir başkası... Uzatmanın alemi yok, bilmediğim bir dünyadayım, ben eskide kaldım.
Hakan Günday yazınca edebiyat gibi geliyordu ama harbiden "İnsanın kullandığı ilk alet, başka bir insandır." Yanisi, yapmam fakat sözgelimi kesiversem kendimi; bu kendimde yara açmak falan değil, yalnızca ve yalnızca içimde açılı ve kapanması için yeterince çok gecikilmiş bu yaranın (bir kısmının) vücuduma taşınması olur.... Siz bir ben olmadıkça -ki aman ha- beni iyi neyim edemezsiniz, anca geçici sakinleştirir, ama kaçınılmaz sona -yani her ne ise ona işte- engel olamazsınız, ben delirirken dört duvar arasında bir başıma, orda yahut burda, yahut kalabalıkken etraf ama ben sessiz kendi kendimeyken... Ben delirirken zaten göremezsiniz!
onur saylak hakan günday ile ilgili görsel sonucu
Belki de derdime tek çare -ve sanırım olması gerektiği üzere- bir deus ex machina, yanisi tesadüf vs. adı altında ilahi bir müdahale; ibadetlerim noksan iste de kesmedim asla duayı, ellerim semaya bakmasa da her anımda içimden bir ses yükselir oraya, kurtar beni dercesine ama konu bu değil, konu Niçe'yi yahut Tolstoy'u bir hususta anlamak işte...
Niçe'nin eziyet gören ata sarılıp hayatının geri kalanını nasıl geçirdiğini de, Tolstoy'un gitmek isterken (bir yerden tanıdık geliyor) "tren" istasyonunda hayatını kaybettiğini de ilk duyduğumda; onları ve kendi istikbalimi çoktan hissetmiştim derinde, o günden beri... Neyse.
İster kendini soyutlama, ister başka bir şey diyin buna ama ben etrafımda bırakın insan, canlı namına hiç görüyorum. Alttan alanın canı çıktı bir kere, şimi bana sükunet öğütlemek farksızdır küfürden bile.

Deus ex machina beni buluncaya dek, tansiyon yahut kalp kriziyle ardımda götürürsem bu vehameti, vasiyetimdir Yeraltı filminin son sahnesi ve hakkım da helal değildir, umudum ve gençliğimin bayatlayışı misali.

DEV ULAN DEV! Canım yanıyor anasını satayım, bilmek istemeyip bu sayfayı kapatmaya can çekişeceğiniz denli fazla ve de uzun zamandır, üstelik suratınıza haykırmadıkça hepiniz bi'habersiniz! Nefret ediyorum, bağırmak, kırmak, yakmak istiyorum ve artık o çok istediğim kızım bile girmiyor hayallerime, törpülemiyor öfkemi. Allah seni kahretsin insanlık, üstün kalsın.
Ne istedim, alt tarafı huzur, alt tarafı sevgi, sakinlik; istediklerimi kat kat sun"muş"tum üstelik... Düşmanşığım da çok görülmesin artık, üstüm kaldı, hatrım kalmamış ama hakkım kaldı.

Sessizlik istiyorum
Değil hiç kimseyi
Bu yazı da ben gibi
Bitti!

0 Yorum:

Yorum Gönder