Alıntılı Yazı

Bu yazıyı yazmaya, Serdar Ortaç'ın Türk Sanat Müziği sözleri yazdığını öğrendiğim dünden karar vermiştim, kafam en az onun kadar karışık zira. Hani kovalamaca oynadığını düşün mesela, öyle bir oynuyorsun ki iki taraf da kaçıyor, kazan kazanabilirsen, bitir bitirebilirsen bu oyunu. Bizim bir fenci Mahmut vardı ortaokulda, çok kalender adamdı; şey derdi bize çok iyi hatırlıyorum, "Çocuklar siz siz olun sakın ha birine size "Dün okunan sela seninki miydi?" dedirtecek kadar kötü olmayın." Dedirtmedik hocam korkma sen, ha dedilerse de şayet, kötü olduğumuzdan değil, kötü durumda olduğumuzdandır olsa olsa... Olsa olsa deriz ama olmaz, olmayacaktır işte.

Hani Gökhan Kırdar diyor ya "Yerine sevemem." diye, o hesap işte, yerlerine sevemiyoruz, zaten o yüzden kitap okuyoruz; kendi yerimizi de yadırgıyoruz onlarsızlıktan, onlarınsa umrunun yörüngesine isabet ediyor muyuz dersen, asla. Bugün komple alıntılardan gidiyorum ama olsun, bir alıntı daha patlatayım en acısından. Cemal Safi'nin, en çok Muazzez Abacı'nın seslendirişini sevdiğim Rücu şiirinde onlardan şöyle bahseder: "...O senin aslına rücu edişin."
Canı sıkılan kalbimizi kırıyor böyle böyle, kendini inkar ede ede, hadi gittin niye geldin, hadi geldin niye yoksun gibisinden ne idüğü belirsiz soruları sordura sordura yaşatıyorlar bizi; bundan zevk mi alıyorlar ne yapıyorlar bilmem ama hoşnut oldukları kesin.
Öyleler işte onlar, onlar sana takılmaz ki neden takılsın, sen üzülmüşsün üzülmemişsin, beklemişsin beklememişsin nedir ki; hayat onların ertafında döner, bir de onlara onca zulmü reva görenlerin, hatta onlar yüzünden senin hayatın bile... Önemsizsin. Bitti.
Daha geçen gün bir arkadaşımı inanın yalnızca ama yalnızca nasılsın demeye aradığımda "Senin saçma salak dertlerine ayıracak vaktim yok kızgınım!" dediğinde bir kez daha anladım dünyanın kaç bucak olduğunu ben, üç bile değil, iki buçukmuş bize. Sildim attım ama tek kalemde, bir saniye düşünmeksizin; ona ulaşmamın tek yolu telefon numarasıydı, gözümü bile kırpmadan yok ettim...
Bunu neden mi anlattım? Vaktiyle ben kızgınlıkla neler yaptığımda olup bitene siz dahi şahitsiniz, eğer o an onun kadar ben kızgın olsaydım onun bu tavırları kuş tüyü kalırdı, belki küfre boğardım... Ama yapmadım.

Buymuş çünkü büyümek, hocalarımıza diklenen serseri öğrenciler olduğunda, hocalarımız onlara misliyle haddini bildirebilecekken, her haltı rahatlıkla yapabilecekken neden yapmadıklarını ve nasıl hazmettiklerini merak ederdik; etmiyorlarmış halbuki, şimdi anladım, yalnızca hatanın ne olduğunu bilenlere mahsus ve yine lanet bir özellikmiş bu sessiz kalış; tıpkı empatide olduğu gibi, tıpkı sevmekte olduğu gibi, her şeyi anlayabilen ve herkese çok fazla değer verebilen, dışarıdan mükemmel gözüken o adamın sonsuz acısı gibi, en çok da Murat Kekilli'nin Bu Gece Aklıma Gelmeyecektin şarkısında 1:50'de başlayan solo gibi.
Daha fazla tarif etmeyeceğim, kitaplar var, yalnızım kitaplar var ve aklıma takılan acı bir cevabın sorusu tabii ki: Neden yazmazsın ki? Hayır neden yani? Sen gittin, sen geldin, sonra yine niye sen gider gibisin; kıyamadım diye mi geldiğin vakit, ben kesin yine şey olmuşumdur biliyorum, üstüne titremişimdir falan; sen titrememişsindir tabii, soğuk kanlısın sen, belki ve muhtemelen yalnızca bana karşı, tıpkı her katil gibi... Gökhan Kırdar ne kadar "Üstüme basıp geçme..." derse desin sen yine beni ezip geçeceksin, bense ne yazık ki biliyorum:
Eğileceğim, daha iyi ezmen için eğilmeyeceğim belki ama eğilmem sadece buna yarayacak, bunu bile bile yapacağım, kim bilir belki kaç defa...
İnsanların öve öve bitiremediği o masumiyetim, yok edebi kişiliğimmiş yok bilmem neymiş; kimse kimseyi kandırmasın şimdi, davulun sesi yalnızca uzaktan Kerim Çaplı'nınki gibi gelir... Bal gibi de yalnızız hepimiz, kitaplara sığınıyoruz evet ama kitaplar çare değil, eminim bizim gibileri bulsam onlar da iter; şahidim zira çok defasına, şiir seviyoruz diyen çoğu kadın bile kendine şiir yazanın değil, belki ileride onu öldürecek olanındır... Bizim olan ne mi peki? Yaşamak değil, en azından uzun vadede.

0 Yorum:

Yorum Gönder